Putin’in, şubat ayının sonlarına doğru Ukrayna’ya saldırısı ile başlattığı savaş üzerine yaptığımız değerlendirmelerde, “Pentagon ve Putin’in Kanlı Savaşı” başlığını kullanmıştık.
Ancak, Avrupa’nın, neredeyse göbeği sayılan topraklarda süren saldırıların neredeyse ikinci ay geride kalırken, süreç giderek, Biden ile Putin arasında kişisel bir hesaplaşmaya dönüşme izlenimi vermeye başladı. Ayrıca her iki “başkan”ın, Çin lideri Xi Jinping’den destek istemesi, sürecin küresel çerçevede tam alana yayılma riskini de beraberinde getirdiğine dönük kaygıları arttırdı.
Öyle olunca da, başta masum çocuklar olmak üzere vahşetin hedefindeki Ukraynalılar ve genç Rus askerler insanlık dışı bir savaşın kurbanları olmaktan çıkıp, artık buz gibi soğuk istatistiklerin rakamlarına dönüştüler.
Nitekim, günlerdir süren Rus bombalamalarının nefes aldırmadığı Maripul kentindeki tiyatro binasına yapılan saldırıda, o binaya sığındıkları için, çoluk çocuk enkaz altında kalan yüzlerce Ukraynalının kurtarılma görüntüleri dünya televizyonlarına yansıdı.
Bu görüntülerin hemen ardından, Kırım’ın Rusya’ya katılmasının “8.yılı kutlamaları”nın yapıldığı Moskova’nın en büyük stadyumunda, her biri elinde Rus bayraklarıyla bir araya getirilen 80 binin üzerindeki insana, Putin’in şenlik havası içinde “zafer” nutukları attığı utanç verici sahneler ekranlara geldi.
İkinci ayını bitirmek üzere olan saldırıların, Ukrayna’nın başkenti Kiev, kuzeydeki Harkiv ve güneydoğudaki Maripul kentlerine yoğunlaşması sonucu ortaya çıkan ağır savaş görüntüleri, Putin’in koyduğu yasaklamalar nedeniyle elbette Rus halkına yansımıyor. Bırakın katliam sahnelerinin Rus medyasına yansımasını, işlediği insanlık suçlarını “savaş” olarak adlandırmaya kalkan basın mensupları, Putin’in çıkardığı kararname ile on beş yıllık hapis cezası ile tehdit ediliyor.
Ukrayna’daki katliamlardan açık medya kanalları ile haber almasının önüne geçilmesine karşın, Rus halkının Putin’e verdiği desteğin, sürecin başlarındaki çok yüksek oranlardan, % 50’ler düzeyine inmesi diktatörün Rusya halkları üzerindeki baskıları iyice arttırmasına neden olduğu bildiriliyor.
Biden-Xi Jinping Görüşmesi
Mart ayının ortalarında , haberlere yansıyan ilginç olduğu kadar önemli bir görüşme Biden’ın, Xi Jinping’i telefonla aramasıydı. Bu görüşme, Biden’ın güvenlik danışmanı Jake Sullivan’ın, hafta başında, Çinli mevkidaşı ile Roma’da yaptıkları yedi saatlik görüşme ardından karşılıklı planlanmıştı.
İki saate yakın süren görüşmenin ardından, ABD tarafınca yapılan açıklamada, ayrıntı verilmese de, Biden’ın, Çin’in Rusya’ya, başta silah, mühimmat olmak üzere yapacağı her türlü yardımın sonuçları olacağını söylediği ifade edildi. Çin tarafından yapılan açıklamada, Biden’ın görüşme talebinin yapıcı olarak nitelendirilmesi dikkat çekti.
Aynı açıklamada, “Ukrayna’daki gelişmelerin Çin’in görmek istemediği noktaya geldiği”ne işaret edilerek, “her zaman savaşa karşı duran, Çin’in ‘barış savunucusu’ olduğuna vurgu yapıldı.
Diğer yandan ABD sözcüsü, gelen bir soru üzerine, görüşmenin ana konusu Ukrayna Krizi olmasına karşın, Xi’nin Tayvan konusunu gündeme getirdiğini, Biden’ın da, Tayvan’ın bağımsızlığına ilişkin ABD’nin geleneksel politikasında bir değişiklik olmadığını vurguladığı ifade edildi.
