Ortak Akıl Politika Geliştirme

Doğu Ege Adalarının Askerden Arındırılmış Statüsü – A. Bülent Meriç

Bugün, Doğu Akdeniz sorunu bağlamında Yunanistan’ın ahdi taahhütleri hilafına Türkiye ana karasına yakın adalarını silahlandırdığı müşahade edilmekte ve peşi peşine ilan edilen seyrüsefer uyarılarıyla (Navtex) bu sürecin önüne geçilmesine çalışılmaktadır. Ege Adalarının statüleri nedir? Bu statüler hangi uluslararası anlaşmalarla belirlenmiştir? Yunanistan ne tür pozisyonlar izlemektedir? Makalemizde bu soruların merkezinde bugünkü durumu aydınlatmaya çalışacağız.

Ege Adalarının Sınıflandırılması

Yunanistan’ın hukuksal bakımdan resmen doğması, Rusya,İngiltere ve Fransa arasında yapılan 3 Şubat 1830 tarihli Londra Protokolü ile gerçekleşmiştir. Bu durum, anılan 3 devletin temsilcileri tarafından 8 Nisan 1830’da Osmanlı İmparatorluğu’na bildirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun 24 Nisan 1830 tarihli bir nota ile Yunanistan’ın bağımsızlığını kabul etmesi üzerine, Ege Denizinde bulunan adalar iki sınıfa ayrılmıştır: Batı Ege Adaları adıyla anılan ve önceden Osmanlı egemenliğinde bulunan Eğriboz Adası, Kuzey Sporatlar ve Kiklad takımadaları kayıtsız şartsız Yunanistan’a bırakılmıştır. Doğu Ege Adaları Osmanlı İmparatorluğu’nda kalmıştır.

Doğu Ege Adaları ise, Girit, Kuzeydoğu Ege Adaları ve Güneydoğu Ege Adaları olarak sınıflandırılabilir.

Girit Adası 1898’de Osmanlı İmparatorluğu’ndan fiilen ayrılmış ve Rum halkı 1908 yılında adanın Yunanistan’a bağlandığını bildirmiştir. Osmanlı, Balkan Savaşı’nı sonlandıran 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Andlaşması ile Girit üzerindeki egemenliğinden vazgeçmiştir.

Esasen Kuzeydoğu ve Güneydoğu Ege Adaları konu alanımıza girdiğinden ayrıntılı değerlendirilmeleri gerekmektedir.

Kuzeydoğu Ege Adaları

1912-1913 Balkan Savaşı sırasında kuzeydoğu Ege’de bulunan Taşoz, Midilli, Sakız, Psara, Nikarya, Limni, Semadirek, Gökçeada, Bozcaada ve diğer küçük adalar Yunanistan tarafından işgal edilmiştir.

Londra Antlaşması’nda işgal altındaki Ege Adalarının geleceğinin Almanya, Avusturya-Macaristan,İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’dan oluşan 6  devletçe saptanması kabul edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu ile Yunanistan arasında 14 Kasım 1914’te imzalanan Atina Antlaşması çerçevesinde iki taraf Londra Andlaşmasının bütün hükümlerini kabul etmiştir. Bunun üzerine, Şubat 1914’te Londra’da toplanan 6 Avrupalı devlet Gökçeada ve Bozcaada dışındaki Kuzeydoğu Ege Adalarını Yunanistan’ın “zilyetliğine” yani kullanımına bırakmıştır. Bununla beraber, Yunanistan’a, söz konusu adaları tahkim etmeme, bahri ya da askeri amaçla kullanmama konusunda tatmin edici güvence verme şartı getirilmiştir. Yunanistan 6 devlete gönderdiği 21 Şubat 1914 tarihli notasında bu koşulları kabul ettiğini resmen açıklamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne uluslararası hukuk açısından  geçişi sağlayan 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın 12. maddesinde Yunanistan’a bırakılan bütün Kuzeydoğu Ege Adalarının askerden arındırılmış bir statü altına koyulması ilkesi kabul edildikten sonra, Kuzeydoğu Ege adalarından merkezi olanların ( Midilli,Sakız,Sisam ve Nikarya) kısmen askerden arındırılmış statüsü Andlaşmanın 13. maddesi ile düzenlenmiştir. Boğaz-önü adalarının ( Semadirek, Limni, Gökçeada ve Bozcaada) tam olarak askerden arındırılmış statüsü ise Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin 4. maddesinde düzenlenmiştir.

