Clicky

Erdoğan Körfez Ülkelerinden Beklediğini Alabilecek Mi? – Sönmez ÇETİNKAYA – Ortak Akıl Politika Geliştirme
Ortak Akıl Politika Geliştirme

Erdoğan Körfez Ülkelerinden Beklediğini Alabilecek Mi? – Sönmez ÇETİNKAYA

Suudi Arabistan (SA) ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Türkiye arasında uzunca bir süredir gergin olan ilişkiler, on yıl aradan sonra 2021 yılı kasım ayında BAE Prensi Muhammed bin Zayed’in (MBZ) Ankara’ya gelmesiyle yumuşama işaretleri verdi. Hatırlanacağı gibi Ankara uzunca bir süre, BAE’yi, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin arkasındaki dış güç olarak suçlamıştı.

Diğer yandan gazeteci Kaşıkçı’nın 2018 yılı Ekim ayında, İstanbul’da SA konsolosluğunda vahşice öldürülmesi üzerine, Recep Tayip Erdoğan’ın (RTE), Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı (MBS) ağır şekilde suçlaması iki ülke arasındaki ilişkileri büyük ölçüde zedelemişti.

Ancak, 2018 yılı Temmuz ayındaki seçim sonrası uygulanmasına başlanan cumhurbaşkanlığı sistemi zaten bozulmaya yüz tutmuş olan ekonomik yapıyı iyice çıkmaza sürükleyince, RTE’nın dış politikadaki kırmızı çizgileri başta SA olmak üzere hızla değişime uğradı. Hedef Körfez ülkelerindeki sıcak paranın Türkiye’ye akışını sağlamaktı. RTE bu doğrultuda rotayı önce Katar, ardından BAE ve SA’na çevirdi.

Sonrasında eski ağır suçlamaların yerini, karşılıklı yoğun ziyaretlerde kucaklaşma ve el ele verilen görüntüler aldı. Seçimler öncesi eksi rezervleri büyüyen TCMB ile milyarlarca dolarlık swap yapan ve döviz pompalayan bu ülkelere şükranlarını ifade eden RTE, seçim sonrası her birine “teşekkür” ziyaretlerinde bulunacağını ifade etmişti.

İki hafta önce Cumhurbaşkanı yardımcısı, Maliye ve Hazine Bakanı ile MB başkanını SA ve BAE’ne gönderen RTE, kendisine verilen raporlar üzerinden yaptığı değerlendirmede, bu ülkelerin verecekleri yeni destekler açısından umutlu olduğunu ifade etti.

alestiklal.net internet adresinden yayın yapan Al-Estiklal Gazetesi’nde geçen pazar günü yayınlanan bir yoruma bakılırsa RTE’nin beklentilerinin hiç de gerçek dışı olmadığı söylenebilir. Bu kaynağa göre, öteden beri Türkiye’de yatırım fırsatı arayan SA ve BAE’nin, son seçimde Cumhur İttifakı’nın kaybedeceği analizinden hareketle Türkiye’nin yeni başkanı ve hükümetiyle anlaşmalar yapmaya hazırlandıkları bir aşamada, RTE’nin seçimi kazanmasıyla beraber hızla yeni pozisyon almasının, ardından Mehmet Şimşek’in, “irrasyonel politikaların terk edilerek rasyonel politikalara” dönüleceğine ilişkin açıklamalarının önemli rol oynadığı vurgulandı.

Aynı kaynak Abu Dabi ve Riyad’ın Türkiye’ye destek kararının, 2013’de Müslüman Kardeşler iktidarının devrilmesinde destek verdikleri Mısır Başkanı Sisi’nin, her iki ülkeden finansal destek talebinin reddedilmesiyle aynı günlere denk gelmesinin de bir hayli ironik olduğuna işaret ediyor.

Diğer yandan, Arap ülkeleri yanında diğer ülkelerde de bir hayli popüler olan Saudi Gazette’nin geçen pazar günkü sayısında, RTE’nin Körfez gezisinin SA ayağına geniş yer veren bir rapor yayımlandı.

Bu raporda, “Suudi Vizyonu 2030” stratejik hedefleri doğrultusunda, başta 300 bin konutluk yeni yerleşim alanları inşası olmak üzere, otomasyon, savunma sanayii vb alanlarda Türkiye ile işbirliği alanlarına vurgu yapıldı.

Bloomberg de, dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri olan Aramco’dan bir heyetin, yukarıda işaret edilen “2030 Vizyonu” çerçevesinde gerçekleştireceği 50 milyar dolar tutarındaki yatırımlarında işbirliği için, seksen dolayında Türk şirketi ile Ankara’da bir araya geldiğini bildirdi.

