1. Giriş
Cumhuriyetimizin 100. Yılını geride bırakan Türkiye ekonomisi ciddi zorluklarla karşı karşıya bulunuyor. Neden böyle oldu? 6 Şubat Depreminin yaşandığı, Genel Seçimlerin yapıldığı 2023 yılının ardından zor bir yıla giren ekonominin karşı karşıya olduğu sorunlar ve riskler nelerdir? Ne gibi tedbirler alınmalıdır?
Bu yazımızda konu ile ilgili düşüncelerimizi ve çıkış yollarını özetleyeceğiz.
- 2022 Yılı Sonu İtibariyle Durum
2021 yılı Eylül ayından itibaren “faiz neden-enflasyon sonuç” iddiası altında bilim dışı bir yaklaşımla ve siyası baskılarla Merkez Bankası’nın başlattığı faiz indirimleri sonucunda kur ve hemen akabinde enflasyonla birlikte negatif reel faiz hızla yükselmeye başlamıştır. Düşük faiz–yüksek kur politikasına dayanan ve hiçbir bilimsel mantığı olmayan bir yaklaşım yüzünden ekonominin tüm iç ve dış dengeleri hızla bozulmuştur.
2022 yılının ikinci yarısında sanayide üretim ve istihdamda gözlenen yavaşlamayla birlikte yıllık büyüme hızı yüzde 5,5 olarak gerçekleşmiştir. İnşaat, ticaret ve finans sektörlerinin büyümeye katkısı gerilemiştir. Ukrayna-Rusya savaşının etkisiyle uluslararası enerji ve gıda fiyatlarındaki yükseliş, ulaştırma ve borçlanma maliyetlerinde artış ve AB ekonomisindeki yavaşlama büyüme performansını aşağı çekmiştir.
Elimizdeki veriler Hükümetin büyük ümitler bağladığı ihracata dayalı büyüme politikasını desteklememektedir. Özel tüketime dayalı büyüme, enflasyonu ve ikiz açıkları artırmıştır. Net ihracatın büyümeye katkısı 2021 yılında 5,0 puan iken 2022 yılında 0,7 puana gerilemiştir.
2022 yılında TÜFE artış hızı yüzde 64,3 olarak gerçekleşmiştir. Ancak aynı yılın Kasım ayı itibariyle TÜFE yıllık artış hızı yüzde 84,4 olmuştur. Burada söz konusu olan yirmi puanlık düşme baz etkisinden kaynaklanmıştır. Enflasyon Araştırma Grubuna (ENAG) göre, 2022 TÜFE artışı yüzde 137,55’tir.
TCMB kaynaklı TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru (2003=100) 2021 ortalaması 60,41, 2022 ortalaması 54,37 olup TL daha da değer kaybetmiştir. İkiz açıklar, dış borç yapısı ve servisi, Türkiye’nin yüksek CDS risk primi, negatif düzeyde net döviz rezervleri, borçlanma (döviz) ihtiyacı, enerji ithalatına bağımlılık, kısaca ekonominin kırılgan yapısı TL’deki değer kaybının devam etmesine neden olmuştur.
2021-2022 döneminde dış ticaret açığı 29,3 milyar dolardan 89,6 milyar dolara, cari açık ise 7,2 milyar dolardan 49,1 milyar dolara yükselmiştir. Cari açık/GSYH oranı yüzde 0,89’dan yüzde 5,42’ye çıkmıştır. Bu oran son on yılın en yükseğidir. Doğrudan yabancı yatırım (FDI) girişi 2010’lardaki düzeyinin oldukça altındadır.
Cari açığın finansmanı istikrarlı kaynaklardan kırılgan kaynaklara kaymıştır. Bu durum risklidir ve sürdürülebilir değildir. 2022 yılında net hata ve noksan kaleminden döviz girişi 26,2 milyar dolar ile rekor kırmıştır (TCMB). Cari açığın yarısından fazlasını finanse eden ve rezerv birikimine katkıda bulunan kaynağı belli olmayan bir döviz girişi söz konusudur.
Dünyada artan enflasyon karşısında önemli merkez bankaları parasal sıkılaşmaya gitmişlerdir. Türkiye’de ise risk priminin (CDS) yüksekliği Türkiye’nin dış finansman olanaklarını kısıtlamış, maliyetleri yükseltmiş ve büyümenin finansmanı ile dış borç servislerini zorlaştırmıştır. 29 Aralık 2022 itibariyle Türkiye’nin 5 yıllık CDS primi 513 olarak gerçekleşmiştir. Yükselen piyasa ekonomilerinde söz konusu risk primi ortalaması 238 olmuştur.
Yurtiçi talebe dayalı ekonomik büyüme iddiasının istihdam yaratma gücü çok zayıf kalmıştır. TÜİK’e göre işsizlik oranının 2022 yılında yüzde 10,4’e gerilemesi gerçekleri yansıtmamaktadır. Geniş tanımlı işsizlik oranı yine TÜİK’e göre 2022 yılında yüzde 21,1 olmuştur. Ne eğitimde ne de istihdamda olan genç nüfusun 15-24 yaş grubuna oranı 2022’de yüzde 24,2 olarak gerçekleşmiştir.
3. 2023 Yılı Sonu İtibarıyla Durum
Türkiye ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu temel sorunlar; kronik ve yüksek seviyedeki enflasyon, artan ve yaygınlaşan yoksulluk, ikiz açıklar, yurt içi tasarrufların yetersizliği, giderek ağırlaşan iç ve dış borçlar, aşırı negatif seviyedeki net rezervler, TCMB’nin para politikası kararlarına ve düşen CDS primine rağmen yabancı kaynak girişinin yeterli ve beklenen seviyede olmaması, KKM ve KÖİ yükleri ve nihayetinde kapsamlı, gerçekçi, yapısal reformlara ağırlık veren bir programın izlenmemesidir.
Ülkenin dış piyasalarda itibarı düşük olduğu için yeni bazı atamalara ve alınan önlemlere rağmen ekonomiye güven gelişmekte olan ülkelerin oldukça gerisindedir. CDS primi, Mayıs sonunda 674 iken Temmuz sonunda 377 olmuş, Ekim sonunda 418’e yükselmiş, Aralık sonunda Şubat 2021 sonrası en düşük seviye olan 306’ya gerilemiştir. Bununla birlikte aynı tarihte gelişmekte olan ülkeler ortalaması 185 olmuştur (22 Şubat 2024 tarihinde CDS primi 290,3; GOÜ ortalaması ise 169’dur). Dış borçlanma maliyeti göstergesi açısından Libor, 2022 yılı sonunda yüzde 5,48 iken Aralık sonu itibarıyla yüzde 6,04’ten işlem görmüştür.
