Önce bir durum tespiti yapalım.
Türk ekonomisi ciddi sıkıntı içinde. Sorunlar büyük ve iyice derinleşmiş durumda. Ekonomi politikalarındaki ciddi hatalar sonucunda enflasyonist bir ortam içine sürüklenmiş durumdayız. Gelir dağılımı hızla bozuluyor. Yoksulluk artıyor ve yaygınlaşıyor. Yaşamsal önemi olan yurtiçi tasarruflar son yirmi yılın en düşük noktasında. İç ve dış borçlar giderek ağırlaşıyor. Merkez Bankası net rezervleri neredeyse eksi yetmiş milyar dolar seviyesine düşmüş durumda. Ülkeye yabancı kaynak girişi yeterli olmaktan uzak. Gerekli yapısal reformlar bir türlü hayata geçirilemiyor. Kuvvetler ayrılığının çalışmaması, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili kaygıların artması gibi nedenlere bağlı olarak taze kaynak arayışlarındaki sıkıntılar artıyor.
Şunu unutmayalım. Ekonomik çarklar iyice yavaşlarsa veya durma noktasına gelirse Devletin, bir sosyal devlet sorumluluğunu tam olarak üstlenebilecek olanağı kalmaz. Cumhuriyet tarihimiz boyunca başarılı olarak uygulanan dengeli dış politika çizgimizden ciddi ölçüde sapan mezhep eksenli bir dış politika, rasyonel bir iktisat politikasının olmazsa olmazı olan kaynakların optimal dağılımı ilkesinin yıllardır adeta yok sayılması, aşırı savurganlık ve şatafat, hesapsız altyapı yatırımları ve bunların hazineye büyük yük getiren finansman biçimleri ve ciddi para politikası hataları gibi nedenlerle bu duruma gelindi.
Peki, ölene ve olana yapılacak bir şey olmadığına göre, bundan sonra ne yapılabilir?
31 Mart 2024 mahalli seçimleri geride kaldı. Bir öncekinden çok farklı bir “mahalli idarelerin partilere göre dağılımı haritası” ile karşı karşıyayız. Ama iktidar aynen devam ediyor ve seçimlere kadar daha yaklaşık dört yıl var. Ve hala ekonomiyi bir ölçüde düzeltme potansiyelinden söz edilebilir. Yeter ki yeni hatalar yapılmasın ve akılcı tedbirler ivedilikle alınsın.
Şimdi gelelim acil koduyla sıralayacağım önerilerime:
- İçinde bulunduğumuz olağanüstü dönemin gerektirdiği önceliklere göre 2024 yılı bütçesi içinde sağlık, eğitim, savunma, alt yapı, örtülü ödenekler, işsizlik sigortası fonu ve diyanet arasında yeniden bir kaynak dağılımı yapılmalıdır. Sağlık sektörüne, zora giren işletmelere desteğe ve sosyal devlet anlayışı ile yapılacak harcamalara ağırlık verilmelidir.
- Ciddi biçimde kötüleşen kamu mali dengeleri, yapısal reformları göz ardı etmeyen güçlü bir programla kontrol altına alınmalı, borç ve faiz yükünün sürdürülebilir seviyelerde tutulması sağlanmalıdır. Bu kapsamda, mali disiplin anlayışını kalıcı hale getirmek ve öngörülebilirliği arttırmak amacıyla “Mali Kural” uygulamasına geçilmelidir.
- Mevcut Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinin tümü teknik, idari, hukuki ve yasama denetimine tabi tutulmalıdır. Bu model ile yapılmış büyük altyapı yatırımları bağlamında müteahhitlere yapılan dövize endeksli ve Hazine garantili ödemeler en az bir yıl için ertelenmeli, yükümlülükler TL’ye çevrilmelidir. Burada bir kara delik söz konusudur. Ortada bir mücbir sebep vardır ve bunun gereği yapılmalıdır.
- Kamuda israfa son verecek ciddi ve kapsamlı bir tasarruf programı derhal yürürlüğe konulmalıdır. Gördüğümüz ve bize göre her türlü eleştiriyi hak eden savurganlıklar ve şatafata son verilmeli, bu bağlamda alınacak tüm kararlar kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
- Gerek Rusya-Ukrayna savaşı gerek Gazze’de İsrail yönetiminin sürdürdüğü katliam boyutundaki saldırılar ve gerekse de tehlikeli boyutlara ulaşan İran-İsrail gerginliği nedenleriyle bölgemizde tırmanma eğiliminde olan jeopolitik riskler karşısında Türkiye bir denge politikasından sapmamalıdır.
- Gelir dağılımını iyileştirmek bağlamında dolaysız vergilere ağırlık verilmelidir. Beyana tabi gelir unsurlarının kapsamı mutlak surette genişletilmeli, böylece dolaylı vergilerin ağırlığını azaltan bir vergi yapısı tesis edilmelidir. Bu politika, aynı zamanda, enflasyonla mücadeleye de önemli katkı sağlayacaktır.
