Sovyetler Birliği’nin 1991 yılı sonunda dağılmasından sonra ortaya çıkan ve 30 yıla yakın bir süredir derin dondurucuda tutulan Dağlık Karabağ sorunu bu yılın Temmuz ayının ortasından itibaren ısıtılarak uluslararası politikanın gündemine girmiştir. 1991-1994 yıllarında silahlı güç kullanarak statükoyu kendi lehine çevirmiş bulunan Ermenistan’ın, kasıtlı tahriklerle, sorunu 27 Eylül sabahı iyice alevlenerek, sıcak bir krize dönüştürmesindeki zamanlama ilginçtir.
Ermenistan, Türkiye’nin, güneyinde, Irak’tan Libya’ya kadar uzanan eksen üzerinde, son 20 yıl içerisinde aleyhinde bozulmuş olan dengeyi düzeltmeye çalıştığı ve bunun için Suriye ve Libya’da iki vekalet savaşı yürüttüğü, Doğu Akdeniz’de, mavi vatan alanı içerisinde “Donanma Diplomasisi “ sürdürdüğü bir dönemde, ülkemizi krizin denklemi içerisine çekmiştir.
Bugün çatışmaların cereyan ettiği bölgelerin stratejik açıdan son derece önemli olduğu söylenebilir. Türkiye’yi kardeş Azerbaycan ile hem ulaşım hem de mal ve enerji nakli açısından birbirine bağlayan Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu, TANAP Doğal Gaz Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı bu bölgelerin yakınından geçmektedir. Ayrıca, daha makro bakılacak olursa, çatışmalar, Türkiye’nin, Çin’in “Bir Kuşak ve Bir Yol “ projesinin Orta Koridor bacağından dışlanması potansiyelini de taşımaktadır. Dolayısıyla burası sadece Türkiye’nin değil; Rusya, ABD,Çin ve İran’ın da önem verdiği bir coğrafyadır.
Dağlık Karabağ Sorunu Neden Bugünlerde Tekrar Gündeme Getirildi?
Bugünlerde zihinleri meşgul eden bu soruyu, Ermenistan’ın iç siyasi dinamikleri ile izah etmeye çalışanlar olduğu gibi; Rusya, ABD ve hatta Çin’in stratejik hesaplarını ön plana çıkaran uluslararası ilişkiler uzmanları da bulunmaktadır. Görüşleri 3 kategoride değerlendirmek mümkündür:
1) 2018 yılında George Soros’un Kadife Devrimi ile işbaşına gelen Nikol Paşinyan Hükümeti, ABD Başkanlık Seçimlerinin propaganda sürecinin tam ortasında,Amerika’daki Ermeni lobisini yanına çekmek isteyecek olan Trump’u etkilemek düşüncesiyle bu adımı atmıştır. Böylece, Ermenistan, İsrail’in yolundan giderek, krizden fırsat çıkarmayı, yani Trump Amerikasını arkasına alarak Azerbaycan’ın aleyhinde daha fazla alan kazanmayı hesaplamıştır.
2) Çin ile Avrupa arasındaki Orta Ulaşım Koridoru’nun merkezinde bulunan Azerbaycan, Çin için güvenilir bir transit ortağı olmuştur. “Bir Kuşak ve Bir Yol “ Girişimi çerçevesinde, Azerbaycan üzerinden, Çin’den İstanbul’a gitmek üzere yük treni seferleri 20 Haziran 2020 günü başlamıştır. ABD ve Rusya, Çin’in Yeni İpekyolu Projesini, Güney Kafkasya’da engellemeye çalışmaktadır.
3) Paşinyan Batı yanlısı olsa da, Rusya’nın güdümündeki Karabağ Grubu’nun baskısı altındadır. Rusya ile stratejik işbirliği Ermenistan’ın dış politikasının bel kemiğini oluşturmaktadır. 1995 yılında bir Askeri İşbirliği Anlaşması yapılmıştır.Ermenistan Kollektif Güvenlik Örgütü’nün üyesidir, Rusya’nın askeri koruması altındadır. Sınırları Rus askerleri tarafından kontrol edilmektedir. Ermenistan ordusu Rus askeri uzmanları tarafından eğitilmektedir. Sınırlarımıza yakın
Gümrü’deki 102. Rus üssü reformdan geçmektedir . Rusların komuta-kontrolü altındaki kısa menzilli “ İskender Füzeleri “ hem Doğu Anadolu’yu hem de Azerbaycan’daki ulaşım ve enerji koridorunu tehdit etmektedir.
Ermeni siyasi karar makamları Rusya’nın bilgisi ve onayı olmadan saldırı girişimini başlatamazlar. Rusya, saldırıya onay vererek bir yanda Paşinyan ve ABD’ne bir ders; diğer yanda ise İdlib’te, Doğu Akdeniz’de ve Libya’da ayrışan Türkiye’ye karşı “dikkatli ol! “ mesajı vermiş olabilir.