2023 Mayıs ayında yapılan genel seçimlerini oylarında azalma olmasına rağmen kazanan AKP hükümeti ekonomi bürokrasisinde yeni atamalar yapmıştır. Ancak kadroda yapılan bu kısmi değişiklik beklendiği ölçüde para politikalarına yansımamıştır. Merkez bankası politika faizini Mayıs sonu yüzde 8,5’dan Aralık sonu yüzde 42,5’e kadar yükseltmiştir.
Enflasyon: 2023 yılında TÜFE yüzde 64,77 oranında artmıştır. Bu, Aralık 1999 (yüzde 68,8) sonrası en yüksek değerdir. YİÜFE yıllık artış hızı yüzde 44,21 olarak gerçekleşmiştir.
ENAG’a göre 2023 yıllık enflasyon artışı yüzde 127,21 olarak hesaplanmıştır.
İTO’ya göre ise yıllık artış hızı yüzde 74,9 olmuştur.
Aralık ayı ve yıllık TÜFE artış hızında etkili olan faktörler:
- Gıda ve alkolsüz içecekler grubunda yıllık enflasyon yüzde 72,01 olmuştur (yıllık TÜFE’ye katkısı 18,31 puan).
- Gıdada yıllık fiyat artışı yüzde 72,19’dur.
- Alkollü içecekler ve tütünde yıllık artış hızı yüzde 71,26 ve katkısı 2,55 puandır.
- Giyim ve ayakkabıda yıllık artış hızı yüzde 40,74 olarak kaydedilmiştir. Yıllık enflasyona katkısı 2,61’dir.
- Ev eşyasında yıllık artış hızı yüzde 58,46’dir (katkı 5,07 puan).
- Sağlıkta yıllık artış hızı yüzde 79,59 ve katkısı 2,81 puandır. 2023 yılında ilaç fiyatları yüzde 98,18, temel hastane hizmeti yüzde 104,57, tıbbi ürün fiyatı yüzde 84,15, yatakta tedavi fiyatı yüzde 104,57, dişçi fiyatı yüzde 87,74 artmıştır.
- Ulaştırma sektöründe yıllık fiyat artışı yüzde 77,14’dür (katkı 11,63 puan). Uluslararası petrol fiyatlarının yatay seyrine rağmen bütçe kaygılarıyla yapılan fiyat/vergi ayarlamaları bu gelişmede etkili olmuştur.
- Konut fiyatlarında yıllık artış 40,39’dur. Kirada yıllık artış yüzde 108,58’dir.
- Haberleşmede yıllık artış yüzde 51,02’dir (katkısı 1,68 puan).
- Eğlence-kültürde yıllık artış yüzde 61,26’dır (katkısı 2 puan).
- Eğitimde yıllık artış yüzde 82,06 ve katkısı 1,37 puandır. Üniversite eğitimde yıllık fiyat artışı yüzde 128,66’dır.
- Lokanta-otel grubunda yıllık artış yüzde 93,24 (katkısı 7,29 puandır). Yemek hizmetlerinde yıllık fiyat artış hızı yüzde 96,86 olarak kaydedilmiştir.
- Çekirdek enflasyon (C endeksi, enerji, gıda, içecek, tütün, altın hariç) yıllıkta yüzde 70,64 artış kaydetmiştir. Ocak 2004’den beri en yüksek seviyedir. – Brent petrol varil fiyatı yıllık ortalamada 83 dolar olmuştur.
Tüm bu fiyat artışları 2023 yılında yaşanan hayat pahalığını, TL’nin satın alma gücündeki azalmayı, günlük yaşam maliyetlerindeki ve yoksulluktaki artışı yansıtmakta, halkın yaşadığı enflasyonun yüzde 100’ler seviyesine yakın olduğunu göstermektedir.
YİÜFE’de imalat sanayii fiyatları yıllık artış hızının yüzde 53,68, ara malları yıllık artış hızının yüzde 47,72 olarak gerçekleşmesi döviz kuru, petrol, ithalat talebi kaynaklıdır ve TÜFE’ye maliyet baskısını yansıtmaktadır.
IMF, WEO Ekim 2023 verilerine göre, 2022-2023 TÜFE yıllık yüzde değişiminin ortalaması Türkiye için yüzde 64’dür. 196 ülke içinde sadece 5 ülkenin ortalamaları Türkiye’den yüksektir (Arjantin, Lübnan, Sudan, Venezuela ve Zimbabve).
Büyüme: Toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı giderek düşmektedir. 2019-2023 döneminde ortalama yüzde 4,3 olan GSYH büyümesi irdelendiğinde; büyümeye katkılar, sermaye stokundan 5,9 puan, istihdamdan 2,8 puan ve toplam faktör verimliliğinden (TFV) sadece 0,3 puan olarak tahmin edilmiştir. 2014-2018 dönemine göre yaklaşık tüm ortalamalarda gerileme söz konusudur. Beşeri sermaye, eğitim, sağlık harcamaları, okullaşma oranı, yaşam boyu öğrenme, teknoloji, bilgi ve iletişim, Ar&Ge, yenilikçilik, kurumsal kalite ve altyapının yer aldığı TFV’nin büyümeye katkısında iyileşme sağlanamamaktadır (On Birinci Kalkınma Planı). Bu ciddi bir sorundur.
2023 yılında GSYH yüzde 4,5 oranında artmıştır. 2023 yılının dördüncü çeyreğinde GSYH büyümesi yüzde 4,0 oranında gerçekleşmiştir. 2023 yılında Kişi Başına Gelir 13.110 dolar olmuştur. Bu noktada 2023 yılında reel kurun 2022 yılına göre biraz yükseldiğini vurgulamak gerekir. Merkez Bankası’nın yılın ikinci yarısında uygulamaya koyduğu sıkı para politikası ve aldığı makro-ihtiyati tedbirler kuru nispeten değerli tutmuştur. Merkez Bankasının açıkladığı TÜFE bazlı reel kur 2022 yılında ortalama 54.37 iken 2023 yılında 55.63’e yükselmiştir.
Türkiye ekonomisi, büyük yıkım yaratan depreme ve ticaret pazarlarındaki yavaşlamaya rağmen genel seçimin de etkisiyle 2023 yılında iç talep öncülüğünde büyümeye devam etmiştir. 2024 yılında ise nispeten daha sıkı bir para politikasına geçişin de etkisiyle büyümenin yavaşlaması beklenmektedir.
Türkiye’nin 2023 yılı yıllık büyüme hızı yüzde 4,5 ile G-20 ülkeleri arasında Hindistan (yüzde 6,3), Çin (yüzde 5,2) ve Endonezya (yüzde 4,9) ardından dördüncü sıradadır. OECD ülkeleri arasında ise altıncı sırada yer almaktadır. (Kosta Rika yüzde 5,1, İzlanda yüzde 4,9)[1].