- Sağlık harcamalarının hızla arttığı, hizmetler ve sanayi sektörlerinde zora giren şirket ve işletmelerin ayakta kalabilmek için acil desteğe ihtiyaç duyduğu, işsiz sayısının yükseldiği, Sosyal Devlet olmanın gerektirdiği yükümlülüklerin arttığı bir dönemde mega altyapı projelerinin lafı bile edilmemelidir. Dünyanın bugünkü koşullarında, finansmanı zaten çok zor olan projelere bütçeden ödenek ayrılması tek kelimeyle abesle iştigaldir. Bu bağlamda, bir süre önce Kanal İstanbul’un güzergahında bulunan iki köprünün yıkımı ve başka mekanlarda yeniden yapımı için ihaleye çıkılması yanlış olmuş ve vatandaşın haklı tepkisini çekmiştir. Zaten, Kanal İstanbul gibi uçuk, mantıksız ve birçok bakımdan sakıncalı proje üzerinde hala ısrar edilmesini anlamakta zorluk çekiyorum.
- Şu anda ekonominin karşı karşıya olduğu ciddi bir tehdit gelir-harcama zincirinin kopması ve bunun sonucunda üretimin iyice yavaşlamasıdır. Ülke çapında binlerce kafe, restoran, mağaza, market, AVM var. Bu iş yerlerine mal satanlar mallarını satamazsa, satışlar düştüğü için onların da önce çalışanlarını işten çıkarmaya başladığını, sonra da işlerini tasfiye etme yoluna gittiklerini düşünün. İşte gelir-harcama zincirinin kopması budur. Devletin böyle bir durumun oluşmaması ve bu bağlamda gerekli her tedbiri alarak gerçek bir sosyal devlet anlayışında olması şarttır.
- Vurgulamak gerekir ki bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunlar ekonomik tedbirlerle çözülemeyecek kadar derinleşmiştir. Başta anayasal sistem olmak üzere, siyaset, hukuk, eğitim ve ekonomi alanlarında çok sayıda yapısal sorunun makul bir sürede çözülmesi gerekiyor. Tabii bu sorunlara çözüm ararken özellikle de orta ve uzun vadede başımıza büyük iş açabilecek göçmen sorununa da eğilmek zorunluluğu bulunuyor.
- Yukarıda yazdıklarıma zorunlu bir ekonomik seferberlik halinin alt başlıkları olarak bakabilirsiniz. Ama inanın bunlar yapılmadan ekonomimizin, içinde bulunduğu ciddi sıkıntının altından kalkması zordur.
İktidarın almakta olduğu veya bundan sonra alacağı kararların, yukarıda özetlemeye çalıştığım ve bana göre zorunlu olan tedbirlerle ne derecede örtüşeceğini bilmiyorum. Bu tümüyle egemen siyasetin yetki ve sorumluluk alanına giren bir keyfiyettir. Takdir kendilerine aittir. Devlet kademelerinde yetki ve sorumluluk taşımış eski bir üst düzey bürokrat olarak biz sadece düşüncelerimizi ve önerilerimizi kamuoyumuzla paylaşırız. Ve özellikle de böylesine bir ekonomik kriz döneminde Türkiye’yi kim yönetiyorsa onun başarılı olmasını isteriz.
Konuyu fazla uzatmak istemiyorum. Fakat içinde bulunduğumuz olağandışı ortamda Türk milleti kendisini yöneten egemen siyasetten bir sosyal devlet anlayışıyla hareket etmesini istiyor. Sosyal devletin neler yapması gerektiğini yukarıdaki paragraflarda özetlediğimi sanıyorum. Umarım milletimizin beklentileri tümüyle olmasa bile önemli bir bölümüyle karşılanır. Suriye krizi sayesinde ülkemize kabul ettiğimiz milyonlarca mülteciye bugüne dek 90 milyar dolar harcayabilen, son on yılda çok sayıda ülkeye yardım elini uzatabilen, sadece Afrika’ya 7 milyar doların üzerinde para verebilen, birçok ülkede yaptırılan camilere yarım milyar dolar para harcayabilen Devletimizin içinde yaşadığımız ağır ekonomik koşullar altında gerçek bir Sosyal Devlet’e yakışacak bir politika izleyebilmek için elinden geleni yapmasını bekliyorum.
Sosyal Devlet, önce mağdur vatandaşını, tüm iktisadi kıymetlerini ayırım yapmadan kucaklayacak, sarıp sarmalayacak, ekonomik hayatı tehlikeye düşürmemek için her türlü tedbiri alacak, halkına karşı şeffaf olacak devlettir.
Unutmayalım.