Ortak Akıl Politika Geliştirme

Kitleler ve Uygarlık- Sönmez Çetinkaya

Bu yazımda, adı pek duyulmamış olsa da, çok önemli bir İspanyol filozof, Jose Ortega Y Gasset’in yaklaşık yüzyıl önce kaleme almaya başladığı Kitlelerin Ayaklanması (orijinal adı The Revolt of the Masses) adlı, ilk baskısı 1930’da yayınlanmış bir kitabından bazı alıntılara yer vereceğim.

Söz konusu kitap, T.İş Bankası Kültür Yayınları tarafından dilimize çevrildi ve ilk baskısı 2010’da yayımlandı. İspanyolca aslından çevirisini de Madrid Ortega Vakfı Kitaplığındaki çalışmaları ile  Neyyire Gül Işık yaptı.

Bazı eleştirmenler, kitabın Avrupa insanının geçmişinin yorumunu sunması yanında, yüzyıl sonra bugün aralarında yaşadığımız, ortalığa egemen olan kalabalıkların şifresini de sunması açısından esinleyici ve düşündürücü olduğunu ifade ediyorlar.

Gasset, yüzyıl önce, İspanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde dönemin  toplumlarını oluşturan ve hızlı gelişim gösteren kalabalık insan yığınlarının toplumsal-siyasal davranışlarını incelemeye odaklanmış bir düşünür.

Bu konuda yaptığı çalışmalarda, ilk önce Omurgasız İspanya (1921) adlı kitabında ülkesini ele almış, ardından da daha geniş bir tarihi perspektifte Batı toplumları üzerinde gözlemlerini ortaya koyduğu Çağımızın Sorunu (1923) kitabını yazmıştır.

Hatırlanacağı gibi, 1920-30’lar, Avrupa’nın ilk dünya savaşının ardından çalkantılı bir döneme girdiği yıllardır. Rusya’da Ekim Devrimi’nin lideri  Lenin’den sonra Stalin iktidarı başlamıştır. İtalya’da Mussolini Roma’ya yürüyerek iktidarı ele geçirmiştir. Savaşta yenilen Almanya’da yaşanan hiper enflasyonist dönemin neden olduğu siyasi çalkantılar, bir süre sonra Hitler’i iktidara taşıyacaktır.

Gasset, Avrupa’nın siyasi atmosferini saran karanlıkları görmektedir.

Ancak onun kitlelerin ayaklanması sözleriyle kastettiği olgu, o günlerin siyasal kutuplaşmasının ötesinde, çok daha derine, kökenlere inerek, tarihsel, antropolojik ve psikolojik düzlemlerde sorguladığı Avrupa’daki kitle insanıdır.

 İspanya, 19.yüzyılın sonlarından, 20.yüzyılın  son çeyreğine kadar süren yüzyıl boyunca, monarşik, cumhuriyetçi ve diktatörlük dönemlerine sahne olmuştur. Ülkede 1873/74 arasında denenen 1.Cumhuriyet girişimi başarısız olup monarşinin restore edilmesine karşın, Gasset vb aydınların cumhuriyetçi fikir ve düşünceleri sürmektedir. Nitekim sözünü ettiğimiz kitap 1920’de başlayıp, 1929/30 ABD Büyük Krizi’nin, İspanya’yı da ekonomik krize sürüklemesi sonucu 1930’da yıkılan General Rivera’nın otokratik  döneminde yazılmıştır.

1931’de kurulan 2.Cumhuriyet’in Kurucu Meclisi’ne üye seçilen Gasset, anayasal radikalizme karşı çıktığı için aynı yıl istifa etmiş, izleyen yıllarda toplumun tümüyle kutuplaşmış olduğunu, sokakların kana bulanıp İç Savaş’ın tohumlarının atıldığını gördüğü için yazılarında “Bu değil! Böyle olmaz!” diye isyan etmiştir.

Gasset’e göre, bu insanların çoğu, düşünmeyi bilmeyen, etik sorumluluk taşımayan, “doğrudan eylem”den öteye geçmek istemeyen yeni insan türünün, kitle insanının ürünüdür. Çünkü, ona göre, dar anlamda politika insan varlığının yalnızca bir yanıdır, onun yanı sıra etik, din, eğitim vb unsurlardan oluşan kültürel yapının da çok boyutlu olarak ele alınması gerekir.