Dördüncü çeyrekte sıkı para politikasının etkileri görülmeye başlanmıştır. Dış talebin yavaşlaması ve yüksek enflasyon ekonomide yavaşlamaya neden olmuştur. Bu dönemde Zincirleme Hacim Endeksi (ZHE) tarım ve imalat sanayiinde çok sınırlı artışlar kaydetmiştir.
2023 yılında gerçekleşen yüzde 4,0 oranındaki büyümeye tarım sektörünün katkısı bulunmazken sanayi ve hizmetler sektörleri sırasıyla yüzde 0,4 ve yüzde 2,4 puan olumlu katkıda bulunmuştur. İnşaat sektörü bu dönemde de toplam GSYH büyümesine pozitif katkıda bulunarak ve yılın son çeyreğinde yüzde 10,8 oranında büyüme kaydederek büyüme ivmesini sürdürmüştür. Bu gelişmede deprem bölgesindeki imar çalışmalarının etkisi olmuştur.
Ekonomik büyümeye iç talep katkısı önceki çeyreklere göre azalmakla birlikte son çeyrekte büyümenin ana kaynağı olmaya devam etmiştir. KDV ve ÖTV
gelirlerinde görülen artışlar iç talebin gücünü bir ölçüde koruduğunu göstermektedir.
2023 yılında toplam tüketim yüzde 11,6, sabit sermaye yatırımları yüzde 8,9 oranında artmış ve mal ve hizmet ihracatı yüzde 2,7 azalırken ithalat yüzde 11,7 oranında artmıştır. Böylece büyümeye net mal ve hizmet ihracatı daraltıcı yönde 3,1 puan katkıda bulunmuştur.
İstihdam: Son dönemde yavaşlayan ekonomik faaliyetler yükselme eğilimindeki enflasyonla birlikte “stagflasyon” tehlikesini beraberinde getirmiştir. Yurtiçi talebe dayalı ekonomik büyümenin istihdam yaratma gücü çok zayıf kalmaktadır. TÜİK verilerine göre, işsizlik oranının 2023 son çeyreğinde yüzde 8,8’e gerilemesi gerçekleri yansıtmamaktadır. Yine aynı dönemde geniş tanımlı işsizlik oranı (atıl işgücü oranı) yüzde 22,9’dur. Ne eğitimde ne de istihdamda olan genç nüfusun 15-24 yaş grubuna oranı 2023 son çeyrekte yüzde 21,4’dür. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı aynı dönemde TÜİK’e göre yüzde 15,9’dur.
Büyümenin istikrarsız yapısı, işgücü kalitesindeki yetersizlik, özel kesimin kalifiye işgücü talebinin karşılanamaması, genç nüfusun işsizlik düzeyi, ne istihdamda ne de eğitimde olan genç nüfus fazlalığı, kayıt dışı işsizlik düzeyi ve göçmen sayısı dikkate alındığında TÜİK istihdam verilerinin gerçekleri yansıtmadığı sonucuna varılmaktadır.
2003 yılında 2.187 bin olan kamu personeli sayısı 2011 yılında 3.037 bin kişiye yükselmiştir. Dönüm noktası, AKP’nin yüzde 49 oy aldığı 2011 yılıdır. Bunun sonrasında siyasi İslam’ın kadrolaşması artmış, 2012-2016 döneminde ilave 751 bin kişi kamuya alınmıştır. 2016 yılında 3.604 bine ulaşan kamu personeli sayısı 2023 yılı sonunda 5.175 bin kişiye yükselmiştir. 2003 yılında kamuda istihdam edilenlerin çalışan nüfusa oranı yüzde 9,2 iken bu oran 2023 yılında yüzde 16,1’e yükselmiştir. Bugün çalışan nüfusun 1/6’sının maaşı halkın vergileriyle karşılanmaktadır. Buna göre “AKP iktidarının ekonomi politiği, Türkiye’deki siyasal İslam toplumunun en geniş haliyle, bir bütün olarak devletten geçinir hale getirilmesine dayanmaktadır… İktidar, vergi politikalarını bu amaca göre şekillendirmiştir”. [2]
Açlık ve Yoksulluk Sınırı: TÜRK-İŞ Araştırmasının 2024 Ocak ayı sonucuna göre; Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 15.048,89 TL’ye; gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 49.019,19 TL’ye yükselmiştir. Türk-İş’e göre Ocak ayında mutfak enflasyonu yıllık olarak yüzde 80,1’dir.
2021 ve 2022 yıllarında gerçekleşen yüksek büyüme hızlarına rağmen işgücü ödemelerinin GSYH içindeki payı 2016-2022 döneminde yüzde 32’den yüzde 23,6’ya gerilemiştir. Bu oran, 1998 yılından beri görülen en düşük değerdir. Bu oran, 2023 yılında genel seçim ve yüksek enflasyon nedeniyle asgari ücrette yapılan artışlar ve diğer maaş ve ücret düzenlemeleri nedeniyle yüzde 29,1’e yükselmiştir. Bu göstergeler gelir dağılımının ücretli aleyhine bozulmakta olduğunu göstermektedir.
Gelir Dağılımı: TÜİK’e göre 2022’de nüfusun yüzde 20’si toplam gelirin yüzde 49,7’sini, kalan yüzde 80 toplam gelirin yüzde 50,3’ünü almaktadır. TÜİK’e göre 2022’de hane halkının en zengin yüzde 5’i en yoksul yüzde 5’den 26 kat fazla gelire sahiptir. Bir başka deyişle, en zengin yüzde 5, hane halkı toplamının yarısının sahip olduğu geliri elde etmektedir. TÜİK’e göre 2022 yılı itibarıyla yoksulluk oranı yaklaşık yüzde 22, yoksul sayısı 18 milyon kişidir. P80/P20 oranı yani en yüksek gelir/ en düşük gelir oranı 2022’de 8,44 kattır. Orta sınıf yok olmaktadır. İkinci ve üçüncü gelir grubunun gelirlerinde ortalamanın çok altında artışlar gerçekleşmiştir.
TÜİK’e göre çocuklarda (18 yaş altı) 2021 yılında maddi yoksunluk oranı yüzde 35, yoksul çocuk oranı yüzde 32,6’dır[3].
Dış Ticaret: 2023 yılında ihracat bir önceki yıla göre yüzde 0,6 artışla 255.777 milyon dolar, ithalat ise yüzde -0,5 oranında azalışla 361.774 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Böylece dış ticaret açığı bir önceki yıla göre yüzde 3,2 oranında azalarak 106 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. İhracat/ithalat oranı 0,8 oranında artarak yüzde 70,7 olmuştur.
İhracat performansı beklentilerin altında kalmış, ‘ihracatın öncülüğünde büyüme’ politikası başarılı olmamıştır.
İthalatta duraksama özellikle hammadde ve ara malı ithalatında yüzde -10,7 oranındaki azalmadan kaynaklanmıştır. Bu azalma 2023 büyümesini olumsuz yönde etkilemiştir.
