TCMB fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek temel amacı doğrultusunda enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde para politikasını sürdürmektedir. Bunun için faiz ve parasal genişlemeyi kontrol edici politikaları uygulamaya çalışmaktadır.
TCMB enflasyon (TÜFE) hedefinin yüzde 5 olmasına rağmen 2018-2021 Ağustos döneminde de bu hedefin oldukça üzerinde kalınmıştır. Mevcut durumda yaklaşık 4 katı. TÜFE artışı 2017 yılında yüzde 9-13 aralığında gerçekleşirken, 2018 yılında Ağustos ayında yaşanan kur atağı krizi nedeniyle Ekim ayında yüzde 25,2’ye kadar yükselmiş, bilahare sıkılaştırıcı politikaların devreye girmesiyle 2019 sonunda yüzde 12’lere kadar gerilemiştir. TÜFE yıllık artışının 2020 yılının ilk altı ayında da yüzde 10,9-12,6 aralığında değerler alırken, açılmayla birlikte uygulanan genişlemeci para politikası nedeniyle yılın ikinci yarısında artış eğilimine girmiş ve yıl sonunda yüzde 14,6 düzeyinde gerçekleşmiştir. Enflasyonun 2021 yılında bu artış eğiliminin sürdüğü ve Ağustos ayı itibarıyla yüzde 19,25 düzeyine ulaştığı görülmektedir.
TCMB’nin 2017 yılında destekleyici kredi ve canlı talep koşulları nedeniyle hızlanan enflasyonu kontrol altına alabilmek için Kasım ayından itibaren sıkılaştırıcı politikalar uyguladığı görülmektedir. 2018 yılında ilave sıkılaştırma tedbirlerinin uygulamaya konulduğu ve kur şokundan kaynaklı maliyet enflasyonu baskısını kontrol edebilmek için politika faiz oranının Eylül’de yüzde 24’e çıkarıldığı görülmektedir.
2019 yılının ikinci yarısında TÜFE yıllık artış hızında görece olumlu seyre paralel olarak politika faiz oranı da yılsonunda yüzde 12’ye kadar çekilmiştir. 2020 yılının ilk beş ayında da TCMB politika faizini düşürme politikasına devam ederek politika faizini Mayıs ayında 8,25 puana çekmiş, Haziran ve Temmuz ayında da bu düzeyi muhafaza etmiştir. Pandemi nedeniyle oluşan arz tıkanıklıkları ve 2020 Haziran açılımına paralel ekonomiyi canlandırmaya yönelik kredi genişlemesi sonucu tırmanışa geçen enflasyonu kontrol altına alabilmek için politika faizi artırılmaya başlanılmış, Eylül 2020’de yüzde 10,25’e çıkarılmış, Mart 2021’de yüzde 19 düzeyine yükseltildikten sonra günümüze kadar bu seviyesini korumuştur.
Bilindiği üzere TCMB piyasayı fonlarken politika faizini esas almakla birlikte gecelik borç verme, geç likidite penceresi gibi farklı enstrümanları da kullanabilmektedir. Bu durumlarda fonlamanın ortalama maliyeti cari politika faizinin 2 puan dolayında üstünde gerçekleşebilmektedir. 2020 Kasım ayından itibaren temel politika aracı olarak politika faiz kullanılmaktadır. 2020 yılı başından itibaren Bankanın net fonlama miktarı önemli ölçüde artarken, fonlamanın ağırlıklı ortalama maliyetinin de süreç içinde arttığı görülmektedir.
TÜFE 2021 yılı Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 1,12, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 11,65, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 19,25 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 15,78 oranında artış göstermiştir.
Yıllık en düşük artış yüzde 1,79 ile alkollü içecekler ve tütün grubunda gerçekleşmiştir. Yüzde 4,79 ile haberleşme, yüzde 7,47 ile giyim-ayakkabı ve yüzde 10,75 ile eğitim artışın düşük olduğu diğer başlıca kalemleri oluşturmuştur. Buna karşılık gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 29, ev eşyası yüzde 22,91 ve ulaştırma yüzde 21,76 ile artışın TÜFE ortalamasının üzerinde olduğu başlıca sektörleri oluşturmuştur.