Putin’e karşı protestolar ne durumda?
Savaşın ilk günlerinde ABD ve AB ülkeleri medyalarının müthiş kampanyalarıyla, başta batı başkentleri olmak üzere, dünyanın birçok yerinde Putin karşıtı protestolarda, bir hayli yoğunluk görüldü. Hatta ülke içinde, savaşın haftasında, LOMONOSOV MOSKOVA ÜNİVERSİTESİ mezun ve öğrencileri “Putin’e Açık Mektup” ile “Savaş Karşıtı” kampanyayı başlatıp, halkı kendilerine katılmaya çağırdılar.
Dört binin üzerinde öğrenci, öğretim üyesi, idari personeli ve mezunun imzaladığı bildiride ağır bir dille suçlanan Putin üzerinden, açıkça savaş karşıtı olduklarını ilan eden şu sözler yer aldı:
“Bizler, Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi mezunları, öğrencileri ve çalışanları olarak, Rusya Federasyonunun Ukrayna topraklarında başlattığı savaşı kınıyoruz.
Rusya ve ebeveynlerimiz bizlere, bilimsel ve beşeri gerçeklere bağlı kalarak, olayları değerlendirme, fikirleri tartma, birbirimizi dinleme ve kritik düşünme eğitimi verdiler.
Rusya Federasyonu adına hareket eden liderliğin “özel askeri operasyon” olarak adlandırdığı hareket, hiçbir mazeret ve kamuflaja meydan bırakmayacak açıklıkta bir savaştır. Şiddet, zulüm, ölüm üreten, sevdiklerimizin kaybı, güçsüzlük ve korkuya neden olan savaşın, hangi amaçla olursa olsun, gerekçesi yoktur.
Okulların ve üniversitenin duvarları arasında bizler, savaşın, tekrar edilmemesi gereken en vahşi insanlıktan çıkma hali olduğunu öğrendik.
Rusya’nın Ukrayna’yı haince işgali; insan yaşamının mutlak kutsallığı çerçevesinde anlaşmazlıkların diplomasi ve barış yoluyla çözümü gibi, Üniversitede içselleştirdiğimiz değerlerin bir kenara atılmasının sonucudur. Rusya Federasyonu askeri güçlerinin işgalinin başladığı günden bu yana milyonlarca Ukraynalının yaşamı tehdit altına girmiştir.
Ukrayna halkına desteğimizi ifade ederken, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını açıkça kınadığımızı bir kez daha ifade etmek isteriz.
Rusya’nın en eski üniversitesinin mezunları olarak, kanlı savaşın neden olduğu insan kayıpları yanında, onarılması olanaksız sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerin de ortadan kaldırılmış olacağının bilincindeyiz.
Aynı zamanda, bu savaşın insanlar için bir felaket olması kadar, Ruslar olarak, hem Ukraynalılarda, hem de bizde oluşturduğu derin yaraların tahmini güç derinliklere işlediğinin de bilincindeyiz.
Bütün bu nedenlerle, Rusya liderliğinin hemen ateşkes kararı alarak, Ukrayna topraklarını terk etmesini ve bu utanç verici savaşı bir an önce sonlandırmasını talep etmekteyiz.
Ülkelerinin geleceğini düşünen bütün Rusya vatandaşlarının bu barış hareketine katılmalarını istiyoruz. BİZLER SAVAŞA KARŞIYIZ!”
Yukarıda da değinildiği gibi, Putin’in “askeri operasyon” kılıfı ile halka sattığı bu işgali “savaş” olarak nitelendirenlerin 15 yıl hapis cezasına mahkum edileceğini öngören başkanlık kararnamesinden sonra, bu bildiride imzası bulunan Moskova Üniversitesi mezun, öğrenci ve çalışanlarının başına neler geldiği bilinmiyor.