Enerji ithalatı (fasıl 27) bir önceki yıla göre yüzde -28,4 oranında azalarak 69,1 milyar dolar olarak seviyesinde gerçekleşmiştir. Ham petrol ithalatı 2022 yılında 33,5 milyar dolar iken, 2023 yılında 31,3 milyar dolara gerilemiştir. 2023 yılı Ocak ayında 84,5 dolar olan Brent petrol varil fiyatı yılı 77 dolarla kapatmıştır. Aynı dönemde altının Ons fiyatı 1928,4 dolardan 2063 dolara yükselmiştir. Dünya temel hammadde fiyatlarının çoğunluğunda 2023 yılında gerileme söz konusudur.
TCMB TÜFE Bazlı Reel Kur Endeksine göre 2023 yılında reel kurda değerlenme söz konusudur (ortalamada 2022 yılında 54,37, 2023 yılında 55,63). Mayıs ayında yüzde 8,5 olan TCMB politika faiz oranı kademeli olarak 34 puan artırılarak Aralık ayında yüzde 42,5’e kadar yükseltilmiştir[4]. Banka politika faizindeki bu temel değişimin yanı sıra Bankanın uygulamaya koyduğu bazı ihtiyati politika tedbirleri ile kur yatay bir seviye almış, enflasyonist baskı azaltılmış, brüt rezervler artırılmış ve kur üzerindeki baskı azaltılmıştır. Bu kararlar dış ticarette iki yönlü duraksamayı da etkilemiştir.
2023 yılında ihracat miktar endeksi bir önceki yıla göre yüzde 1,1, ithalat miktar endeksi ise yüzde 11,8 artış kaydetmiştir. Ara malı ithalatı miktar endeksinde yıllıkta yüzde 7,5 oranındaki azalma dikkat çekici olup yurt içi üretim ve ihracat açısından kısıtlayıcı bir gelişmedir. İthalat birim değer endeksi (hammaddeler ve yakıt hariç) ise 2023 yılında yüzde 17,6 oranında azalmıştır.
İhracat miktar endeksinin 2023 yılında sadece yüzde 1,1 oranında artması ihracattaki duraksamayı ve yatay seyri açıklayan bir göstergedir.
Yüksek teknolojili ürünlerin toplam ihracattaki payı 2023 yılında bir önceki yıla göre 0,38 puan artışla yüzde 3,05 olmuştur. Türkiye bu oranı çok daha yüksek düzeylere taşımak zorundadır.
Cari açık: 2023 yılında cari işlemler açığı 45,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Cari açığın milli gelire oranı yüzde 4 olmuştur. OVP tahmini 42,5 milyar dolardı.
Cari açıkta 2022 yılına göre yaklaşık 4 milyar dolar azalma kaydedilmiştir. Bunun nedenleri, dış ticaret açığında 3 milyar dolar, hizmetler dengesinde ise 2,3 milyar dolar iyileşmedir. Ara malı ve hammadde ithalatı yaklaşık yüzde 10 azalmış, enerji (fasıl 27) ithalatı 96,5 milyar dolardan 69,1 milyar dolara gerilemiştir. Brent petrol ortalama varil fiyatı yaklaşık 101 dolardan, 82,5 dolara inmiştir.
Parasal olmayan altın ithalatı 20,4 milyar dolardan 30 milyar dolara yükselmiştir.
Seyahat geliri 41,4 milyar dolardan 47,7 milyar dolara yükselmiştir.
Altın hariç cari açık -29,7 milyar dolardan -19,5 milyar dolara gerilemiştir.
2023 yılında doğrudan yatırım girişi (1,4 milyar dolar azalarak) 5,6 milyar dolara gerilemiştir. Yabancıların gayrimenkul alımı (net) 6,3 milyar dolardan 3,6 milyar dolara inmiştir. Yabancılar 2022 yılında borsadan 4 milyar dolarla çıkarken 2023 yılında 1,4 milyar dolar hisse senedi almışlardır. Bankalar 2022 yılında 8,1 milyar dolar tutarında tahvil satmış, 2023 yılında 3,2 milyar dolar tutarında tahvil almıştır.
Yabancılar yurt içinde 2022 yılında 2,2 milyar dolar DİBS satmış, 2023 yılında ise 2 milyar dolar tutarında DİBS almıştır. Yurt dışından DİBS alımı (net) 4,9 milyar dolar tutarında gerçekleşmiştir. Yabancıların TCMB ve bankalardaki mevduatı 27,7 milyar dolar tutarında gerçekleşmiştir.
2023 yılında net hata noksan kalemindeki 10,7 milyar dolar çıkış nedeniyle toplam sermaye girişi (43,3 milyar dolar) cari açığın (45,2 milyar dolar) finansmanına yetmemiş, 2 milyar dolar rezerv kullanılmıştır.
İhracatta rekabet gücü, reel ücretlerin düşük tutulmasıyla sağlanmaya çalışılmaktadır. TÜİK’e rakamlarına göre ihracatın teknoloji yoğunluğunda son on yılda bir gelişme sağlanamamıştır. 2023 yılında toplam ihracatta yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 3,05, orta yüksek teknolojili ürünlerin payı ise yüzde 37,29’dur. Ayrıca bu oranlarda, yıllar itibarıyla, önemli değişimler gözlenmemektedir.
Aralık 2023 sonu itibarıyla önümüzdeki 12 aydaki dış finansman ihtiyacı (vadesine 1 yıl ve daha az kalan dış borç + cari açık= 226.642 + 45.150) 271.792 milyon dolardır.
Brüt döviz rezervlerin vadesine 1 yıl kalan kısa vadeli dış borcu karşılama oranı 2023 yıl sonu itibarıyla yüzde 42’dir. Türkiye’nin dış borçları hızla artmaktadır.
2023 yılı üçüncü çeyrek itibarıyla toplam dış borç stoku 482,6 milyar dolar ile GSYH’nın yüzde 44,9’una eşittir. 23 Şubat 2024 itibarıyla swap hariç net döviz rezervi eksi 46,2 milyar dolardır.
Merkezi Yönetim Bütçesi: 2023 yılında Merkezi Yönetim Bütçesini (MYB) iki önemli olay önemli ölçüde etkilemiştir. Bunlar 6 Şubat depremi ve 14 ve 28 Mayıs genel seçimleridir. MYB Ocak-Nisan döneminde deprem ve genel seçim harcamaları (vaatleri) nedeniyle -382,5 milyar TL açık vermiştir[5]. Aralık ayında MYB açığı -842,5 milyar TL olarak hesaplanmıştır. Bu gelişmeler altında 2023 yılı MYB açık tutarı –1,375 Milyar TL’ye ulaşmıştır. Bütçe rakamlarına göre, 11 ayda 5.2 trilyon lira harcama yapılırken sadece Aralık ayında 1.4 trilyon lira harcama yapılmıştır. Türkiye için bu bir rekordur.
