Covid 19 salgınında bir yılı aştık.
8 Nisan itibariyle 33 bin 459 insanımız yaşamının yitirdi.
1 – 15 Mart arasında kayıplarımız azaldı, 60’lı sayılara düştü.
7 Nisan günü açıklandığına göre 276 insanımızı yitirdik.
Neden, ne oldu diye sorduk mu? Hayır.
Ne sağlığa bakan ne de iktidarın bir yetkilisinden bir açıklama geldi mi? Hayır.
Konuşuluyor mu, tartışılıyor mu? Hayır.
Şubat ayında yapılan “lebe leb” AKP il kongreleri ile 24 Mart’ta on binden fazla katılımlı Kongre hiç sorgulan(a)madı bile.
Yaşama hakkımızı bile sorgulamıyoruz.
*****
Bir amiral üniformasının üstüne giydiği dini kisvelerle tarikatta görüntü verdi.
İki gün sonra gündemden düştü.
On gün geçti, çıt yok.
Kişi hakkında soruşturma açılmıştır açıklaması ile üstü örtüldü, bile.
En acı tarafı ise muhalefetin “resmi arabayla gitmeseydi” gibi büyük bir hoşgörü ve kabullenmişlik içinde olması.
*****
AKP genel merkezinde görevli bir gencin uyuşturucu kullanışı ve arkasındaki büyük zenginlik ortalara döküldü.
Üç gün pudra şekeri muhabbeti ile konu sulandı, unutuldu gitti…
Haksız kazanç ve arkası sorgulandı mı?
Üstü örtüldü, bitti.
*****
RTE-AKP bir gece bir kararname ile İstanbul Sözleşmesini yok saydı.
Durumu açıklayan Meclis başkanı, RTE isterse Montrö’yü bile kaldırır diye işin aslını ağzından çıkarıverdi.
Muhalefet sert tepki gösterince RTE-AKP ve ortağı Montrö’ye sahip çıkmak zorunda kaldı.
Tam konu kapandı derken RTE-AKP büyük bir kararlıkla, Kanal İstanbul’u yapacağız diye haykırdı.
Hatta hem “çok lüks bir kent” olacağını hem de “Milletin hizmetine” sokacaklarını söyledi, nasıl olacaksa?
Böylece işin ekonomik yüzü ortaya çıktı.
Bu yaşanılanlar karşısında sessizlik, kabullenilmişlik yaşanırken…
Türkiye’nin egemenlik hakları açısından Montrö Sözleşmesinin anlamını ve önemini meslekleri gereği en iyi bilen 103 emekli Amiral,
Duydukları sorumlulukla kamuoyuna yönelik bir duyuru hazırlamışlar.
Duyuruda, kendileri gibi Amiral olan bir askerin dini kisvelerle görüntü vermesine tepkilerini ve silahlı kuvvetlere yönelik tarikat tehlikesine de yer vermişler.
Duyuru 3 Nisan Cuma gecesi bir şekilde haber sitelerine düştü ve yaşanılanlar karşısında yaşanan durgunluk ve sessizlik bir anda bozuluverdi.
RTE-AKP ve ortağı,
Sahiplendikleri Montrö’yü ve reddettikleri tarikatçı Amiral’i yazan EMEKLİ Amiralleri darbeci ilan ediverdiler.
Ne el konulan hakları kaldı ne de sökülmedik rütbeleri…
24 saatte gözaltına alındılar, aile fertlerine kadar deşifre edildiler.
- Emekli vatandaştan ötesi olmayanlar,
- FETÖ kumpasıyla yargılanan, hapis yatan, mesleklerini kaybedenler,
- 15 Temmuz darbe girişimi karşısında dik duranlar,
- Mavi Vatan’ı ortaya koyanlar…
Bir anda darbeci oldular.Ve başladı bir tartışma ama içeriği değil şekli üstüne.
- Gece saatlerinde yayınlanmamalıydı,
- Başlığı “Yüce Türk Milleti” olmamalıydı,
- Cümle “aksi halde” diye başlamamalıydı…
Ne kurmaylıkları kaldı ne öngörüsüzlükleri…
Duyuruda yazdıkları da güme gitti, konu eden yok.
Muhalefetin tepkisi de ilginç oldu.
“Endişeleri, kaygıları haklı, yazdıkları doğru” diyemediler.
“Emekli vatandaşla darbe mi olur, milletle dalga geçmeyin” diyemediler.
- Ne gerek vardı tam iktidarı sıkıştırmışken…
- Gece saatinde yapılır mı bu,
- Siyaset yapmak isteyen parti kursun ya da birine üye olsun, yoksa sussun…
Dediler, çok kızdılar, çok sert eleştirdiler.
Darbeci yaftası üstlerine bulaşmasın diye,
RTE-AKP’nin algı yönetimini kabul ettiler.
Bu çekingenliği gören RTE-AKP durur mu?
Ertesi gün ilan etti; bu işin sahibi muhalefet ve tabi ki CHP.
*****
9 Nisan Cuma günü bu konunun görünmeyen başka bir yüzü çıktı ortaya.
ABD savaş gemileri boğazlardan geçip Karadeniz’e açıldı.
Rusya ile Ukrayna arsında çatışma yaşanırken,
ABD, Ukrayna’ya destek olmaya kalkarken,
Savaş gemilerini Boğazlardan geçirerek Karadeniz’e çıkartan ABD asıl niyetini gösterdi.
İlginç bir rastlantı,
Savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi için 15 gün önce bilgi verilmesi gerekiyor.
Meclis başkanı 15 gün önce 25 Mart’ta “Cumhurbaşkanı isterse Montrö’den de çıkılabilir” diyebildi.
Karadeniz’in savaş alanı olma olasılığının ülkemizi nasıl bir sorunla karşı karşıya bırakacağı görülmeden ya da umursanmadan.
*****
Kanal İstanbul’u yapmak için Montrö’yü tartışanların,
- Çanakkale Savaşının nedenlerini ve sonuçlarını,
- Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Marmara Denizi’ndeki egemenlik haklarımızı yitireceğimizi,
- Trakya ile Anadolu’nun birbirinden kopacağını,
- Karadeniz’in bir barış denizi olmaktan çıkacağını,
Görmelerini ve bir kez daha düşünmelerini dilerim.
*****
Herkes Montrö’ye sahip çıkıyor,
Herkes tarikatçı Amirali eleştiriyor,
Vatandaş kimlikli emekli Amiraller eleştirince darbe oluyor!
Vatandaşların demokratik hak ve sorumlulukla ülkesi ve geleceği ile ilgili görüş açıklamasını suç sayan yönetim şekli demokrasi değildir.
Laiklik kalkmalı diyebilen cami imamından milletvekiline kadar isteyen herkes konuşacak…
Anayasa Mahkemesi kapatılsın denebilecek…
Ama sendikalar, meslek odaları, DKÖ’ler, Vatandaş, Halk yani herkes susacak,
Sadece siyasi partiler konuşabilecek.
Demokraside siyaset bu değildir.
Halkı yok sayan siyaset de demokrat değildir.
Açık söyleyelim.
Sivil Anayasa diye Laiklik,
ABD’nin desteğini kazanmak için Montrö kaldırılmak istenmektedir.
Nihai hedefte, Demokratik Laik Cumhuriyet vardır.
Demokrasi oyunu bitiyor, perde kapanmak üzere.