BEYAZ GÖMLEKLİ KAHRAMANLARDAN NE İSTENİYOR?
Pandemi başladığında herkesin beyaz gömlekli kahramanlar dediği doktorlarla ilgili son dönemde çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Önce doktora şiddet başlıkları manşetleri süslemeye başladı. Daha sonra doktorların yurt dışına göçü çok tartışıldı. Bu topraklarda yetişen değerlerimize sahip çıkamazken ülkemize getirilen yabancı doktorlara sağlanan ayrıcalıklar bütün toplumu yaraladı. Şimdi de kendi değerlerimizi batı medeniyetine uğurlamamıza neden olan etkenleri tartışamadan yepyeni bir yönetmelik ile doktorlar üzerindeki baskılar en üst noktaya ulaşmış gözüküyor. Atatürk’ün beni emanet edin dediği Türk hekimleri ile ilgili yapılmaya çalışılan nedir? Bu yönetmeliğin amacı nedir? Türk hekimlerini bezdirip daha çok beyin göçüne sebep olmak mı? Yoksa doktorları belli bir sisteme hapsetmek mi? Peki hekimlerin anayasal hakları ne olacak? Bununla beraber halkın istediği doktoru seçebilme özgürlüğünü kim savunacak? Hekim seçebilme özgürlüğü de bir anayasal hak değil midir? İşte bu ve bunun gibi birçok soru yanıt bekliyor. Doktorlar bir yandan bu soruların yanıtlarını ararken bir yandan da anayasal haklarını korumak için hukuk önünde mücadele ediyorlar. Peki bu yönetmelik nedir ve uygulanabilmesi için gerekli fiziki ve altyapı şartları uygun mudur?
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan ve 6 Ekim 2022 tarihli 31975 sayılı resmi gazetede yayımlanan “Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile muayenehanesi olan hekimlerin, 1219 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince hizmet bedeli hasta tarafından karşılanmak ve Sosyal Güvenlik Kurumundan talep edilmemek kaydıyla, muayenehanesine müracaat eden hastalarının teşhis ve tedavisini özel hastanelerde yapabilmesine ilişkin yeni bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre; Muayenehanesi bulunan hekimler, muayenehanesine müracaat eden hastalarının teşhis ve tedavisini yıllık sözleşme yapmak suretiyle ilgili branşta boş uzman hekim kadrosu olması halinde özel hastanelerde yapabilecektir. Özel hastaneler boş uzman hekim kadrosu olmaması durumunda, ruhsatında ve/veya faaliyet izin belgesinde kayıtlı uzman hekim branşlarındaki toplam kadro sayısının %15’ine kadar uzman hekimle sözleşme imzalayabilecektir. Aynı branşta birden fazla hekimle sözleşme imzalanmak istenmesi durumunda ilgili branşın toplam kadro sayısının üçte birinden fazla uzman hekim ile sözleşme yapılmayacaktır.
Şu halde örneğin bir özel hastanenin toplamda 50 uzman kadrosu varsa, en fazla 7 hekim ile sözleşme yapabilecektir. Bu 7 hekimin ikisinin aynı branş uzmanı olması için ise o hastanenin o branşta en az 6 kadrolu hekimi olması gerekmektedir. Ancak bilinmelidir ki mevcut durumda bir özel hastanede aynı branşta bu sayıda uzman hekimin bulunduğu hastane sayısı yok denecek kadar azdır. Şu halde aynı branşta birden fazla uzman hekim ile sözleşme yapılması söz konusu olamayacağı gibi, uzmanlık alanlarının çeşitliliği karşısında bazı uzmanlık alanlarındaki hekimler ile tek bir sözleşme yapılması dahi söz konusu olamayacaktır. Bu düzenleme her ne kadar hekimlerin çalışmalarına izin veriyor gibi görünse de ihtiyaç doğrultusunda planlanması gereken tanı ve tedavi hizmetlerinin bütüncüllüğü karşısında, pratik olarak faaliyetlerini durdurmakta, mesleği bağımsız icra ile hastayı tedavi etme imkanını yok etmektedir.
Ülkemizdeki özel hastanelerin toplam kadro sayısının azlığı, bunların illere göre dağılımı, aynı şekilde branş bazında kadro sayısının da çok az olduğu ve illere göre dağılımı ile muayenehanesinde mesleğini icra eden hekimlerin sayısı ve dağılımı birlikte dikkate alındığında, cerrahi branşlar daha da çok olmak üzere, hekimlerin çok büyük bir kısmının hastanelerle sözleşme yapma ve hastasının ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetini sunma olanağı tümüyle kaldırılmış, çok az bir kısmı için de büyük ölçüde zorlaştırılmış, sınırlandırılmış durumdadır. Özel hastanelerin az sayıda hekimle sözleşme yapabilme imkanı olması dolayısıyla, bir kısım hekimin sözleşme yapması ile kontenjanların dolması üzerine geride kalan hekimler açıkta kalacaktır. Bu durum hem branşlar arasında hem de aynı branştaki sözleşme imzalayabilen-imzalayamayan hekim arasında Anayasa’nın 10. maddesinde ifadesini bulan eşitlik ilkesinin de ihlal edilmesine yol açar niteliktedir.
Çarpıcı bir örnek ile konuyu daha somut hale getirmek daha sağlıklı olacaktır. İstanbul’da yaklaşık 140 tane özel hastane bulunuyor. Buradaki kadroları göz önüne aldığımızda, muayenehane sahibi doktor sayısına ve yönetmelikte yer alan %15 kotasına göre kabaca bir hesap yaptığımızda sadece İstanbul özelinde 3.000’in üzerinde doktorun ameliyat yapabilmesi yasaklanmış hale geliyor. Ankara özelinde ise bu sayının 2.000’in üzerinde olduğu değerlendiriliyor. Sadece iki ilde 5.000’in üzerinde hekimin hastalarını ameliyat edebilme imkanını ortadan kaldıran bu yönetmelik 81 il genelinde değerlendirildiğinde bu sayılar içinden çıkılmaz bir tablo ile karşılaşmamıza neden oluyor.