Ocak-Kasım döneminde faiz hariç harcama toplamı 4,560,7 milyar TL iken Aralık ayı faiz hariç harcama 1,350,1 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.
Temmuz ayında iki önemli düzenleme yapılmıştır:
- 15 Temmuz 2023 tarihli ve 32249 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7456 nolu Kanunla (madde 11) Hazine ve Maliye Bakanı ile
Cumhurbaşkanına net borç kullanım tutarını 3 kat artırma yetkisi verilmiştir.
- 27 Temmuz 2023 tarihli ve 32261 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7457 nolu Kanunla başlangıç bütçesi ödeneklerine ve gelir tahminine (her birine) 1.119,5 milyar TL ilave edilmiştir. Ek bütçe ile MYB ödenekleri yüzde 25 artırılmıştır.
2024 Yılı Programında (OVP 2024 ile aynı), 2023 yılı sonunda harcamaların, başlangıç bütçesinin 2,1 Trilyon TL, ek bütçeyle belirlenen ödeneğin ise yaklaşık 1 Trilyon TL üzerinde gerçekleşerek 6,6 Trilyon TL olması; gelirlerin ise başlangıç bütçesi tahmininin 1,1 Trilyon TL üzerinde, ek bütçeyle ise aynı seviyede ve yaklaşık 5,2 Trilyon TL olması tahmin edilmiştir. Bu çerçevede, 2023 yılında bütçe açığının 1,6 Trilyon TL (milli gelirin yüzde 6,4’ü), faiz dışı açığın ise yaklaşık 1 Trilyon TL (milli gelirin yüzde 3,4’ü) olacağı tahmin edilmiştir.
Aşağıda 2023 gerçekleşmeleri, 2023 Bütçe Kanunu ödenek ve gelir hedeflerine ek bütçenin ilavesiyle ortaya çıkan büyüklüklerle ve OVP (2024-2026) ile karşılaştırılmıştır.
- Personel giderleri 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 115,3 oranında artarak 1,3 Trilyon TL’ye (GSYH’nın yüzde 4,9’una) ulaşmıştır.
- Cari transferler, başlangıç ödeneğini yüzde 22,3 oranında aşmış ve 2,4 Trilyon TL olarak gerçekleşmiştir (milli gelirin yüzde 9,1’i).
- Sağlık, emeklilik ve sosyal yardım giderleri (emekliliğe hak kazanma koşullarına yönelik düzenlemeler ve emekli aylıklarındaki artışlar nedeniyle sosyal güvenlik sistemine yapılan transferler dâhil), görevlendirme giderleri (enerji sübvansiyonları kaynaklı KİT’lere yapılan görevlendirme bedeli ödemeleri ve Ziraat ve Halk bankasına faiz desteği dâhil) ve vergi tahsilatındaki artışa bağlı olarak mahalli idareler ve fonlara ayrılan paylarda yaşanan artışlar ve Hazine yardımları cari transferlerde ortaya çıkan yükselişin temel belirleyicileri olmuştur.
- Bunun yanı sıra, tarımsal destekleme ödemeleri, kur korumalı mevduat uygulaması, Aile Sosyal Destek Programı kapsamında dar gelirli hanelere yapılan sosyal yardım ödemeleri, tarımsal ve sosyal amaçlı transferler ile mesleki teknik eğitime yapılan katkılar cari transferlerde başlangıç ödeneğine göre kaydedilen artışın diğer belirleyicileri olmuştur.
- 2023 yılında personel ve cari transfer harcamalarının MYB giderlerine oranı yüzde 56,2’sine ulaşırken, faiz ödemeleri de dâhil edildiğinde bu oran yüzde 66,4 olmaktadır. Buna göre kamu yatırımları için yeterli veya olması gereken pay kalmamıştır.
- Sermaye giderleri 2023 yılı sonunda, başlangıç ödeneğinin 159,7 milyar TL üzerine çıkarak 543 milyar TL olarak gerçekleşmiştir (milli gelirin yüzde 2,1’i). Söz konusu artışta, başta ulaştırma ve sulama altyapısının güçlendirilmesine yönelik ilave yatırımlar ile depremlerin yol açtığı altyapı hasarının onarımına yönelik harcamalar etkili olmuştur.
- 2023 yılı bütçesinde 36 milyar TL olarak programlanan, ek bütçeyle 521 milyar TL’ye çıkarılan sermaye transferleri yıl sonunda 858,1 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Sermaye transferlerinde ortaya çıkan bu artışta deprem konutlarının inşası için TOKİ’ye yapılan aktarımlar temel etken olmuştur.
- Faiz giderleri başlangıç ödeneğini yaklaşık 30 milyar TL aşmış ve 674,6 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Bunun yüzde 55,4’ü iç borç faiz ödemeleridir. Bu, 2006 yılından bu yana görülen en yüksek düzeydir.
- Faiz hariç giderler başlangıç ödeneğini yaklaşık 1 Trilyon TL aşmış ve yaklaşık 6 Trilyon TL olarak gerçekleşmiştir (HMB).
- 2023 yılında, depremlerin yol açtığı hasarın ortadan kaldırılmasına yönelik 761,7 milyar TL ile GSYH’nin yüzde 3’ü oranında harcama yapılması öngörülmüştür.
- MYB gelirler toplamı (5,2 Trilyon TL) ile hedefi (yaklaşık 5 Trilyon TL) aşmıştır. MYB gelirlerinin milli gelire oranı da bir önceki yıla göre 1 puan artarak yüzde 19,8 olarak gerçekleşmiştir[6]. Bu gelişmede gelir vergisi tahsilatı, kurumlar vergisinin 5 puan artırılması, banka kârlarının yüksek seyri, yüzde 18 olan KDV oranının yüzde 20’ye, yüzde 8 olan KDV oranının yüzde 10’a yükseltilmesi, MTV’nin iki kez alınması, akaryakıt ve doğal gaz üzerinden alınan maktu ÖTV tutarında yapılan (3 kat) artış, tüketici kredilerinde uygulanan BSMV’de artış, şans oyunları vergisi oranının artırılması etkili olmuştur. Alkollü içecek ve tütün ÖTV tahsilatındaki artışlarda, Ocak ve Temmuz ayı ÜFE gerçekleşmelerinin beklentilerin üzerinde olması nedeniyle maktu vergi tutarlarında yapılan güncellemeler ile yıl içerisinde üretici firmalar tarafından alkol ve tütün ürünlerine yapılan fiyat artışları etkili olmuştur.
- Bu gelişmeler altında MYB açığı -1.375 Milyar TL olarak gerçekleşmiştir. OVP (2024-26) 2023 tahmininin 258 Milyon TL altında kalmıştır. MYB açığının milli gelire oranının da hedefin 1 puan altında yüzde -5,4 olarak gerçekleşeceği hesaplanmıştır.