Ancak ikinci ayın da savaşın şu aşamasına kadar Putin, başta Maripul olmak üzere etrafını sardıkları sivillerin sığındığı binaları bombalamayı sürdürüyor. Böylece bu insanların dış dünya ile ilişkilerinin kesilip, bırakın en sıradan gıda ve ilaca erişmelerini engellemeyi, susuz bırakılarak ölüme zorlandığı anlaşılıyor. Bununla da yetinmeyen Putin, etrafı tamamen sarılmış bu kentlere saldığı vahşilikleriyle ünlü Çeçen savaşçılar ile kentlerden çıkamayan sivilleri korkutmayı da ihmal etmiyor.
Bu yazının yazıldığı saatlerde, dünya televizyonlarında, Zelensky’nin, “Rus ordusunun daha büyük kayıplara maruz kalmaması için”, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü çerçevesinde Putin’i yüz yüze görüşmeye çağırdığı haberi geçildi.
Ardından, Putin’in “omzu kalabalık adamlarından” birinin bu çağrıya, Ukrayna’nın derin silah depolarını vurmak üzere, sesten beş kat daha hızlı hipersonik füzeleriyle yanıt verildiğini duyuran haberi ekranlara geldi.
İkinci ayını bitirmek üzere olan bu kanlı savaşın nereye evrileceğini tahmin etmenin güçlüğü nedeniyle, bundan sonrası için gelin bazı ihtimaller üzerinde duralım.
Her ne kadar ambargoların rubleye değer kaybına mal olması nedeniyle Rusya’da tüketici enflasyonu bir hayli artsa da, bir yorumcunun ifadesiyle, Putin’in “halkına satacağı bir zafer” elde etmeden saldırılarını durduracağını sanmak hayal olur. Çünkü Rus halkının yaşam standardı batılıların hala çok gerisinde.
Diğer yandan, unutulmamalı ki, Putin’in baskıcı rejimi, muhaliflerin direnişlerini engellemek için her türlü ağır baskıyı yapmaktan geri durmayan katı otokratik bir rejim.
Bu koşullar altında en yakın ihtimal konusunda, Aljazeera English kanalında, Pekin’den katılan Çinli bir akademisyen ve Washington D.C.’den katılan ABD eski dışişleri bakan yardımcısının, topun iki ülkeden birinde olduğuna dair ortaya koydukları görüşleri önem kazanıyor.
Üstelik Çin’in BM’deki temsilcisinin “Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü gözden kaçırmayacakları” sözleri de dikkate alındığında, Xi Jinping’in bu kanlı sürece, daha fazla kayıtsız kalamayacağını düşünmek mümkündür. Üstelik Putin’in saldırısının insan hakları ihlalleri boyutlarının dünya televizyonlarına yansıyan görüntülerinin, sokaktaki Çinliler üzerindeki olumsuz etkisinin yükselmekte olduğu da dikkate alındığında, bu ihtimal daha da artmaktadır.
Ayrıca, Çin’in bir trilyon $’ın üzerindeki nakit parasının ABD senetlerine bağlı olması bir yana, yıllık 2.5 trilyon $’dan fazla ihracatının yaklaşık yarısının ABD’ye, üçte birinin de AB’ye olduğu, Rusya’ya ise sadece 0.15 trilyon $ dolayında ihracat yapabildiği açık bir gerçekliktir. Biden’ın topu Xi Jinping’e atmasının, Xi’nin de o topu tutmak zorunda kalacak olmasının ardındaki bu gerçeklik unutulmamalıdır.
Sonuç olarak nereden bakılırsa bakılsın, Putin düğmeleri baştan yanlış iliklediği için Ukrayna’da bir bataklığa saplandı kaldı. Umalım ki bedelini milyonlarca insanın ödediği bu gerçeği bir an önce görür. Çünkü onun ülkesinde uyguladığı onca baskıya rağmen Lomonosov Moskova Üniversitesi mezun ve öğrencilerinin ”Putin’e Açık Mektup” başlığıyla yayımladıkları bildiri adeta bir ders niteliğindedir.
Şimdi yazımızı bedeli ne olursa olsun susmayı reddeden bu aydınların verdiği o müthiş dersten bir alıntıyla noktalayalım:
Ülkelerinin geleceğini düşünen bütün Rusya vatandaşlarının bu barış hareketine katılmalarını istiyoruz. BİZLER SAVAŞA KARŞIYIZ!”
Kaynak: www.yurtseverlik.com