Ortak Akıl Politika Geliştirme

Pompeo’nun Fener Patriği ile Görüşmesinin Perde Arkası – Bülent Meriç

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, geçen ay gerçekleştirdiği ve 7 ülkeyi kapsayan turu çerçevesinde 17 Kasım günü Türkiye’ye gelmiştir. Pompeo, diğer ülkelerdeki temaslarının aksine Ankara’ya uğramaktan ve resmi makamlarımızla temasta bulunmaktan sarf ı nazar etmiş; sadece İstanbul’da Fener Rum Patriği Bartholomeos ile görüşmüştür. ABD Dışişleri Bakanı, bu garip ziyaretinin Türk kamuoyunda tepki ile karşılanmasının önüne geçme düşüncesiyle olsa gerek, Patrik ile görüşmesinin ardından Rüstem Paşa Camisine de uğramış ve orada basına fotograf imkanı tanımıştır. Bununla birlikte Pompeo, Türkiye’ye neden gelmiş olduğunu ve Patrik ile neler görüştüğünü yanıtlamaktan kaçınmıştır.

İster resmi, ister çalışma ziyareti olsun, devlet protokolüne tabi yabancı misafirlerin diğer şehirlerde temaslarda bulunmadan önce ziyaret ettikleri ülkenin başkentine uğramaları ve en azından homologları ile görüşmeleri diplomatik nezaketin bir gereğidir.

ABD Dışişleri Bakanı, giderayak ülkemize gerçekleştirdiği ziyaretinde bu nezaketi göstermemiştir.

Üstüne üstlük, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu İstanbul’a, ayağına çağırarak nezaketsizliği hakarete dönüştürmede de beis görmemiştir.

Gerçi, AKP iktidarı döneminde devlet makamları İstanbul’da ofislerini teker teker açarak, yabancı muhataplarını doğrudan İstanbul’da ağırlama ısrarını 18 yıl boyunca uygulamışlardı, o başka…….

Öte yanda, yetkili makamlarımız ABD Dışişleri Bakanı’nın bu şartlarda Fener Rum Patriği ile görüşmesine ”izin vererek” bir başka yeni uygulamaya kapıyı açmışlardır.

Bundan sonra, yabancı devlet adamları doğrudan Fener Rum Patrikhanesi ile temas edebileceklerdir.

Konuya bir başka açıdan bakılacak olursa, Fener Rum Patrikhanesi artık, Vatikan benzeri, yetkileri sınırlandırılmış bir devlet gibi, dış ilişkilerini Türkiye’den bağımsız götürebilecektir.

Yaratılan bu fırsatın, Soğuk Savaş sonrası dönemde Ekümeniklik, yani Hristiyan kiliseleri arasında birliği sağlama misyonunu üstlenmiş bulunan ve bunun için Lozan Barış Antlaşması’nın kendisi için belirlediği dar kalıbı adım adım kırmayı hedefleyen Patrikhanenin ekmeğine yağ sürdüğü apaçık ortadadır.

Pompeo neden bugünlerde Patrik ile görüşme ihtiyacını duymuştur?

Ziyaret öncesi ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, ABD’in dünya genelinde dini özgürlükler konusunda güçlü duruşu çizgisinde, Türkiye ve bölgedeki dini konuların ele  alınacağı belirtilmiştir. Toplumu ırkçı ayırımcılık nedeniyle bölünmüş, etnik çatışmalar yaşayan bir devlet neden başka bölgeler ve ülkelerdeki dini özgürlüklerle ilgilenmektedir?

Bu çelişkili tutum ABD’in liberalizm modeli bağlamında, sözde demokrasi ve özgürlüklerin küresel çapta yayılması mücadelesinin bir tezahürü müdür?

ABD’in son yirmi yılda Orta Doğu’da uluslararası hukuku ve insan haklarını ayaklar altına alan bunca müdahalesinden sonra, demokrasi, özgürlükler ve insan hakları savunucusu olma itibarından geride ne kalmıştır?

Yoksa, söz konusu hassasiyet küresel güç mücadelesi çerçevesinde mi değerlendirilmelidir?

Bu soruları yanıtlayabilmek için önce Fener Rum Patrikhanesinin Ekümeniklik iddiasının tarihsel geri planına bakmak lazımdır.

Hristiyanlıkta Ortodoksluk tarihsel olarak MS 4. yüzyılda İstanbul’un (Konstantinopolis) Roma’nın yanında yeni bir siyasi merkez olarak yükselişi ile birlikte ortaya çıkmış ve yayılmıştır. 381 yılındaki Konsül’de İstanbul’un, Roma’dan sonra ikinci ruhani merkez olduğu ilan edilmiştir. 451’deki Konsül’de ise, İstanbul’un Roma ile eş imtiyazlara sahip bulunduğu onaylanmıştır. 595 yılında İstanbul Patriği IV. Ioannis ilk defa Ekümenik Patrik ünvanını alarak, Fener’in tek ve evrensel kilise olduğunu ilan etmiştir.