- Bu durum, özel tüketimden ve ithalattan alınan vergiler yanı sıra vergi düzenlemeleri ile sağlanan yüksek gelir artışlarıyla gerçekleşmiştir. Ancak söz konusu performansın deprem harcamalarının öngörülen ölçüde yapılmamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Depremin getirdiği finansal yük ve seçim vaatlerinin finansmanı nedeniyle getirilen vergi düzenlemeleri, MTV’nin iki kez alınması, KDV, ÖTV, kurumlar vergisi oranlarında yapılan artışlarla bütçe gelirlerinin yükselmesi söz konusudur.
- Konsolide bütçe açığı başlangıçta 659 milyar TL öngörülmüşken 1.375 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Buna karşılık nakit dengesi 625,5 milyar TL açık vermiştir. Bu durum, 2024 bütçesini olacağından daha düşük açıklı göstermek için girişilen bir yaklaşım(illüzyon) olarak gözükmektedir. Hükümet böylece 2023 yılına gider yazarak o giderin nakdini 2024 yılında seçimler için kullanmaktadır. Bu durumda 2024 bütçesi tahmin edildiği gibi 2,7 trilyon TL açık verecek olsa da nakit dengesi açığı bunun oldukça üzerinde olacaktır.
- Bütçe açığının yüzde 100, nakit açığının yüzde 400 dolayında artacağı bir yılda enflasyonun yüzde 65’lerden yüzde 36’ya düşmesi mümkün görülmemektedir[7]. Geçen yılın Temmuz ve Ağustos aylarında arka arkaya yüzde 9 civarında artan aylık enflasyon muhtemelen bu yılın yaz aylarında daha düşük çıkacak ve bu nedenle de 12 aylık enflasyon baz etkisiyle düşüş gösterecektir. Ancak devamında enflasyonun yüksek kalması beklenmelidir. Bir başka ifadeyle Türkiye’de enflasyon mevcut politikalarla ancak ve ancak baz etkisiyle geçici düşüşler gösterebilir. Para politikası kısmen sıkı, maliye politikası gevşek ve yapısal reformlar neredeyse namevcut ise enflasyon kalıcı olarak düşmez.
- 2023 yılında faiz dışı bütçe dengesi -700,4 milyar TL açık vermiş, tahminin (-986,8 milyar TL) altında kalınmıştır (Tablo 1). Faiz dışı açığın milli gelire oranı yüzde -2,7 olmaktadır (OVP 2024-2026 tahmini yüzde -3,9). Faiz dışı açık verilmesi, bütçe disiplininden uzaklaşıldığını, maliye politikasının enflasyonla mücadeleye 2023 yılında destek olmadığını ve 2024 yılında borçlanmanın artacağını göstermektedir.
- 2023’de Genel Bütçe net borçlanma tutarı 960,8 milyar TL olmuştur. İç borçlanma ağırlıklı yapı devam etmektedir. 4749 Sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre 2023 yılında yıllık net borçlanma limiti, öngörülen genel bütçe açığı kadar olduğu için yıllık net borçlanma limiti 661 milyar TL olmaktadır. Bu limit yıl içinde Hazine ve Maliye Bakanı ve ayrıca Cumhurbaşkanı Kararı ile yüzde 5’er artırılabilmektedir. Bu iki artırım yetkisi kullanıldığında limit 727,6 milyara yükseltilebilmektedir. Ancak 5 Temmuz tarihli torba yasa teklifinde yer alan bir düzenlemeyle (düzenleme bu yönüyle hem 4749 sayılı yasaya hem de Anayasa’ya aykırıdır) bu tutar üç katına çıkarılmaktadır. Böylece, 2023 yılı net borçlanma limiti (ödenen borçlar düşüldükten sonra net tutar) 2 trilyon 181 milyar (2,2 trilyon) TL’ye ulaşmaktadır. Ne var ki 12 ayda ulaşılan net borçlanma tutarı 960,8 Milyar TL’dir. Harcamalarda ek bütçe dâhil tahminin (5,6 Trilyon TL) 1 Trilyon TL aşılması buradan karşılanmıştır. Ayrıca bu miktar net borçlanma 2,2 trilyon TL tutarındaki borçlanma yetkisinin 1,2 trilyon altındadır. İktidarın ilgili yasaya ve Anayasa’ya aykırı bir şekilde elde ettiği bu yetkiyi tümüyle kullanmaması dikkat çekmektedir.
- Diğer koşullu yükümlülük Kur Korumalı Mevduat uygulamasıdır. Adaletsiz bir yapıda gelir transferine yol açan bu sistemin kademeli olarak tümüyle kaldırılması gerekmektedir. KKM’de Hazine ve TCMB’nin 2022 ve 2023 tahmini ödemeleri, vazgeçilen vergiler de dâhil edildiğinde toplam yükün yaklaşık 800 milyar TL’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir[8]. Bu miktarda bir servet transferi toplam nüfusun yüzde 2’sine dahi ulaşmayan yüksek gelirli bir gruba yapılmaktadır. 15 Temmuz 2023 tarihli 7456 nolu Kanunla KKM ödemeleri Hazine’den TCMB’na devredilmiştir[9]. Kur şoku yaşanmamakla birlikte bu miktara yakın düzeyde TCMB’nin zarar etmesi söz konusudur. Bu durum ‘karşılıksız para basmak’ anlamına gelmektedir ve enflasyonu ve kuru 2024 yılında yukarı doğru baskılaması muhtemeldir.
- Diğer taraftan, tarım desteği yasal olarak milli gelirin yüzde 1’i kadar olmalıdır. Ancak bu rakam 2023 bütçesinde binde 3’dür.
- 2020 yılı itibariyle vergi yükü (toplam vergi geliri/GSYH oranı) Türkiye’de yüzde 23,9, OECD ortalaması yüzde 33,5’dir. Türkiye 38 ülke arasında 33’üncü sıradadır.
- 2022 yılı sonu itibariyle toplam vergi gelirinin yüzde 63,3’ü dolaylı vergiler, yüzde 36,7’si dolaysız vergilerdir.
- Depremin ekonomiye getireceği yükün 2023 yılında yaklaşık 120 milyar dolar olduğu, büyüme hızını ise 1-1,5 puan aşağı çekeceği tahmin edilmektedir. Bu yük iki yıla yayılırsa kamu borcuna her yıl yüzde 5, bunun yüzde 0,5’i vergi ile karşılansa bile her yıl yüzde 4,5 ilave getirecek demektir.
- KÖİ projeleri Türkiye’nin temel koşullu yükümlülüklerinden biridir. Türkiye Avrupa’da en büyük KÖİ piyasasıdır. KÖİ’in bütçeye yükü döviz cinsi ödeme garantileri ve komisyon ücretleri TL’nin değer kaybı nedeniyle sürekli artmaktadır.