1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi ise, askerden arındırma konusunda herhangi bir hükme yer vermemiştir.

Güneydoğu Ege Adaları

Bunlar On İki Ada veya Menteşe Adaları olarak da tanımlanmaktadır.

1911-1912 Trablusgarp Savaşı sırasında, İtalya Güneydoğu Ege Adalarını işgal etmiştir. İtalya, kendisine Trablusgarp ve Bingazi’nin verilmesine karşılık, işgal ettiği Güneydoğu Ege Adalarını 18 Ekim 1912 Uşi Barış Antlaşması ile terk etmeyi kabul etmesine rağmen, müteakiben başlayan Balkan Savaşı sırasında bu adaları elinde tutmayı sürdürmüştür. Şubat 1914 tarihli 6 Devlet arasındaki Londra Mutabakatında Meis dışında On İki Ada, üstü kapalı olarak İtalya’nın kullanımına bırakılmıştır.

Lozan Barış Antlaşması’nın 15. maddesi ile Türkiye, Doğu Ege Adaları üzerindeki egemenlik hakkından İtalya’nın lehine vazgeçmiştir.

Lozan Barış Antlaşması’nın 16/2. maddesine uygun olarak, Türkiye, İtalya ile 4 Ocak 1932’de yaptığı antlaşma ile Meis adası üzerinde de İtalya’nın egemenliğini tanımıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nın sonucuna bağlı değişen siyasi ve askeri koşullar sonucu, 10 Şubat 1947’de imzalanan Paris Barış Antlaşması ile İtalya, Güneydoğu Ege Adalarını Yunanistan’a bırakmıştır. Türkiye, Paris Barış Konferansı’na davet edilmemiştir.

1947 Antlaşması’nın 14/2. maddesi Meis’in de aralarında bulunduğu bu adaların askerden arındırılmış bir statüye konulacaklarını öngörülmektedir. Askerden arındırılmanın kapsamı ise, XIII. Ekinin D maddesinde tanımlanmaktadır. Buna göre sadece iç güvenlik personeline izin verilmektedir.

Yunanistan ve Türkiye Arasındaki Görüş Ayrılıkları

 Doğu Ege Adalarında egemenlik devri aşamalı şekilde gerçekleşmiştir. Egemenlik devrine konu uluslararası belgelerde ada grupları ve bunların askerden arındırılmış statülerine karışık biçimde yer verilmiştir. Kimi anlaşmalarda ise bu hususta sessiz kalınmıştır. Bu da Türkiye ve Yunanistan arasında, Doğu Ege Adalarının askerden arındırılmış olması noktasında yorum farklarına yol açmıştır.

Yunanistan’ın, iddialarını iki gerekçeye dayandırmaya çalıştığı görülmektedir:

(A) Adaların askerden arındırılma hükümleri sona ermiştir.

(B) Söz konusu hükümler yürürlükte olsalar bile, Yunanistan’ın meşru savunma durumunda olması nedeniyle bu adaları askerleştirebilecektir; On iki Adalara ilişkin olarak ise, Türkiye’nin buna itiraz hakkı bulunmamaktadır.

Yunanistan’ın yukarıda iki ana başlıkta topladığımız iddialarını şu şekilde çeşitlendirebiliriz:

  1. Adaların Askerden Arındırılma Hükümleri Sona Ermiştir:

(a) Anlaşmaların yapıldığı koşullar değişmiştir (Rebus sic Stantibus)

(b) 1936 Montrö Sözleşmesi, 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesini ortadan kaldırmıştır. Türkiye, Boğazları ve Boğaz-önü adaları, Gökçeada ve Bozcaadayı askerileştirmiştir. Dolayısıyla Semadirek ve Limni’nin askerden arındırılmış olmaları şartı resen kalkmıştır. Zamanın Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, bu durumu, 31 Temmuz 1936 günü TBMM’de yaptığı konuşmada teyit etmiştir.

B)Meşru Savunma Durumu ve Türkiyenin On İki Ada Üzerinde Söz Sahibi Olmaması:

(a) 1974 Kıbrıs’a müdahaleden sonra Türkiye Ege Ordusu’nu kurmuş, bunu NATO’ya kuvvet katkısının dışında tutmuştur. Böylece, Türkiye Doğu Ege Adalarını tehdit eder duruma gelmiştir.

