Ortak Akıl Politika Geliştirme

2024 EYLÜL AYI SONU İTİBARİYLE TÜRKİYE EKONOMİSİ – Dr. Ali Tigrel

Cumhuriyetimizin 101. Yılına ulaştığımız noktada Türkiye ekonomisi gerçekten çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunuyor.

1. Giriş

Cumhuriyetimizin 101. Yılına ulaştığımız noktada Türkiye ekonomisi gerçekten çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunuyor.

Türkiye ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu temel sorunlar; kronik ve yüksek seviyedeki enflasyon, artan ve yaygınlaşan yoksulluk, ikiz açıklar, yurtiçi tasarrufların yetersizliği, giderek ağırlaşan iç ve dış borçlar, yetersiz seviyedeki net rezervler, TCMB’sının para politikası kararlarına ve düşen CDS primine rağmen yabancı kaynak girişinin yeterli ve beklenen seviyede olmaması, KKM ve KÖİ yükleri ve tüm bu ağır sorunlara karşı kapsamlı, gerçekçi, yapısal reformlara ağırlık veren bir programın izlenmemesidir.

Bu noktada vurgulamak gerekir ki ekonomi siyasetten ayrılamaz. Türkiye aynı zamanda çok sorunlu bir siyasi ortam içindedir ve bunun ekonomiye yansımaları tahminlerin çok ötesindedir. Yargının siyasallaştığı, kuvvetler ayrılığının işlevini kaybettiği, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, seçimlerin şeffaf bir şekilde yapılmadığı ve nihayet rejimin büyük ölçüde otokrasiye dönüştüğü bir ortamda karmaşık bir sistem olarak kabul ettiğimiz ekonominin sağlıklı bir analizinin yapılabilmesinin neredeyse olanaksız olduğu izahtan varestedir.

Türkiye aynı zamanda çok sıkıntılı bir dış ilişkiler dönemi yaşamaktadır. Bunun nedeni dış politika ile dış ekonomik ilişkilerdeki yanlışlardan ve tutarsızlıklardan doğmuştur. Bu yüzden Türkiye’nin Dünyadaki saygınlığı ve güvenilirliği de olumsuz yönde etkilenmiş, çok ciddi bir sığınmacı ve mülteci sorunu başımıza bela olmuş, ülkemiz birçok ülkeyle kavgalı duruma düşmüştür. Sonuçta, ekonomi yönetimine duyulan güven ciddi ölçüde sarsılmış, ülke risk primi artmış, ciddi düzeyde yabancı sermaye Türkiye’den kaçmış, dış kredi faizleri artmış, Türkiye’nin dış borçlarını döndürmesi zorlaşmıştır. İktidarın durumu düzeltmeye yönelik “ilkesiz” dış politika manevralarından da kısa sürede sonuç alması pek mümkün gözükmemektedir.

Yukarıdaki kısa açıklamalardan yola çıkarak söylenebilir ki gerek dış politika ekseninde gerekse de iç siyasette ortada olan ciddi sorunlar çözülmedikçe ekonominin arzu edildiği gibi düzlüğe çıkması çok zordur. Bu bağlamda vurgulamak gerekir ki, bugünün Türkiye’sinde yapılması gereken doğru şeyler ile siyaseten doğrular maalesef örtüşmemekte, iç siyasette ve dış politikada hata yapılmaması yönündeki tüm çabalar hatadan çıkar bekleyenlere etkili olamamaktadır.