- Reformların yapılmaması durumunda yüksek risk primi ve enflasyon, TL’nin değer kaybı ve önemli miktardaki koşullu yükümlülükler nedeniyle kısa ve hatta orta dönemde kamu borcu ve kamu borcu üzerindeki faiz yükünün daha da artması kaçınılmazdır.
- Ne yapmalı?
- Ekonomide istikrar için iç ve dış dengeleri birlikte sağlamak, halkın refah seviyesini yükseltmek ve toplumun her kademesine yaymak, yüksek katma değerli üretimle yaratılan geliri adil paylaşmak, yoksulluğu ve açlığı ortadan kaldırmak öncelik kazanmaktadır.
- Ekonomide yukarıda özetlenen sorunlar karşısında devletin öncülüğünde “planlı karma ekonomi modelini” esas almak gerekmektedir. Ancak böyle bir model altında sürdürülebilir ve kapsayıcı bir kalkınma stratejisiyle ve yatırım, istihdam, verimlilik ve teknoloji eksenli bir dönüşümle Türkiye’yi orta-uzun vadede “Orta Gelir Tuzağından” kurtarıp “Yüksek Gelirli Ülkeler” arasında sağlam ve kalıcı bir konuma getirmek mümkün olabilir.
- Üretimde verimliliği artırmaya yönelik politikalar yoluyla toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı artırılmalı, yurtiçi katma değer ve rekabet artışına dayalı üretken yatırımlar ve ihracata dayalı bir büyüme yapısı desteklenmelidir. Bu sayede büyümenin sürdürülebilirliği sağlanabilir, potansiyel büyüme hızı yukarı çekilebilir, üretim yapısı ithalata aşırı bağımlı olmaktan kurtarılabilir ve ekonomi sürdürülebilir bir dış denge yapısına kavuşabilir. Kamu tarafından ithal girdi ile rekabet edebilecek düzeyde yerli girdi üretimi teşvik edilmelidir.
- Firmaların finansmana erişimi artırılmalıdır. KOBİ’lerin desteklenmesinde, tedarik zincirlerinin yarattığı değer zincirlerine odaklanılmalı, destek sağlanacak KOBİ’lerin büyüme dinamiği güçlendirilmeli, bunların öncelikli sektörlere uygun olan veya girdi sağlayacak firmalar olmaları ve/veya seçili alanlarda faaliyet gösteren büyük ölçekli firmaların üretim değer zincirinde yer almaları politika tercihi olmalıdır.
- Kamu-üniversite-sanayi ve sivil toplum işbirliğine önem verilmelidir. Yenilikçi ürünler ve stratejik sektörlerin desteklenmesinde kamu alımları etkili biçimde kullanılmalıdır.
- Teşvik ve destekler; üretim zincirinin bütünselliği, ölçek ekonomisi, verimlilik, dijital ve yeşil dönüşüm, küresel rekabet ortamı, net katma değer, sıçrama ve büyüme potansiyeli, kayıtlılığa özen gösterme, finansman, kurumsal kapasite, bölgeler arası gelişmişlik farklarını azaltma ve sürdürülebilirlik unsurlarını dikkate alan bütüncül bir yaklaşımla uygulanmalıdır.
- Enflasyonla mücadele programı, üretim yapısında dönüşümü, ücret katılıklarının giderilmesini, mal ve işgücü piyasası reformlarını hedefleyen geniş bir yapısal reform paketi içinde kurgulanmalıdır. Enflasyonla sağlıklı bir mücadelede birinci ön koşul, para politikasında kararlı bir duruş sergileyen, kredibilitesi yüksek bir merkez bankası ve kurumsal çerçevesi iyi çizilmiş, gerçekçi bir enflasyon hedefinin belirlenmesidir.
- Çift haneli enflasyon, negatif reel faiz uygulaması ve bankaların faiz kararlarının baskılandığı bir ortamda enflasyon hedeflemesi sistemi itibarını ve inandırıcılığını yitirmiştir. Merkez Bankasının yüzde 5 enflasyon hedefi para ve finans piyasalarında uzun süredir gerçekleşen yüksek enflasyon karşısında işlevsiz kalmıştır. Enflasyon hedeflemesi sistemi, ancak TÜFE tek haneye indikten sonra anlam kazanacaktır. Merkez bankasının para politikası uygulamalarında araç bağımsızlığı mutlaka sağlanmalıdır. Net rezervler güçlendirilmelidir. Bu yaşamsal bir konudur. Banka rezervlerinde bilgi ve veriler finansal piyasalarda şeffaflıkla paylaşılmalıdır.
- Kamu bankalarının mevduat ve kredi politikalarına TCMB ve BDDK’nın müdahaleleri sonlandırılmalıdır. Kamu bankalarının finans piyasalarındaki ağırlığı azaltılmalı, kamu bankaları asli fonksiyonlarına geri dönmelidir. Bankaların vade/faiz yapısı uyumsuzluğu ve varlık kalitesinde bozulma riskini artıracak makro ihtiyati tedbir uygulamalarından kaçınılmalıdır.
- Ciddi biçimde kötüleşen kamu mali dengeleri güçlü bir programla kontrol altına alınmalı, borç ve faiz yükünün sürdürülebilir seviyelerde tutulması sağlanmalıdır. Bu kapsamda, mali disiplin anlayışını kalıcı hale getirmek ve öngörülebilirliği arttırmak amacıyla ‘Mali Kural’ uygulamasına geçilmelidir. Türkiye Varlık Fonu’nun hesapları incelenmeli ve Fon’un faaliyetlerine mutlaka son verilmelidir.
- Kamuda israfa son verecek ciddi ve kapsamlı bir tasarruf programı uygulamaya konulmalıdır. Bütçe çalışmalarında doğa ve çevrenin korunmasına, dezavantajlı grupların gözetilmesine ve cinsiyete duyarlı bütçeleme anlayışına özen gösterilmelidir.
- Vergi tabanı genişletilmeli, etkin vergi denetimi sağlanarak, gelir ve tasarruf artışının vergi beyanları ile uyumunu esas alan bir vergi denetim düzeni oluşturulmalıdır. Vergileme politikaları yeşil ekonomiyi teşvik etme esasıyla düzenlenmelidir. Vergi istisna ve muafiyetleri en aza indirilmelidir.
- Gelir dağılımını iyileştirmek kapsamında dolaysız vergilere ağırlık verilmelidir. Beyana tabi gelir unsurlarının kapsamı genişletilmeli, böylece dolaylı vergilerin ağırlığını azaltan bir vergi yapısı tesis edilmelidir. Değer artış payı ve imar rantlarına ilişkin diğer düzenlemeler gözden geçirilmeli, kentsel rantlar kapsamlı ve etkili bir biçimde vergilendirilmelidir.
- Turizm sektöründe dönüşüm vizyonu çerçevesinde turizm türleri ve yerel/bölgesel turizm potansiyelini dikkate alan, sürekli veya geçici dönem teşvik uygulamaları tanımlanmalı ve uygulama şartlarının belirlenmesi yoluyla bütüncül bir teşvik sistemi kurgulanmalıdır.