Bunu bir de hastalar açısından değerlendirmek gerekiyor. Yüzbinlerce hastanın anayasal hakkı olan istediği hekimi seçebilme durumu ortadan kalkmış oluyor. Buna ek olarak fiiliyatta da ameliyat yapabilen hekim sayısının bu oranda azalması, ameliyat yapabilen hekimlere çok ciddi bir hasta yükü getirmesi kaçınılmazdır. Ameliyat yapabilen doktor sayısını böyle bir yönetmelikle kısıtlamak hastaların ameliyat sırası bekleme sorununu da ortaya çıkaracak gibi gözüküyor. Bu da acil ameliyatların yapılamaması, ameliyat kalitesinin düşmesi, ameliyat sırası ile ilgili çok ciddi kavgaların çıkması gibi sorunları da ortaya çıkaracak gibi gözüküyor.
Hal böyle iken idarenin, hele ki hekim açığı olduğunu belirterek yeterli alt yapısı olmamasına rağmen yeni tıp fakülteleri açtığı ve/veya var olan öğrenci kontenjanlarını artırdığı, kamuoyunda yurt dışına hekim göçünün ileriye dönük sakıncalarını tartışıldığı, dahası hasta sayısının fazlalığı ve hekimin hasta ile buluşturulması dahi imkansız hale gediğinden MHRS randevu sistemi üzerinden 3 ila 5 dakika arayla randevu verildiği bir dönemde, kendi imkanları ve ekonomik güçleri ile açılan ve nitelikli emekleri ile var olan hekimlerin mesleğini icra edebilmelerinin önüne engeller çıkartılmasının kamu yararına uygun olmadığı açıktır.
Belirtmek gerekir ki bu kısıtlamalardan pek çok özel hastane de olumsuz etkilenecektir. Sundukları sağlık hizmetinin önemli bir bölümünü, muayenehane hekimlerinin hastalarına verdikleri hizmetin oluşturduğu özel hastanelerin sayısının toplamın %80-90’ına tekabül ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Yapılan düzenlemeler bu sağlık kurum ve kuruluşlarını atıl kapasiteler haline dönüştürecektir.
Bütün bunlardan başka muayenehanesi olan azımsanmayacak bir kısım hekim tarafından, 13.07.2017 tarihli 30123 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Uluslararası Sağlık Turizmi Ve Turistin Sağlığı Hakkında Yönetmelik kapsamında, özel bir yetki belgesi ile uluslararası düzeyde sağlık hizmeti de verilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre sağlık turizmi için Türkiye’ye 2021’de 642 bin 444 kişinin gelerek 1 milyar 48 milyon dolarlık harcama yaptığı, pandemide etkilenmesine rağmen bu kapsamda 2020’de 388 bin 150 hastadan 548,9 milyon dolar gelir elde edildiği duyurulmuştur. Yabancı ülkeden gelen hastalara ülkemizde organ nakilleri, obezite ve kanser tedavileri, kemik iliği nakli gibi çeşitli cerrahi müdahalelerin yanı sıra estetik amaçlı cerrahi müdahaleler de yapılmaktadır. Muayenehane hekimlerinin meslek icralarının kısıtlanması, ülkenin ekonomisine vereceği zarar ile de kamu yararına aykırılık oluşturmaktadır.
Muayenehane hekimleri, kendilerine başvuran hastalarının tedavisinin hastanede yapılması gerekmesi durumunda hastalara bu durumu bildirmekte, o tedavi için uygun donanımın bulunduğu hastanelerin nereler olduğu ve özel hastanelerin bu tedavi için talep ettiği ücret bilgisini paylaşmakta, hastaya seçenekleri sunarak hem donanım hem de mali külfet yönünden birlikte karar mekanizması oluşturmakta; hasta ve hasta yakınları, kendi durumlarına uygun olan sağlık kurum ve kuruluşunu tercih etmektedirler. Ne var ki söz konusu Yönetmelik hükmü ile hastaların, kendilerini tedavi etmesini istediği hekimlerin çalışma hakkı engellendiği için, hekim seçme hakkı da (hekimin olsa olsa bir yerle sözleşme yapabilme olanağı bulabileceği düşünüldüğünde) sağlık kurum ve kuruluşunu seçme ve seçtiği sağlık kuruluşunda verilen sağlık hizmetinden faydalanma hakkı da ihlal edilmiş olmaktadır.
“Bu gerçekler ışığında karar vericilerin; ülkemizin sağlık sektörüne hiç bir faydası olmayan hatta daha büyük bir kaos ve doktorların üzerine ek yük getirme riski olan bu yönetmeliği bir an önce geri çekmeleri en doğru yaklaşım olacaktır. Toplumun her kesimini etkileyen bu ve benzeri konularda bir yönetmelik çıkarmadan önce, konunun birincil muhattaplarının, önemli uzmanlarının ve konu hakkında artı değer sağlayabilecek sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini almak daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır. Bu sayede kamuda zaman kaybı ve ülkede gereksiz tartışmalardan kaçınılmış olup ülkenin geleceği için vazgeçilmez bir değer olan ortak akıla ulaşılmış olacaktır.”
ORTAK AKIL POLİTIKA GELİŞTİRME DERNEĞİ