2.Genel Durum

  • Toplam Faktör Verimliliğinin (TVF) büyümeye katkısı giderek düşmektedir. Beşeri sermaye, eğitim, sağlık harcamaları, okullaşma oranı, yaşam boyu öğrenme, teknoloji, bilgi ve iletişim, Ar&Ge, yenilikçilik, kurumsal kalite ve altyapının yer aldığı TFV’nin büyümeye katkısında iyileşme sağlanamamaktadır. Bu ciddi bir sorundur.
  • 2024 yılının ikinci çeyreğinde yurtiçi üretim ve talepte duraksama ve gerileme söz konusudur.
  • 2024 yılını ikinci çeyreğinde özel tüketim ve sabit sermaye yatırımlarında duraksama vardır.
  • Büyümenin istikrarsız yapısı bağlamında ekonominin istihdam yaratma gücü yeterli olmaktan uzaktır. İşgücü kalitesindeki yetersizlik, özel kesimin kalifiye işgücü talebinin karşılanamaması, ne istihdamda ne de eğitimde olan genç nüfus fazlalığı, kayıt dışı işsizlik düzeyi ve göçmen sayısı dikkate alındığında TÜİK istihdam verilerinin gerçekleri yansıtmadığı sonucuna varılmaktadır.
  • 2003 yılında kamuda istihdam edilenlerin çalışan nüfusa oranı yüzde 9.2 iken, bu oran 2023 yılında yüzde 16.1’e ulaşmıştır. Bir başka anlatımla, bugün kamuda çalışan nüfusun altıda birinin maaşı halktan toplanan vergilerle ödenmektedir. Buna göre AKP iktidarının ekonomi politiği, Türkiye’deki Siyasal İslam toplumunun en geniş haliyle, bir bütün olarak Devlet’ten geçinir hale getirilmesine dayanmaktadır.
  • Elimizdeki tüm göstergeler gelir dağılımının ücretliler aleyhine bozulmakta olduğunu göstermektedir. TÜİK’e göre 2022’de hane halkının en zengin yüzde 5’i en yoksul yüzde 5’den 26 kat fazla gelire sahiptir. Orta sınıf yok olmaktadır.
  • İhracatın öncülüğünde büyüme politikası başarılı olmamıştır. TCMB TÜFE bazlı reel kur 2024 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yukarı yönlü seyretmiştir. Bu durum ihracatı olumsuz yönde etkilemektedir.
  • Ocak-Ağustos döneminde ödemeler dengesi 9.665 milyon dolar açık vermiştir. 2023 yılının aynı döneminde bu açık 38.925 milyon dolar idi.
  • Temmuz 2024 itibariyle vadesine bir yıl ve daha az kalan dış borç miktarı 232.793 milyon dolar, yıllıklandırılmış cari açık 19.085 milyon dolardır. Buna göre bir yıllık finansman ihtiyacı 251.878 milyon dolar olmaktadır.
  • 2024 Haziran sonu itibariyle toplam dış borç stoku 511. 975 milyar dolar ile GSYH’nın yüzde 42,6’sına eşittir.
  • Merkezi Yönetim Bütçesinin durumu endişe vericidir. Ocak-Eylül gerçekleşme verilerine göre bütçe açığı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 109,5 oranında artmış ve yaklaşık 1.074 milyar TL’ye ulaşmıştır. İlk dokuz ayda bütçe giderleri yüzde 81,1 artarken faiz hariç giderlerdeki artış yüzde 79,4 olmuştur. Faiz giderlerinde yüzde 93,8 oranındaki artış dikkat çekicidir.
  • Yılın ilk dokuz ayında vergi gelirleri yüzde 72,2 artmıştır. Toplam vergi gelirlerinde dolaysız vergilerin payı yüzde 32,9 dolaylı vergilerin payı ise yüzde 64,5 olarak hesaplanmıştır. Bu durum, vergideki adaletsizliğin önemli bir göstergesidir.
  • Faiz dışı bütçe dengesi 2023 Ocak-Eylül döneminde yaklaşık 41,7 milyar TL açık verirken 2024 yılının aynı döneminde 161,3 milyar TL açık vermiştir. Bu dikkat çekici bir durumdur.
  • TCMB, 2023 yılında yaklaşık 818 milyar TL zarar etmiştir. Bu zararın tamamına yakın kısmı KKM kur farkı ödemesidir. Bu zarar nedeniyle 2024 yılında Merkez Bankasının Hazine’ye vergi ödemesi söz konusu olamayacağı gibi kar transferi de mümkün olamayacaktır. Bu nedenle Hazine’nin daha fazla iç ve dış borçlanmaya gitmesi kaçınılmaz gözükmektedir.