Aylık bazda yüzde 3,08 ile giyim ve ayakkabı düşüş gösterirken, ev eşyası 1,38, gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 3,18 ve lokanta-oteller salgın kapanması sonrası açılımın etkisiyle yüzde 2,27 ile ortalamanın üzerinde artış göstermişlerdir.
2021 Ağustos ayında, fiyatlarda görülmüş olan tüm geçici etkilerin çıkarılması sonucunda fiyatların genel düzeyindeki artışları ifade eden Çekirdek enflasyonun TÜFE’ye paralel 16,76 artış göstermesi de enflasyon eğiliminin devam ettiğini göstermektedir.
2021 yılı Ağustos ayında Yİ-ÜFE bir önceki aya göre yüzde 2,77, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 28,5 ve önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 45,52 oranında artış göstermiştir. Aylık bazda Elektrik-gaz Yİ-ÜFE ortalamasının 7 katı (yüzde 19,53) artarken, yıllık bazda da Elektrik-gazda fiyat artışı ortalamanın üzerinde gerçekleşmiştir. Ana sanayi gruplarından ara malları ve enerji fiyat artışlarının ortalamanın oldukça üzerinde gerçekleşmesi gelecekte TÜFE üzerinde maliyet kaynaklı artış baskısının süreceğini göstermektedir.
Başta elektrik olmak üzere üretim yapısının önemli ölçüde ithalata bağımlı olması ve doğrudan ithal edilen tüketim ve yatırım malları nedeniyle döviz kurundaki artışlar arz yönüyle maliyet enflasyonun başlıca nedenini oluşturmaktadır. Döviz kuru değişmeleriyle TÜFE değişmeleri arasındaki korelasyon katsayısı yüksek olup, 2017-2021 dönemi için 0,7 dolayındadır. Aynı dönemde TÜFE değişmeleri/Döviz kuru değişmeleri esnekliği yüzde 0,6’dır. Bu değer döviz kurunda yüzde 1 oranındaki artışın TÜFE’de yüzde 0,6’lık artışa yol açtığına işaret etmekte olup, bu değer 2017-2021 döneminde de artış eğilimindedir.
Küresel salgının olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik uygulanan genişleyici para politikası ve düşük faizler ve yine genişleyici maliye politikası nedeniyle artmakta olan talep baskısının yanında birim maliyetlerin atmakta olması da enflasyon eğilimini artış yönünde etkilemektedir. Tüm bu gelişmeler çerçevesinde TÜFE’nin artış eğiliminin süreceği ve yılın son çeyreğindeki baz etkisinin de katkısıyla yıl sonunda yüzde 19 dolayında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
Özellikle gıda, ulaştırma, sağlık, konut ve enerjide TÜFE ortalamasının üzerinde gerçekleşen fiyat artışları emekçi kesim üzerine ilave yük getirmektedir.
2017-2021 Ağustos döneminde ortalama olarak TÜFE yüzde 14,4 artarken, para arzının değişik göstergeleri olan emisyon yüzde 13,2, M1 yüzde 34,9 ve M3 yüzde 24,2 oranlarında artış göstermiştir. 2020 yılında ise TÜFE artış ortalamasının yüzde 12,3 olmasına karşılık, emisyon yüzde 41,7, M1 yüzde 74,9 ve M3 ise yüzde 36,5 oranlarında artış göstermiştir. Bu değerler başta 2020 yılı olmak üzere söz konusu dönemde genişleyici bir para politikasının uygulanmış olduğunu ve bu çerçevede enflasyonla gerçekte mücadele edilmediğini ortaya koymaktadır. Kredi artışları da benzer bir durumu ortaya koymaktadır.
Ülkemizde Kovid-19 salgınının olumsuz ekonomik ve sosyal etkilerini ortadan kaldırabilmek için dünya ekonomilerindeki örneklere benzer şekilde maliye politikasından ziyade kamu bankaları eliyle düşük faizli krediler yoluyla parasal genişlemeye ağırlık verildiği görülmektedir.