Ayrıca, Al-Monitor haber-yorum sitesinde geçen haziran başında Salim Essaid imzalı bir yorumda, BAE ile Türkiye arasında geçen mart ayında imzalanan 40 milyar dolarlık beş yılı kapsayan ticaret anlaşmasının, seçimin RTE tarafından kazanılmasının ardından yürürlüğe girdiğine yer verildi.

Orta Doğu’daki yeni sürecin kısa geçmişi…

11 Eylül 2001’de, başta NewYork’daki Dünya Ticaret Merkezi olmak üzere birkaç askeri hedefe yapılan, fakat, ayrıntıları hala ortaya çıkarıl(a)mayan saldırılar ardından, dönemin ABD başkanı Oğul Bush’un, kendi sözleriyle, Müslüman ülkelerine açtığı “haçlı savaşı”nın ilk hamlesinin 2003’de Irak’ın işgali olduğu hatırlanacaktır.

Aynı yılın ağustos ayında, Oğul Bush’un güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın, ‘ABD’nin İkinci Dünya Savaşı ertesinde Avrupa’yı dönüştürdüğü gibi, bu yüzyılın başında da da Orta Doğu’yu dönüştürmesi gerekmektedir” sözlerinin yer aldığı bir makale Washington Post’da yayımlandı.

Çok geçmeden aynı bağlamda Oğul Bush, 2004’de ABD’de bir araya gelen ve Rusya’nın da henüz üyelikten çıkarılmadığı G-8 zirvesinde, orta doğu ülkeleri yanında Afganistan, Pakistan, İran ve Türkiye’yi de içine alan Büyük Ortadoğu Projesi’nden söz etti.

Daha sonra ABD dışişleri bakanlığına getirilen Rice, 2006’da Lübnan ordusunun Hizbullah kanadı ile İsrail arasında çıkan çatışmayı “Yeni Ortadoğu Projesi”nin doğum sancıları olarak nitelendirerek projenin hedef alanını daralttı.

Washington ve Tel Aviv’in ortaklaşa geliştirdikleri bu yeni proje ile, Irak’ın işgalinden sonraki aşamada, Lübnan üzerinden Orta Doğu’nun dönüştürülme beklentisi oluştu. Bu süreçte, “Büyük Ortadoğu”, “Yeni Ortadoğu”, “yapıcı kaos”, “yaratıcı kaos”, “Arap Baharı” gibi söylemlerle tam bir kavram kargaşası yaşandı.

O günlerdeki gelişmeleri, “pan-Arap” ideolojik yaklaşım üzerinden izleyen “Al Shark Al Awsat” gazetesi baş editörü Abdül Rahman Al Rashid bölgenin “hali pür melalini” 2012 ocak ayında şöyle ortaya koydu: “Ortadoğuda toplam yüz milyonun üzerinde Arap nüfusu yöneten, Mısır’daki Mübarek, Libya’daki Kaddafi, Tunus’taki Bin Ali rejimleri gitti. Ortadoğu haritasında doldurulmayı bekleyen çok sayıda boşluk oluştu. Bunları, kim, nasıl dolduracak? Çöl rüzgarları bölgenin kumlarını savurmaya devam ediyor.”

Sonuç…

ABD’nin, temelde İsrail’in güvenliğini sağlamak için, 2003’de Irak’ın işgali ile başlattığı; 2010-2020 arasında Suriye ve Libya’da iç savaşlara, Mısır, Cezayir ve Tunus’ta da halk ayaklanmalarına neden olan kargaşalar henüz dinmiş görünmüyor.

Bu süreçte, ABD’nin ortaya attığı “Büyük Ortadoğu Projesi”nin “ Eş Başkanı” olduğunu ısrarla vurgulayıp, Tunus, Mısır ve Suriye’de “İhvan/Müslüman Kardeşler” örgütünü destekleyerek, bunları yasadışı ilan eden SA ve BAE’ye karşı gerilim politikası izleyen RTE’nin, Türkiye’yi sürüklediği derin finans krizi karşısında 180 derece dönüp bu iki ülkede para arayışına girmesinin sonuçlarını bekleyip göreceğiz.
Bu sürecin bir ölçüde küresel, ama öncelikle ve özellikle bölgesel sosyo-politik sonuçları açısından irdelenmesi ise üzerinde durulmayı hak eden önemli bir başlık olarak, bir sonraki yazımızın konusu olsun.

Kaynak: www.yurtseverlik.com

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...