3. Ne Yapmalı?

  • Ekonomide istikrar için iç ve dış dengeleri birlikte sağlamak, halkın refah seviyesini yükseltmek ve toplumun her kademesine yaymak, yüksek katma değerli üretimle yaratılan geliri adil paylaşmak, yoksulluğu ve açlığı ortadan kaldırmak öncelik kazanmaktadır.
  • Ekonomide Devletin öncülüğünde “planlı karma ekonomi modelini” esas almak gerekmektedir. Ancak bu şekilde sürdürülebilir ve kapsayıcı bir kalkınma stratejisiyle ve yatırım, istihdam, verimlilik ve teknoloji eksenli bir dönüşümle, Türkiye’yi orta-uzun vadede “Orta Gelir Tuzağından” kurtarıp “Yüksek Gelirli Ülkeler” arasında sağlam bir konuma getirmek mümkün olabilir.
  • TCMB, TÜİK ve BDDK’nın bağımsızlığı mutlaka sağlanmalıdır.
  • Devlet Planlama Teşkilatı yeniden kurulmalıdır.
  • Kamu atamalarında liyakat temel kriter olmalıdır.
  • Toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı mutlaka arttırılmalıdır. Yurtiçi katma değer ve rekabet artışına dayalı yatırımlar ve ihracata dayalı bir büyüme yapısı desteklenmelidir. Ancak bu sayede büyümenin sürdürülebilirliği sağlanabilir, potansiyel büyüme hızı yukarıya çekilebilir, üretim yapısı ithalata aşırı bağımlı olmaktan kurtarılabilir ve ekonomi sürdürülebilir bir dış denge yapısına kavuşabilir.
  • Firmaların ve özellikle de KOBİ’lerin finansmana erişimi arttırılmalıdır.
  • Kamu-üniversite-sanayi ve sivil toplum iş birliğine önem verilmelidir.
  • Teşvik ve destekler bütüncül bir yaklaşımla uygulanmalıdır.
  • Enflasyonla mücadele programı geniş bir yapısal reform paketi içinde uygulanmalıdır. Enflasyonla sağlıklı bir mücadelede birinci ön koşul, para politikasında kararlı bir duruş sergileyen, kredibilitesi yüksek bir merkez bankası ve kurumsal çerçevesi iyi çizilmiş, gerçekçi bir enflasyon hedefinin belirlenmesidir.
  • Ciddi biçimde kötüleşen kamu mali dengeleri güçlü bir programla kontrol altına alınmalı, borç ve faiz yükünün sürdürülebilir seviyelerde tutulması sağlanmalıdır. Bu kapsamda, mali disiplin anlayışını kalıcı hale getirmek ve öngörülebilirliği arttırmak amacıyla “mali kural” uygulamasına geçilmelidir.
  • Denetimden ve şeffaflıktan uzak Türkiye Varlık Fonu mutlaka kapatılmalıdır.
  • Kamuda israfı önlemeye yönelik tasarruf programının uygulanması ciddi ve istisnasız kapsamlı olmalıdır.
  • Vergi tabanı genişletilmeli, etkin vergi denetimi sağlanmalı, vergi istisna ve muafiyetleri en aza indirilmelidir.
  • Gelir dağılımını iyileştirmek kapsamında dolaysız vergilere ağırlık verilmelidir.
  • Kamu ihale kanunu ivedilikle değiştirilerek tüm kamu ihaleleri şeffaf ve kayırmacılıktan uzak bir anlayışla yapılmalıdır.
  • İşsizlik sigortası fonunun amacı dışında kullanılması önlenmelidir. Kayıt dışılıkla etkin bir şekilde mücadele edilmelidir.
  • Mevcut Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinin tümü teknik, idari, hukuki ve yasama denetimine tabi tutulmalıdır. KÖİ projeleri Kamu İhale Kanunu kapsamına alınmalı, yükümlülükler TL’ye çevrilmelidir.
  • En güvenilir ve kalıcı finansman kaynağı olan yurtiçi tasarrufların artırılması, artan yurtiçi tasarrufların üretken yatırımlara yönlendirilmesi ve israfın azaltılması çok önemlidir. Bu bağlamda, gerçekçi bir faiz ve kur politikasıyla tasarruflar özendirilmelidir.
  • Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmanın önemli bir dayanağı genç nüfusun beceri düzeyinin değişen işgücü piyasası koşullarına uyumunu sağlamaktır. Bu bağlamda eğitim kalitesinin yükseltilmesi öncelikli bir zorunluluktur. Türkiye’nin geleceği için çağdaş bir eğitim sisteminin yaşamsal derecede önemi olduğu izahtan varestedir.
  1. Sonuç

 Normal şartlar altında Türkiye’nin içinde bulunduğu ciddi ekonomik krizden çıkması mümkündür. Ancak bilinmelidir ki bu iş kolay olmayacaktır. Zaman alacaktır. Çok ciddi fedakarlıklar gerekecektir. Bu bağlamda atılması gereken adımları işbu değerlendirme kapsamında özetlemeye çalıştık.

Ne var ki bugünün Türkiye’sinin koşulları normal değildir. Türkiye aslında siyasi, ekonomik ve dış politika sorunlarının oluşturduğu üç boyutlu bir bunalım içindedir. Siyasi krizin ana nedeni, TBMM’ne ait olan Millet egemenliğini kullanma hakkının, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle tek kişinin eline geçmesidir. Türkiye çağdaş demokrasiden uzaklaşmış, bir otokrasiye yönelmiştir. Din, vicdan ve düşünce özgürlüğünün teminatı olan Laiklik İlkesi çiğnenmektedir. Siyasal İslam anlayışı gerek Devlet yönetiminde gerekse toplumsal yaşamda ağırlığını artırmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşları tarikat ve cemaatler arasında adeta parsellenmiştir. İşe alınmalarda liyakat yerine, bizden-onlardan ayırımı kural haline getirilmiştir.

Yukarıda çok kısaca belirttiğimiz koşullar altında, ekonominin düzlüğe çıkabilmesi için gerekli gördüğümüz tedbirlerin alınıp alınamayacağı hususu meçhuldür.

Unutmayalım ki ekonominin düzlüğe çıkmasının ön koşulları çağdaş bir demokrasinin gerektirdiği ortamın yeniden tesis edilmesi, başkanlık sisteminin en doğru şekilde parlamenter sisteme çevrilmesi, geleceğin inşası için evrensel değişim ve gelişmeleri yakalayacak bir eğitim sisteminin oluşturulması, kuvvetler ayrılığına işlerlik kazandırılması ve yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının teminat altına alınmasıdır. Tüm bunlar olmadan işimiz zordur.

 

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...