- Doğrudan yabancı yatırımların ülkemize çekilmesi için özel tedbirler uygulanmalı ve sağlanacak kaynaklar reel sektöre yönlendirilmelidir.
- Eximbank’ın sermayesi güçlendirilmeli, uzun vadeli ve uygun koşullu fon imkânlarından daha fazla yararlanması sağlanmalıdır.
- Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Anlaşması’nı güncelleme müzakereleri hızlandırılmalıdır.
- ‘Kamu İhale Kanunu’ ivedilikle değiştirilerek tüm kamu ihaleleri şeffaf, kamuya açık, kayırmacılıktan uzak bir anlayışla yapılmalıdır.
- İşsizlik Sigortası Fonu’nun amacı dışında kullanılması önlenmelidir.
- Ekonomide güven ve istikrar ortamını tesis ederek, yatırım ortamını iyileştirerek sürdürülebilir büyümeyi ve insan onuruna yaraşır geliri yaratan istihdam artışı desteklenmelidir.
- Kayıt dışılıkla etkin bir şekilde mücadele edilmeli, kayıt dışılık OECD ortalamasının altına indirilmelidir. Bu kapsamda, kayıtlı istihdamın önündeki mali ve mali olmayan yükler azaltılmalıdır. Çok sayıda ve karmaşık olan istihdama yönelik vergi ve sosyal güvenlik prim teşvikleri sadeleştirilmeli ve böylece uygulama kolaylaştırılmalıdır.
- Mevcut Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinin tümü teknik, idari, hukuki ve yasama denetimine tabi tutulmalıdır. Kamu Özel İşbirliği projelerinde yükümlülükler TL’ye çevrilmelidir.
- KÖİ sözleşmeleri Kamu İhale Kanunu kapsamına alınmalı, Avrupa Birliği’nin imtiyaz sözleşmelerinin ihale edilmesine ilişkin direktifine uyumlu hale getirilmelidir.
- En güvenilir ve kalıcı finansman kaynağı olan yurtiçi tasarrufların artırılması, artan yurtiçi tasarrufların üretken yatırımlara yönlendirilmesi ve israfın azaltılması gerekmektedir. Gerçekçi faiz ve kur politikasıyla bireyler mali piyasa araçlarına yönlendirilerek tasarruflar özendirilmelidir. Bu kapsamda, finansal ürün çeşitliliği artırılmalı, küçük ölçekli yatırımcıların tasarruf imkânları geliştirilmeli ve sermaye piyasası araçlarına erişimi kolaylaştırılmalıdır.
- Vergi ve kredi maliyetlerinin farklılaştırılması gibi araçlarla üretken olmayan yatırımların cazibesi azaltılmalı ve tasarruflar üretken alanlarda yatırımlara yönlendirilmelidir. Finansal piyasaların sağlıklı işlemesine, finansal ürün çeşitliliği karşısında bireylerin bilinçli kararlar almasına ve yurtiçi tasarrufların artmasına katkı sağlayan finansal eğitim yaygınlaştırılmalıdır.
- Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmanın önemli bir dayanağı genç nüfusun beceri düzeyinin değişen işgücü piyasası koşullarına uyumunu sağlamaktır. Eğitim kalitesinin yükseltilmesi öncelikli bir zorunluluktur.
- 81 ülkenin katıldığı PISA 2022 araştırması sonuçlarına göre Türkiye, 2018’e göre matematik, okuma ve fen alanlarında 2018’e göre daha üst sıralarda yer almıştır. Ancak OECD ülkeleri arasında “ortalama altı” kalmıştır. PISA sonuçlarına göre öğrenciler arasında “yaşam memnuniyeti” alanında ise Türkiye, 73 ülke arasında yapılan kıyaslamada son sıradadır. Bu durum Türkiye’nin geleceği için çağdaş bir eğitim sisteminin yaşamsal derecede önemli olduğunun açık bir göstergesidir.
5. Sonuç
Daha önce de belirttiğim gibi Türkiye’nin içinde bulunduğu ciddi ekonomik krizden çıkması mümkündür. Ancak bilinmelidir ki bu iş kolay olmayacaktır. Zaman alacaktır. Çok yönlü fedâkarlıklar gerektirecektir. Bu bağlamda atılması gereken adımları işbu değerlendirme kapsamında özetlemeye çalıştık.
Ekonominin düzlüğe çıkabilmesinin ön koşullarından bir tanesi de yozlaşmanın engelleneceği ve yolsuzluğa bulaşanların işinin çok zor olacağı bir sistemin kurulmasıdır. Bunun yanı sıra ekonomi yönetiminde tüm kilit görevlere iş bilen liyakat sahibi kişilerin getirilmesi, Merkez Bankası ve TÜİK gibi kurumların bağımsızlığı konusunda hiçbir kuşku bırakılmaması, yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının teminat altına alınması, kuvvetler ayrılığına işlerlik kazandırılması gibi adımların yaşamsal önemi vardır.
[1] Kaynak: OECD.
[2] Kadri Gürsel, “Rejimin ekonomi politiği CHP’yi ‘gerçek değişime’ zorluyor”, medyasope, 22 Şubat 2024.
[3] Kaynak: TÜİK, Türkiye’deki Çocuklar, İstatistiklere Bakış 2021.
[4] 2024 Ocak ayında TCMB politika faizini yüzde 45’e yükseltmiş, Şubat ayında ise sabit bırakmıştır.
[5] Depremin ekonomiye getireceği yükün 2023 yılında yaklaşık 120 milyar dolar olacağı, büyüme hızını ise 1-1,5 puan aşağı çekeceği tahmin edilmektedir. Bu yük iki yıla yayılırsa kamu borcuna her yıl yüzde 5, bunun yüzde 0,5’i vergi ile karşılanırsa her yıl yüzde 4,5 ilave getirecek demektir.
[6] Vergi gelirleri 4.500,9 Milyar TL olarak gerçekleşmiştir (Tablo 1). 2024 OVP tahminini 230 milyon TL aşmıştır. Vergi geliri/GSYH oranı yüzde 17,1 olmuştur.
[7] Deprem harcamaları, seçim öncesi harcamaların ve seçim vaatlerinin etkisi ile MYB açığının çok daha fazla olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bunlara KÖİ yükümlülüklerini, KKM, EYT yüklerini, BOTAŞ’ın borçlarını da eklemek gerekmektedir.
[8] Dünya Gazetesi tahminine göre 2023 ilk yedi ayında Hazine’nin KKM ödemesi yaklaşık 60 milyar TL’dir.
[9] 15 Temmuz 2023 tarihli 7456 sayılı Kanunun Geçici 2 nci maddesi ile HMB kaynaklarından karşılanan destekler TCMB kaynaklarına devredildi.