 

Gasset’e göre kitle insanı

Ona göre kitle insanı ruhsal açıdan sığ, zihinsel olarak da durgun bir yapıya sahiptir. Toplumsal öbek olarak ortak psikolojik niteliklerine bakıldığında, bir yaşam tasarımından, kendini aşma yetisinden yoksundur, derin bilgiyi küçümser, hiçbir üst değer ve kurum tanımaz.

Kendisine aşılanmış kabataslak kavramların ötesine gidemeyen, daha da kötüsü, gitmeyi istemeyen, irdeleme gereksinimi duymayan, sorunsallığın varlığından habersiz “tek boyutlu adamdır o!”

 Başkalarına hak vermeyi ya da kendisine hak verilmesini istiyor değildir, düpedüz kendi görüşlerini başkalarına dayatmaktan başka bir şey bilmez.

Eski Yunan ve Roma temelinden gelen iki bin beş yüz yıllık Avrupa kültürü dikkate alındığında, Gasset’in gözünde kitle insanı, uygarlık tarihinin sahnesine kulislerden süzülerek çıkmış bir ilkel adamdır.

Bu insanı irdelerken şöyle der:

“Şimdilerde ortalığa hakim olan vasat insanın uygarlaşma sürecini taşıyabileceğini düşünmek hayaldir. Çünkü bugünkü uygarlığı koruma süreci son derece karışık bir iş ve sayılamayacak kadar incelik gerektirmektedir. Vasat İnsan bu süreç ile baş edemez. Uygarlığın sunduğu birçok aygıtı kullanmayı bir ölçüde öğrenmiş olabilir ama kazanabildiği bu mahdut nitelikler, onun uygarlığın ilkelerini kavramasına yetmez. Çünkü bu kitle, geleneksel kitleden farklı olarak kendi çerçevesine sıkışıp kalmış, hiçbir şeye, hiçbir kimseye yararlı olacak durumda değil, herkesten çok yetenekli olduğuna kendisini inandırmış dik kafalı bir insan yığını!”

Toplumların yönetimini öyle bir insan türü ele geçirmiş ki, evrensel uygarlık ilkeleri ile herhangi bir ilgisi yok. Oyalayıcı tüketim nesnelerine, otomobiller vb birkaç şeye karşı ilgisi var. Bu ilgisi bile onun uygarlıkla hiç mi hiç ilgisi olmadığını gösteriyor, çünkü o nesneler uygarlığın sadece basit ürünleridir.”

“Tarihsel görevinin” gerektirdiği bilinç düzeyine ulaşamamış olan o insan tipi “eğer Avrupa’nın efendisi ve sonuçta karar verici merci olmayı sürdürürse, kıtamızın barbarlığa geri dönmesi için otuz yıl yeterli olacaktır” der ve devam eder Gasset: “Avrupa uluslarının önünde, ekonomik, hukuksal ve kamu düzeni açısından sorunlarla dolu bir dönem var. Devletin, bireyin, grupların özgürlüğünü ezerek, geleceği hepten tüketmesinden korkmayalım da, ne yapalım, susalım mı?”

Nitekim bu satırların yazılmasından, otuz yıl bile değil, daha kısa bir süre sonra, 1930’lar sonunda Avrupa’nın girdiği topyekün savaşın yıkıntılarından geride kalan Avrupa’yı düşündüğümüzde, Gasset’in “kitle insanı” olarak adlandırdıklarının “devleti ele geçirme”leri halinde ne olacağına dair yazdıklarına hak vermemek mümkün mü?

Diyor ki Gasset: “ (….) kendini devlet sanıyor ve devleti kendi rahatını kaçıracak her türlü yaratıcı azınlığı ezmek üzere kullanmaya olan eğilimi giderek artmada. Bu eğilimin sonu çok kötü olacaktır. Toplumun doğaçlama davranışları devletin duruma el koymasıyla defalarca bastırılacaktır. Toplum devlet için, insan da hükümetin düzeneği için yaşamak zorunda kalacaktır.”

