Oturduğu dairenin kapısına ulaştığında apartmanın içinde 3 el silah sesi duyuldu. Muammer Aksoy, sağ şakağı ile sağ göğsünden aldığı iki kurşun yarası ile yaşamını yitirdi. 24 numaralı apartman girişinde yapılan incelemede, 7.65 milimetre çapında 3 adet mermi bulundu. Bu cinayetin tek görgü tanığı 10 yaşındaki bir çocuktu.
“7.65 baretta ile cezalandırılan” Muammer Aksoy’un dosyasında, öldürüldüğü gün elde edilen üç boş kovanın dışında bir şey yoktu. Olay hâlâ faili meçhul. Laik ve tam bağımsız Türkiye idealini canı pahasına savunan Muammer Aksoy’a göre laiklik; Türkiye’nin ana sorunuydu.
Diyordu ki; “Türkiye’nin ana davası laikliktir. Laiklik ilkesinin kalkmış olduğu bir Türkiye, çağdaş uygarlık düzeyine kesinlikle ulaşamaz. Çünkü şeriatın yarısı ibadet ve inançla, öbür yarısı devlet düzeniyle ilgilidir. Bundan anlaşılır ki laiklikten ayrıldınız mı, çağdışı duruma düşmekten kurtulamazsınız. Dolayısıyla laiklik Türkiye’nin, Türk Devleti’nin yaşam sorunudur.”
1 Şubat 1979’da Hedef Abdi İpekçi Oldu
İçişleri Bakanı H. Fehmi Güneş; “İpekçi’nin katili iç güvenlik güçlerinin elinden alınmıştır ve salınmıştır!” diyordu.
“Ortadoğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık bir dipsiz kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Ortadoğu’da ‘kimin eli kimin cebindedir’ bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı da yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı!” diye yazıyordu Uğur Mumcu 27 Eylül 1992 tarihli Cumhuriyet’te.
Tarih kimin, kimi, neden öldürdüğünün aydınlatılmadığı birçok durumun tanığıydı…
Sabahattin Ali 1947’de Bulgaristan sınırında ölü olarak bulundu.
13 Nisan 1970’de Askeri Doktor Necdet Güçlü,
15 Haziran 1977’de Doçent Dr. Orhan Yavuz,
24 Mart 1978’de Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, ,
11 Temmuz 1978’de, Profesör Dr. Necdet Bulut,
20 Ekim 1978’de Ord. Profesör Dr. Bedri Karafakioğlu,
26 Kasım 1978’de Prof. Bedrettin Cömert öldürüldü.
Birçok aydın, üniversite öğrencisi ve siyasetçi karanlık güçlerin hedefi oldu ve katledildi. 1 Şubat 1979’da hedef Abdi İpekçi’ydi.
Saat 20.15 civarında, Abdi İpekçi’nin arabasına ön taraftan yaklaşan tetikçi önce otomobilinin camında delik açmış, ardından otomatik silahla açılan delikten Abdi İpekçi’ye beş el ateş etmişti. İlk iki kurşun İpekçi’nin sağ koluna isabet etmiş, saldırgan üçüncü kez ateş etmiş ve üçüncü kurşun Abdi İpekçi’nin cebindeki kalemi parçalayıp kalbine saplanmıştı. Bununla yetinmeyen tetikçi iki el daha ateş edip kendisini bekleyen arabaya doğru kaçmıştı. Abdi İpekçi’nin aracı ise kontrolden çıkarak kaymaya başlamış ve cadde dönüşünde bulunan aydınlatma direğine çarparak durmuştu.
İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca 25 Haziran 1979’da yakalanmış, daha ilk sorgusunda “Abdi İpekçi’yi ben öldürdüm” demişti. Suikastı ısrarla tek başına işlediğini söyleyen Mehmet Ali Ağca;6 ay sonra 23 Kasım 1979’da, adı Susurluk Kazası ile gündeme gelen Abdullah Çatlı’nın da aralarında bulunduğu iddia edilen bir grubun yardımıyla kaçırılarak Bulgaristan’a geçmiş ve gıyabında ölüm cezasına çarptırılmıştı
Ağca’nın İpekçi cinayetinden aldığı ölüm cezası 1991 yılında yürürlüğe konulan İnfaz Yasası gereği 10 yıl hapse çevrilmiş, Kadıköy’de iki ayrı gasp ve soygun suçlarından aldığı toplam 36 yıl ağır hapis cezası da 7 yıl 2 ay hapse çevrilerek AKP iktidarının 4. yılında 12 Ocak 2006 tarihinde serbest bırakılmıştı.
Adalet Bakanlığı’nın itirazıyla, Yargıtay tahliye kararını oybirliğiyle bozmuş,, 20 Ocak 2006 tarihinde tekrar tutuklanmış,18 Ocak 2010 tarihinde AKP iktidarının 8. Yılında cezasını tamamlayıp hapisten çıkmıştır.Olayın perde arkasındaki ilişkiler ise karanlıkta kalmış, İpekçi’nin katledilmesinin ardından iktidarı kıyasıya eleştiren Uğur Mumcu’nun şu satırlarını ise duyan olmamıştır:
“Ey hükümet, “karıncaezmez” hükümet, uyan artık! Bu aymazlıktan uyan artık. İstanbul’da kan kusan çetelerin hakkından gelemiyorsan onurunla çekil git. Senin iktidarında insanlar kurbanlık koyunlar gibi, birer birer öldürülüyor ve istihbarat örgütlerin tek satır rapor bile veremiyorsa, bu olaylardan sorumlu olan sensin! Ya çekil git, ya da görevini yap!”
Hükümet ne çekilip gitmiş, ne de görevini yapmıştır. Bütün hükümetler gibi. Her hükümetin kendinden sonra gelene aynı geleneği devretmiştir..Böyle yüzlerce cinayet işlenmiş, hükümetler ve başbakanlar hep üzülmüş, tek bir olay bile aydınlatılamamış devlet hep karanlıklarda kalmıştır.
20 Kasım 1979’da Prof. Ümit Yaşar Doğanay
7 Aralık 1979’da Cavit Orhan Tütengil
11 Nisan 1980’de Ümit Kaftancıoğlu
7 Mart 1990’da Çetin Emeç
22 Temmuz 1980’de Kemal Türkler
20 Eylül 1989’da Musa Anter
4 Eylül 1990’da Turan Dursun,
6 Ekim 1990’da Prof. Bahriye Üçok
24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu
31 Aralık 1994’te Onat Kutlar
8 Ocak 1996’da gözaltına alınan Metin Göktepe
31 Ocak 1999’da Prof. Muammer Aksoy
21 Ekim 1999’da Prof. Ahmet Taner Kışlalı
24 Ocak 2001’de Gaffar Okkan
18 Aralık 2002’de Necip Hablemitoğlu
17 Mayıs 2006’da Danıştay saldırısında, Mustafa Yücel Özbilgin
9 Ocak 2007’deHrant Dink(öldürülen 62. Gazeteci)
28 Kasım 2015’de Tahir Elçiöldürülür.
Muammer Aksoy ve Abdi İpekçi’yi katledildiği 31 Ocak ve 1 Şubatta saygıyla anıyoruz; katledilen- adları bu sayfalara sığmayan-aydınlarımıza selam olsun!
Güldal Okuducu