(b)  İtalya’nın 1950’de ülkesini askerleştirmesi paralelinde Paris Barış Antlaşması’nın Oniki Adaya ilişkin 14. maddesinin hükmü de kalkmıştır. 14. madde yürürlükte olsa bile, Türkiye bu antlaşmaya taraf olmadığına göre, Türkiye’ye yönelik bir yükümlülük mevcut değildir.

Türkiye ise, Yunanistan’ın iddialarına karşılık şu görüşleri öne sürmektedir:

  1. Adaların Askerden Arındırılma Hükümleri Sona Ermiştir:

(a) Rebus sic Stantibus ilkesinin öne sürülebilmesi için şartlarda köklü değişiklikler olması ve andlaşmaların geçersizliğinin ya da gözden geçirilmesinin hakemlik ya da uluslararası yargı yoluyla saptanması gerekmektedir. Kaldı ki; Yunanistan’ın taahhütlerini teyid eden notaları bulunmaktadır.

(b) Montrö Sözleşmesi (i) Boğazlarda geçiş rejimini düzenlemek ve (ii) Türkiye’nin güvenliğini sağlamak amaçlarına yönelik olarak yapılmıştır. Montrö Sözleşmesi’nde, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin belirtilen bu iki amaç dışında kalan hükümlerinin sona erdiğini açıkça belirleyen bir hüküm yer almamaktadır. Uluslararası hukuk, tarafları ve konusu aynı olan iki antlaşmanın aynı anda varlığı durumunda, ikinci antlaşma ile, birincisinin sona erdiği konusunda bir irade açıklaması yoksa ve iki antlaşmanın hükümleri birbiriyle çatışmıyorsa, birinci antlaşmanın ikinciye aykırı düşmeyen hükümlerinin yürürlükte kalacağını kabul etmektedir. Gerek Montrö Konferansı’nın toplanmasını sağlayan belgeler gerekse Konferans tutanakları yalnızca Türkiye’nin Boğazlar bölgesini askerileştirilmesinin kabul edildiği yönünde kanıtlar oluşturmaktadır. Gökçeada ve Bozcaada’nın askerileştirilmesi söz konusu değildir. Tevfik Rüştü Aras’ın sözleri hukuksal etki doğuracak nitelikte değildir. Hukuksal etki doğurabilmesi için Yunanistan dahil Montrö’nün bütün taraflarının aynı yönde irade beyanında bulunmaları gerekmekteydi. Oysa, Yunanistan’ın mevcut rejimi kabul ettiğini gösteren notaları bulunmaktadır.

  1. B) Meşru Savunma Durumu ve Türkiyenin On İki Ada Üzerinde Söz Sahibi Olmaması:

 Meşru savunma hakkı yalnızca silahlı saldırı karşısında başvurulabilecek, yine silahlı savunma hakkının kullanılmasıdır. Sürekli kullanımı söz konusu olmayıp, BM Güvenlik Konseyi olaydan bilgi sahibi kılındıktan sonra bu hakkın kullanımının sona ermesi ve Güvenlik Konseyi kararlarına uyulması gerekmektedir.

Öte yanda 1947 Paris Barış Antlaşması, On İki Adalar bakımından “ objektif statü “ yaratan antlaşmadır. Türkiye’nin bu antlaşma ile hiçbir hukuksal bağı bulunmasa bile Yunanistan’dan, anılan antlaşma hükümlerine uyulmasını isteme hakkı vardır.

Özetle, Yunanistan, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonunda kurulan statükoyu kendi lehine değiştirme çabası içerisindedir. Bu, Türkiye’nin güvenliğini yakından ilgilendirmektedir. Zira, ülkemizin 6 millik karasuları sınırı içerisinde kalan, Yunanistan’a ait çok sayıda ada ve aidiyeti tartışmalı adacık bulunmaktadır. Ayrıca, Yunanistan bu adaları kullanarak Münhasır Ekonomik Bölgesini Türkiye’nin aleyhine genişletmeye çalışmaktadır. Yunanistan’ın Avrupa Birliği üyesi olması, revizyonist yaklaşımında cesaretlendirici rol oynamaktadır. Yunanistan mevcut statükoyu kabullenmediği sürece, iki komşu devlet arasında zamanla artan sorunların müzakerelerle çözüm şansın zayıf olduğu değerlendirilmektedir.

A. Bülent Meriç

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...