Clicky

KÜRESELLEŞME VE NEOLİBERALİZM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER – Dr. ALİ TİGREL – Ortak Akıl Politika Geliştirme
Ortak Akıl Politika Geliştirme

KÜRESELLEŞME VE NEOLİBERALİZM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER – Dr. ALİ TİGREL

Bu yazıyı kaleme almamın nedeni, jeopolitik, ekonomik, sosyal ve etnik gelişmelerin bir bileşkesi olarak küresel gerginliklerin giderek arttığı bir dönemde bunların altyapısının oluşmasında katalitik rol oynayan küreselleşme ve neoliberalizm üzerinde kısaca durmak ve olası tehlikelere dikkat çekmektir.

Bu yazıyı kaleme almamın nedeni, jeopolitik, ekonomik, sosyal ve etnik gelişmelerin bir bileşkesi olarak küresel gerginliklerin giderek arttığı bir dönemde bunların altyapısının oluşmasında katalitik rol oynayan küreselleşme ve neoliberalizm üzerinde kısaca durmak ve olası tehlikelere dikkat çekmektir.

  1. Küreselleşme
  • Yaklaşık 30 yıl önce küreselleşme kavramı çok iddialı söylemlerle gündeme girmişti. Bu kavram birçok alanda büyük bir hızla egemenliğini kurdu. Ne var ki küreselleşme denilen olgunun ilk on yılına baktığımızda, her birkaç yılda bir tekrarlanan, her tekrarlandığında da çapı genişleyen ciddi mali krizler görüyoruz. Meksika, Türkiye, Asya krizi, Rusya, Brezilya gibi. İlk on yılın ikinci yarısında Balkanlar’da kanlı savaşlar çıktı. ABD yönetimi uluslararası terörizmden söz etmeye, kaynak ve vekalet savaşları öne çıkmaya başladı.
  • İki binli yıllara girdiğimizde, küreselleşmenin meyvelerinin adil dağıtılmadığı konuşulmaya başlandı. Son zamanlarda ise küreselleşmenin aslında yeni bir şey olmadığı öne sürülmekte, çökme riski değerlendirilmekte, çökerse de büyük savaşlara yol açmasından korkulmakta. Bu bağlamda çok sayıda siyasetçi ve askeri yetkiliden ilginç ve endişe verici yorumların geldiğini görüyoruz.
  • Küreselleşme, tek bir ekonomik model altında bütünleştirmeyi ima ettiği gibi, aynı zamanda ekonomik mekan üzerinde sermayenin hiçbir engelle karşılaşmadan serbestçe hareket etmesinin koşullarını oluşturmak anlamına gelir. Bu noktadan hareketle diyebiliriz ki küreselleşme sınırların geçirgenliğini arttırır ve devletlerin coğrafyalar ve ekonomiler üzerindeki kontrolünün azalmasına yol açar.
  • Özetle, küreselleştirme, egemen sermayenin tüm dünya ekonomisinin mekanının, tüm ekonomik ve siyasi engelleri kaldırarak kendisi için sınırsız ve pürüzsüz biçimde kullanılabilir bir yüzeye dönüştürme sürecidir. Ve bu noktada vurgulamak gerekir ki emperyalizm, kapitalist devletlerin, “küreselleşmenin” önünü açmak için başvurmaktan çekinmedikleri ekonomik, siyasi, kültürel ve hatta askeri pratiklerin toplamıdır.
  • Bu noktadan hareketle küreselleşme sürecinin, karşılaşabileceği engelleri aşabilmek için doğrudan veya dolaylı olarak kapitalist devletin ya da onun etkisi altındaki IMF, Dünya Bankası, NATO gibi uluslararası kuruluşların siyasi ve mali müdahalesine ve hatta baskı uygulama kapasitelerine ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Bir başka deyişle küreselleşme, işin özünde, bir mekan düzenleme, yıkma ve yeniden yaratma sürecidir.
  1. Neo-liberalism
  • Kapitalist sistem içindeki egemen sermayenin taşıyıcıları ve hegemonya merkezi olarak gördüğüm ABD yönetimi 2007 yılına gelene kadar kapitalizmin yapısal krizini yönetmeye olanak veren bir ekonomik modele sahiptiler. Neo-liberalizm olarak adlandırılan bu model, en uygun yönetim modelinin serbest piyasa olduğunu öne sürüyor ve dünya ekonomisinin, sermayenin dolaşımını, üretim-ticaret yapmasını, karlarını transfer etme serbestliğini aksatacak yasal ve kurumsal engellerden temizlenmesini öngörüyordu. Ancak, 2007 yılında patlak veren mali kriz, neo-liberal modelin tükendiğini, riskleri yönetemediğini, ekonomik ve mali istikrarı sağlayamadığını ortaya koydu. Daha da kötüsü bu model, sınıflar ve ülkeler arasındaki gerginlikleri arttırıyordu.
  • Şunu özellikle belirtmek gerekir ki Batı merkezli neo-liberal düzen, 2007 yılı mali krizinin yarattığı ortamda sürdürülebilirliğini kaybetti. Bir başka deyişle, ABD hegemonyası ve küresel ölçekte empose ettiği ekonomik modeli, artık dünya ekonomisinin ve siyasetinin sorunlarını çözme gücünü yitiriyordu. Son 15 yılda yaşadığımız ekonomik, siyasi, jeopolitik ve askeri gelişmelerin arkasında yatan temel dinamiklerin birisi de budur.
  • Son 15 yılda uluslararası ticaret, dış ticaret fazlası, cari işlem açığı, işsizlik, sürdürülebilir büyüme gibi konuların tartışılması altında, sermayenin ve malların serbest dolaşımı düşüncesini sorgulayan korumacılık eğilimleri güçlenmeye başladı. Ekonomide devletin rolünün ve etkisinin artması, kamulaştırma, zenginleri daha fazla vergilendirme, refah devletini canlandırma türünden konular giderek daha fazla dillendirildi ve siyaset gündemine girdi.
  • Ekonomik ulusalcılık, devlet kapitalizmi, Keynesian yaklaşım eğilimlerinin yanı sıra vekalet savaşlarının yol açtığı göç dalgalarıyla beslenen ırkçı düşüncelere açık bir popülizm gelişmeye başladı. Bu da neo-liberal modelin sürdürülebilirliğini iyice ortadan kaldırdı.
  1. Sonuç

Bugün karşımızda karmaşık ve tehlikeli bir resim bulunuyor. Bu resmin içinde ABD liderliğindeki Batı merkezli hegemonya düzeni ve onun ifadesi olan küreselleşme çözülme emareleri gösteriyor. Batı kapitalizminin mali krizini izleyen son 15 yılda Çin’in sermaye ihracı, kaynaklara ulaşma, nüfus transfer etme çabaları giderek yoğunlaşıyor. Bu duruma yeni bir küreselleşme süreci demek belki de abartılı olmaz. Bir başka deyişle, yükselen hegemonya ile gerileyen hegemonyanın bir aşamada çatışma olasılığını artık hissedebiliyoruz.

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...