2018 Ocak-2021 Ağustos döneminde toplam banka kredileri 2.076,7 milyar TL’den 3.903,6 milyar TL’ye ulaşmıştır.
Gerek 2002 sonrasında gerek 2018 sonrasında tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarının gelişimi değerlendirildiğinde tüketici kredilerindeki artışın çok yüksek olduğu görülmektedir. 2010 yılında toplamdan yüzde 75,4 oranında pay alan tüketici kredilerinin bu payı 2021 Ağustos ayında yüzde 80’e ulaşmıştır. 2021 yılı ilk çeyreğinden itibaren, muhtemeldir ki yeni tüketici kredilerine ulaşmaktaki güçlükler nedeniyle, kredi kartlarının artış hızının tüketici kredilerini önemli ölçüde aştığı görülmektedir.
Toplam tüketici kredisi havuzundan 2002’de yüzde 18,2 oranında pay alan konut kredileri paylarını hızla artırarak 2006’da yüzde 49,2’ye ulaşmış, bundan sonraki dönemde yüzde 45’ler düzeyinin üzerinde seyretmiş ve Ağustos 2021’de yüzde 38,7 düzeyinde gerçekleşmiştir. Taşıt kredisinin dönem başlarında yüzde 30’lar düzeyindeki payının dönem sonunda yüzde 2’ye düştüğü görülmektedir. Diğer taraftan ihtiyaç kredisi, yüzde 60 dolayındaki başlangıç düzeyinden 2015 yılında yüzde 34,5’e gerilemiş, bu tarihten sonra artış eğilimine girerek Ağustos 2021’de yüzde 59,3 düzeyine ulaşmıştır.
Konut ve taşıt kredileri karşılaştırıldığında taşıt kredisinde dalgalanma daha yüksektir. Diğer taraftan ihtiyaç kredileri 2018 Ağustos ayında kur atağı krizi sonrası dönemde düşük oranlı olmak üzere dönem boyunca pozitif bir gelişme göstermiştir.
Kovid-19 salgınının ekonomiye olumsuz etkilerini giderebilmek için kamu bankalarının öncülük ettiği uygun faizli kredilerle konut, taşıt ve ihtiyaç kredileri teşvik edilmeye çalışılmıştır. 2019 yılı üçüncü çeyreğinden itibaren reel kredi faizleri tek haneli değerlere çekilmiş, özellikle salgının ülkemizde görülmeye başlandığı 2020 yılı Mart ayından itibaren gerçekleşen enflasyona göre reel faizlerin sıfıra yaklaştığı veya negatif değerler alabildiği görülmektedir. Gerçekleşen TÜFE’ye göre reel faizler ihtiyaç kredilerinde yüzde -2,6’ya, konut ve ticari kredilerde yüzde -3,6’ya kadar gerilemiştir. Döviz, banka mevduatı gibi alternatif yatırım alanlarının getirilerinin düşük olması nedeniyle bu dönemde hanehalkı tasarrufları konut, otomotiv gibi alanlarla Borsa İstanbul’a yönelmiştir. Bu gelişmeler sonucunda Aralık 2019-Ağustos 2020 döneminde konut kredileri hesap bakiyeleri 75,6 milyar TL, taşıt kredileri 3,1 milyar TL ve ihtiyaç kredileri 113,3 milyar TL artış göstermiştir. Böylece en yüksek artış yüzde 44,3 ile taşıt kredisinde gerçekleşmiş, taşıt kredisini yüzde 43,8 ile ihtiyaç kredisi ve yüzde 38 ile konut kredisi izlemiştir. Tüketici kredilerindeki sözkonusu artış miktarı 2020 yılında gerçekleştirilen toplam kamu sabit sermaye yatırımlarından yaklaşık yüzde 20 daha fazladır.
Kısaca, değerlendirmeye konu dönemde zaman zaman alınan tedbirlere rağmen, özellikle son iki yılda, söylemlerin tersine genişlemeci bir parasal politika uygulanmış, böylece enflasyonla mücadele etme yerine iç talep artışına dayalı bir ekonomik büyüme amaçlanmıştır. Ancak yapılan kredi tahsisleri, sürdürülebilir kaliteli bir büyümeyi, diğer bir ifadeyle kalkınmayı gerçekleştirmekten uzaktır. Kredilerin önemli bir bölümü ekonomik büyümeye katkı sağlamayan ikincil el konut ve taşıt gibi transfer harcamalarında kullanılmıştır.