Ortak Akıl Politika Geliştirme

Kanal İstabul’a Bir Şehir Plancısının Gözüyle Bakış – Saffet Atik

Çevre ve Şehircilik Bakanı, Mart ayında  planların askıya çıktığını belirtti.

Peşine de artık yapım için hazır olduklarını, tüm yasal süreçleri tamamladıklarını ve artık bir engel kalmadığını da ilave etti.  Tabii, gerekli finansmandan söz etmedi, gerekli kaynağı nasıl bulacaklarına da değinmedi, sadece kanalı milli kaynaklarla yapacaklarını belirtti. Cumhuriyet tarihinin tek kalemde yapılacak bu en büyük yatırımı için, doyurucu ve doğru olmayan bilgiler verdi. Açıklama olması gerekli ciddiyetten uzaktı ve bir politik malzemenin sunumuydu. Karşı görüşleri hiçe sayan ısrarlı bir dayatmanın izlerini taşıyordu. Ben kişisel olarak bu açıklamalar biraz da mahcubiyet mi taşıyor diye düşünmeden edemedim. Çünkü Projede bu mahcubiyete neden olması gereken vahim hatalar ve yanlışlar vardı.

Kanal İstanbul 2011 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın deyimiyle “çılgın proje” olarak gündeme getirildi.

Ancak projenin adı, içeriği ve yeri uzun süre gizlendi ve açıklanmadı, tıpkı reklamlarda olduğu gibi, kamuoyu merakının artması ve projenin daha etkili yankı yapması için beklendi.

Başbakanın bu nitelemesi, en azından benim gibi düşünenler için, devlet ciddiyeti ve ağırlığı ile bağdaşmıyordu.

Devlet çılgın işler değil, olgun ve üzerinde düşünülmüş işler yapar düşüncesiyle bu çılgın ifadesi yadırgandı.

Ancak, o dönemde de anlaşıldı ki, bu bir seçim yatırımı ve vaadiydi, reklamın kötüsü olmazdı.

Çevre ve Şehircilik Bakanının son açıklaması, Projenin önünde bir engel kalmadığı, yasal gereklerin de tamamlandığı ve inşaatlara başlanacağı yönündeydi.  Bu açıklamayı, acaba bir mahcubiyet ya da nedamet var mı düşünceyle izledim. Çünkü o kadar çok yanlış yapılmıştı ki. Heyhat, böyle bir düşüncenin kırıntısı bile yoktu. Cumhuriyet tarihinin, gerçekleşirse  tek kalemde  en büyük yatırımı olacak proje; inatla  ben yaptım oldu, size rağmen yapacağız zihniyetiyle bu aşamaya kadar  getirilmişti.

Evet, Kanal İstanbul’un pek çok boyutu tartışıldı.

En çok çevre ve boğazlar rejimine olacak etkisi ele alındı.

Bu bağlamda; çevre açısından, Kanalın denizel eko sistemi ve deniz yaşamını tahrip edeceği, Istranca Ormanları’nın İstanbul uzantısı olan mevcut orman varlığını olumsuz yönde etkileyeceği, Terkos Gölü başta olmak üzere bazı su kaynaklarının kirleneceği, azalacağı ve bir kısmının yok olacağına vurgu yapıldı.

Bir diğer eleştiri grubu, Montrö Anlaşması ile elde edilen kazanımların tartışmaya açılmasına ilişkindi. Bu çerçevede; Türk dış politikasının zorlanacağına, İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiğinin Kanala aktarılması konusundaki yasal olanaksızlığa dikkat çekildi.

Projenin mali ve finansal olabilirliğinin olmadığı çokça tartışıldı.  Bu çapta bir projenin böyle hazırlanamayacağı, Türk ve Dünya kamuoyuna böyle lanse edilemeyeceği en yetkili uzmanlar tarafından net olarak anlatıldı ve yazıldı.  Bu tür projelerde toplumsal bir heyecan ve uzlaşı arandığına değinildi. Bu heyecanın Kanal İstanbul için olmadığına ve böyle bir projenin Türk ekonomisi açısından yıkım olacağına vurgu yapıldı.

Ciddi bir eleştiri, konunun politik olabilirliği üzerineydi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Kanal İstanbul’a karşı olduklarını,  her türlü medya ve iletişim kanalını kullanarak net olarak açıkladı ve bunu defalarca tekrarladı. Belediye olarak önceliklerinin, beklenen İstanbul depremi olduğunun altını çizdi ve bunun için hazırlık ve mali kaynak gerektiğine vurgu yaptı.  İstanbul ulaşımına çözüm getirmenin bir diğer öncelikli konuları olduğuna sürekli olarak tekrarladı. Alternatif yatırım ve çalışma alanlarını açıkça ortaya koydu.

Kamuoyundan destek bulamayan, sivil toplum örgütlerinin bu kadar karşı olduğu Proje üzerinde neden bu kadar ısrarcı olunuyor?

Bunu anlamak için projenin ardındaki gerekçeleri ve gerçek niyeti bilmek gerekiyor.

İstanbul son yıllarda, kentsel geliştirme projelerinde büyük deneyim kazandı.  Yeni alanlar kazanıldı, yeni kentler kuruldu, O kadar ki Başakşehir adlı süper lig takımına bile sahip oldu bu yeni kesimler. İstanbul ekonomisi kentsel rantı yaşayarak öğrendi. O kadar ki, İstanbul planlarına hep rant gözlüğüyle bakıldı.