 

Gasset’in amacı

 Onun amaçladığı, tarih felsefesi ve etik felsefe temelinde bir yüksek kültür ile donatılmış, sorumlu, dolayısıyla seçkin, seçkinleşmiş insandı. Oysa çok geçmeden hangi olumsuz tarih ve toplum koşulları içinde bulunduğunu fark edecekti. Diktaların sokağa döktüğü kitleleriyle 2.Dünya Savaşı’na doğru adım adım ilerleyen Avrupa’ydı o! Hoşgörüye, mantığa,  etik felsefeye, bilinçli bireylerin ruhsal ve zihinsel özgürlüğüne dayalı bir demokrasi hayaldi. Ve vardığı sonuç şu oldu: “Hemen tüm ülkelerde, homojen bir kitle her türlü muhalif grubu ezmekte, yok etmekte kararlı. Kitle kendisinden başkasıyla birlikte yaşamak istemiyor. Kendisi gibi olmayandan, ölümüne nefret ediyor.”

Gasset’in, o dönemin Avrupalıları için bir diğer önemli tespiti de şudur: “Kitle, hızlı bir okullaşma ve  uygulamayı hedefleyen öğretim yoluyla teknik bilgilerle bir ölçüde donatılmış da olsa, eğitilmemiş, eğitilememiş insan yığınıdır.” Bu tesbitten de anlaşılacağı gibi: “kültür ve felsefe temelli, etiğe dayalı bir Avrupa” düşlüyordu Gasset!

 Çünkü, kitabının ilk sayfalarında sözlerine “yalnızca, ya da, başlıca siyaset yüklememekte” yarar olduğunu belirterek şöyle demişti: “Kamusal yaşam salt siyaset değildir, aynı oranda, hatta daha da öncelikle zihinsel, ahlaksal, ekonomik ve dinseldir; toplulukların tüm davranışlarını içerir; giyim kuşam ve keyif alma biçimleri de ona dahildir.”

 Kitabın yayınlanmasından yaklaşık yarım yüzyıl sonra öğrencisi Julian Marias şöyle der:

“Bu kitap bütünüyle ele alındığında, şimdilerin gerçekliğine, yazıldığı yıllarda olduğundan daha yakın, yani gerçeğe dönüşmüş bulunuyor. Gasset’in tarihe derin bir imanı vardı; onu insanlık durumunun anahtarı, sahici özgürlüğe ulaşmanın tek yolu olarak görürdü. Ölümünden bu yana, tüm Batı dünyasında tarih, öğretimde olsun, bilinç düzeyinde olsun, ürkülecek kadar geriledi; bu da tarihin unutulup gitmesine, daha da kötüsü fütursuzca sahteleştirilmesine yol açtı. Gittik, gittik, ilkelliğe vardık!

Yazıyı, kitabı dilimize kazandıran Neyyire Gül Işık’ın, “zamanında çölde çığlık olmuştur Gasset’in sözleri; aslında bugün de hala öyle. Aklın sesi de ondan” sözleri doğrultusunda, yorumunu okuyucuya bıraktığımız iki soruyla bitirelim!

Gasset’in ortaya koyduğu görüşlerini Avrupalılar ne kadar anladı?

İspanyol filozof Gasset’ten de önce, büyük bir uz görü ile ülkesinin ve insanlarının derin sorunlarını çok iyi anlayıp, Kurtuluş Savaşı dahil çözümlerini tasarlayıp, birer birer yerine getirerek bize özgür bir ülke bırakan, eşsiz Devrimleri’nin ardından Çağcıl Uygarlık yolunda Bilim ve Aklın öncülüğünü miras bırakan Mustafa Kemal Atatürk’ü, ardından geçen seksen yıldan uzun süre boyunca biz ne kadar anlayıp, bırakalım insanımızı kitle insanı olmaktan korumayı, onun uyarıları doğrultusunda Bağımsız Laik Cumhuriyetimizi koruyabildik?

 

 

Kaynak: www.yurtseverlik.com

 

 

 

 

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...