Roma ile İstanbul arasındaki mücadele 9. yüzyılda Balkanlar üzerinde derinleşmiştir. Slavların hangi kilise tarafından Hristiyanlaştırılacağı konusu, 1054 yılında iki merkez arasında kopuşu getirmiştir.

10. yüzyılda Ruslar, Bizans İmparatorluğu tarafından Hrıstiyanlaştırılmıştır. Böylece Kiev’de, İstanbul’a bağlı bir Rus Ortodoks Kilisesi kurulmuştur. 1439 yılında, Osmanlı baskısı altında kalan Bizans, Haçlı dayanışmasını elde edebilmek için Roma ve İstanbul kiliselerinin birleştirilmesini kabul etmiştir. O dönemde Moskova’ya taşınmış olan Rus kilisesi bu birleşmeyi kabul etmemiş ve Fener Rum Patrikhanesinden ayrı bir Rus Ortodoks Patrikhanesi haline gelmiştir.

1453 yılında İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet, Ortodoks-Katolik birlikteliğini bozmuş ve Osmanlı ülkesindeki tüm Ortodoksların Fener Rum Patrikhanesine bağlanması yoluna gitmiştir. Rusya’nın siyasi bir güç haline geldiği sonraki yüzyıllarda ise Moskova, Ortodoksluğu Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kullanmıştır. Ruslar, 18. yüzyılın sonundan itibaren Ortodoksluk temelinde Osmanlı İmparatorluğu tebası Slavların birliğini sağlamak suretiyle güneye doğru genişleme politikası izlemiştir. Dönemin büyük güçleri İngiltere ve Fransa ise, Osmanlı topraklarındaki Protestanların ve Katoliklerin hamiliğine soyunmuşlardır. Büyük güçlerin Doğu Kiliseleri üzerindeki güç mücadelesi, 1854 yılında Kırım savaşına yol açmıştır.

19. yüzyıl Yunan, Bulgar, Sırp ve Romen kiliselerinin Fener Patrikhanesinden ayrılmaları sonucunu veren ulusal bağımsızlık hareketlerine sahne olmuştur.

Ortodoks kiliseleri arasındaki siyasal mücadele Soğuk Savaş sonrası dönemde yeniden baş göstermiştir. Kiev Patrikhanesi, Fener Rum Patrikhanesinin de desteğini alarak, Rus Ortodoks Patrikhanesinden ayrılmış ve Ukrayna Ortodoks Kilisesinin kurulduğunu ilan etmiştir. Türkiye, Fener Rum Patrikhanesinin Rus Ortodoks Kilisesinin parçalanmasına yönelik müdahalesine sesini çıkarmamıştır. Fener Rum Patrikhanesinin  Ukrayna’da bağımsız bir kiliseyi desteklemesinin aklıselim bir tutum olmadığını belirten Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill, Kiev Metropolitliğini Moskova Patrikhanesine bağlayan 1686 Beyannamesinin iptalinin imkansız olduğunu ileri sürmüştür.

Geniş Karadeniz Havzasında, ABD, bir yanda Rusya’nın nüfuz alanının güneye doğru genişlemesini; diğer yanda ise, Çin’i Batı Avrupa piyasalarına bağlayacak “Kuşak ve Yol” projesini engellemeye çalışmaktadır. Bölge ülkelerinden Bulgaristan ve Romanya ABD’nin müttefikleri; Ukrayna ve Gürcistan ise ortakları olarak, Karadeniz’de Rusya ve Çin arasında, ABD’nin aleyhinde stratejik işbirliğinin gelişmesinin önüne geçilmesinde Vaşington’a yardımcı olmaktadırlar. Bu nedenle ABD, kiliseler arası siyasi mücadelede Ukrayna’nın ve dolayısıyla Fener Rum Patrikhanesinin yanında yer almakta, İstanbul Patriğinin Ekümeniklik iddiasını desteklemektedir.

Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde Sultan II. Abdülhamit, Fener Rum Patrikhanesini kullanarak Balkanlardaki Slav ulusların bağımsızlık eğilimlerini engellemeye çalışmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası toplumda doğumunu belgeleyen Lozan Barış Antlaşması’nda ise, Patrikhane kapatılmamış, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumu olarak faaliyetlerine devam etmesine izin verilmiştir. Patrik aslında Fatih Kaymakamlığına bağlı bir başpapazdır.

AKP Yönetiminin Fener Rum Patrikhanesi’nin, kiliseler düzeyinde Ukrayna-Rusya çatışmasına müdahale etmesine göz yummasının sebebi II. Abdülhamit ya da pek sevmedikleri Lozan’a bir deliği de Türkiye’nin elinden açma sevdası olabilir.

Nedeni ne olursa olsun, bu tutum Fener Rum Patrikhanesinin Ekümeniklik iddiasına destek vermek anlamına gelmektedir.

A. Bülent Meriç

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...