İstanbul AKP döneminde birkaç yeni plan deneyimi yaşadı. 2006 de yapılan plan, 2009 de revize edildi, son olarak 2016da bir plan revizyonu  çabası daha oldu. Günümüzde de plan yenileme çalışmaları sürüyor.

2006 Planı katılımcı yöntemlerle hazırlandı. Sivil toplum kuruluşlarıyla sanırım 30’un üzerinde toplantı yapıldı. Tüm meslek odalarının ve iş dünyasının görüşleri alınarak plan onaylandı. Planda;  ne 3. Köprü vardı, ne Avrasya Tüneli.  Toplantılarda iktidar dahil herkesin olumlu görüş verdiği bu plan aslında Başbakanın nezdinde yok hükmündeydi.  Tüm aykırı kamu yatırımları onaylı plana rağmen yapıldı. Köprüler, tüneller böyle inşa edildi. Plan nihayet 2008 de revize edildi ama değişen pek bir şey olmadı. Merkezi hükümetin benimsediği kararlar uygulandı, ters düşülen konularda iktidar kendi programını gerçekleştirdi. Gelişmeler doğrultusunda 2008 planında da değişiklik yapılmak istendi ve 2016 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesinde tekrar çalışmalara başlandı. Plan hazırlandı ama bu defa Başkanlık CHP ye geçmişti ve Plan onaylanmadı. Şimdilerde İmamoğlu yönetimi yenisi yapıyor.

2002 den bu yana sanki bir oyun oynanıyordu, plan hem vardı, hem yoktu. Aslında işin rengi o zaman belli olmuştu.  Plan muktedirlerin elindeydi,  bu sihirli doküman inanılmaz rantlar sağlıyordu ve bunların hepsi yasaldı.

Kanal İstanbul’u bu çerçevede değerlendirmek doğru olur. Türk kamu maliyesi sıkıntıda, ekonominin sıcak paraya ihtiyaç var. Arsa ve yapı üzerinden para kazanma becerisine sahip, rantı iyi koklayan, kollayan ve kullanan bir özel sektörümüz var. İstanbul Avrupa’nın en çok gökdelenine sahip metropolü. Emlak pazarlamayı iyi biliyoruz. Ayrıca,  Kanal İstanbul, özellikle Arap Dünyasına kolay pazarlanabilir bir konumda; Hazreti Peygamber’in bile fethedilmesini öğütlediği, Araplar tarafından bir çok kez kuşatılan bir kent. Ayrıca, eşsiz bir konumda ve eşsiz bir iklime sahip. Sadece Boğaziçi değil, Marmara, Adalar, Kuzey Ormanları, Göller, Selatin Camileri, sivil mimari yapıları ile paha biçilemez bir ziynet eşyası gibi. Şimdi bu coğrafyaya mavi bir su yolu ekleyin, yakınlarına da, ormana, Terkos Gölüne ve Karadeniz’e yakın konut alanları koyun.

Bu harmoni müthiş bir emlak geliştirme projesine işaret eder.

Hemen tamamlayıcı bilgi vereyim,  Kanal İstanbul planlarında yaklaşık 1 milyon kişilik  iki yeni kentsel alan yer alıyor.

Bu nedenlerle Kanal İstanbul, iktidar için gerçekten iştah kabartan bir emlak geliştirme projesidir.  Dubai’yi örnek alsanıza;

Satacağınız yer çölde değil güzelim Marmara’da. Ilıman ve 4 mevsimli bir iklime sahip, doğal ve jetasyonu orman, çayır ve mera, dolayısıyla yemyeşil.

Bu alanların imara açılması ve Araplara satılması durumunda Yeni Havaalanının tahmin edilen yolcu sayısına ulaşması işten bile değil. Önümüzde Dubai International canlı bir örnek, 2020 de Dünyanın 2. Büyük Havaalanı oldu.  Böylece Yolcu Garanti ücreti de ödenmez.

Kanal hafriyatından çıkacak malzeme ile Karadeniz ve Marmara’da adalar inşa edilebilir. Böylece hem malzemeden kurtulmuş olunur, hem de mesela palmiye formlu adalarımız olur. Lüks yatları villaların önüne yanaştırabiliriz. Bir yasal değişiklik yaparız, Onları da satarız. Çünkü satacak başka bir şey kalmadı.

Alım gücü yüksek Arapların, ya da başka ülke vatandaşlarının yapacakları harcamalarla gelir istikrarı ve sürekliliği sağlanmış olur.

Bu senaryo, İstanbul’un tarihi kimliğine, hassas doğal dengesine, yaşam alışkanlıklarına ters düşebilir.

Ancak, Türkiye’nin sıcak paraya, yatırıma ve hatta Arap kültürüne ve desteğine ihtiyacı var.

Bu nedenle,  Kanal İstanbul Türkiye’nin önünde parasal ve toplumsal bir olanak olarak duruyor.

İktidarın düşüncesi böyle.

Peki kaybedilen doğa, toplumsal yapıdaki değişmeler, yitirilecek İstanbul imajı ve kültürü ne olacak?

Onları muhafazakar iktidar sahipleri düşünmüyor, bizim gibi sol düşünceliler dert ediniyor.

Ne garip değil mi?

 

Kaynak: www.yurtseverlik.com

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...