Kanaatimce son senaryo en gerçekçisidir. Bir yanda Eylül başında Rusya’dan Ermenistan’a balistik füze sistemleri ve elektronik harp malzemelerinden oluşan silah ve malzeme sevkiyatı yapılmış bulunması; diğer yanda Dışişleri Bakanı Lavrov’un işgal altındaki 5 rayonun iade edilmesi karşılığında Rus Barış Gücü’nün Azerbaycan’da konuşlandırılması önerisi, Ermenistan’ın saldırılarının gerisinde Rusya’nın bulunduğu tezini kuvvetlendirmektedir.
Minsk Grubu’nun 3 eş başkanından biri olan, Rusya Dağlık Karabağ sorununun çözümünü aşağıdaki nedenlerle bugüne kadar geciktirmiştir:
- NATO’nun Güney Kafkasya’ya doğru genişlemesinin önlenmesi,
- Türkiye’nin doğuda baskı altında tutulması,
- Ermenistan’ın siyasi/askeri açıdan Rusya’ya bağımlılığının sürdürülmesi,
- Ermenistan-Azerbaycan arasındaki askeri dengeyi koruyarak Güney Kafkasya’daki mevcudiyetinin muhafaza edilmesi.
Rusya, yukarıdaki 4 hedefi gözeterek Dağlık Karabağ sorununu zaman zaman alet kutusundan çıkararak kullanabilmektedir.
Azerbaycan: Kriz Fırsata Dönüşüyor
Krizi fırsata dönüştüren Azerbaycan olmuştur. Bir hafta içerisinde Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri hızla işgal altındaki bölgede ilerleyerek, büyük yerleşim yerlerini kurtarmışlar. Terter, Madagiz,Cebrail geri alınmıştır Fuzuli düşmek üzeredir. Kelbecer yakınlarında stratejik bir nokta olan Murovdağı ele geçirilmiştir. Azerbaycan’ın bir yanda Kelbecer üzerinden güneye inerek, diğer yanda Laçin üzerine ilerleyerek Dağlık Karabağ’ın Ermenistan ile bağını koparmayı hedeflediği görülmektedir. Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin hızla ilerlemesi, sahada önemli bir operasyonel yetenek kazanmış olduğunu gözler önüne sermektedir.
Sadece askeri üstünlüğü değil uluslararası hukuku da arkasına alan Azerbaycan,ateş kes için Ermenistan’ın, Karabağ dahil Azeri topraklarından şartsız geri çekilmesini istemektedir. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, özür dileme, Azerbaycan topraklarının işgal altında tutulduğunu kabul etme ve Minsk Grubu Eş Başkanlarının garantisinde bir geri çekilme takvimi üzerinde uzlaşmayı şart koşmuştur.
Alanda kayıplara uğrayan Ermenistan ise,bir askeri ittifak olan Kollektif Güvenlik Örgütü’nü harekete geçirememiştir. Bu, Rusya’nın sadece hedefleri sınırlı bir stratejik savaşa müsaade edeceği şeklinde yorumlanabilir. Ermenistan bir yanda uluslararası hukuku ihlal etme pahasına sivil yerleşim merkezlerini füzelerle hedef alarak Azerbaycan Hükümetinin arkasındaki halk desteğini kırmaya; diğer yanda ise ateş kes için uluslararası toplumu harekete geçirmeye çalışmaktadır. Ermenistan’ın başarılı olduğu tek alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AHİM) Geçici Önlem Kararı çıkarması olmuştur. Bununla beraber Mahkeme sadece Azerbaycan’ı değil, Ermenistan’ı da yaşama hakkını ihlalden kaçınması yolunda uyarmıştır.
Uluslararası Toplum Duyarsız
Uluslararası toplumun büyük aktörleri, ilginç biçimde yeni krize beklenen duyarlılığı göstermemişlerdir. BM Güvenlik Konseyi çatışmalar başladıktan 3 gün, Minsk Grubu Eş-Başkanları (Rusya,ABD,Fransa) ise 4 gün sonra devreye girebilmişlerdir. Dağlık Karabağ sorununun şimdiye kadar ele alındığı ana platform olan AGİT ise devre dışı kalmıştır. ABD,Rusya ve AB’in beyanları zayıftır. Saldırgan tanımlanmadığı ve işgal altındaki topraklardan söz edilmediği için kınama yoktur. Sadece, derin endişeden söz edilmekte, ateş kes çağrısında bulunulmakta ve müzakerelere geri dönülmesi istenmektedir. Başat aktörlerin bu tutumu Güvenlik Konseyi ve Minsk Eş-Başkanlarının beyanlarına da yansımıştır. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Ermenistan yanlısı beyanları Minsk Grubu’nu topal ördek haline getirmiştir. Seçim kampanyası sürecinden geçen ve Başkanı Covid-19 mücadelesi veren ABD içine kapanmıştır. Bu şartlarda ipler Rusya’nın eline bırakılmıştır. Rusya Devlet Başkanı Putin arabuluculuk önerisi yapmış olmakla beraber, bunda şimdiye kadar ısrarcı olmamıştır.
Türkiye’nin Denklemdeki Rolü
Türkiye, 30 yıl önce işgale uğramış bulunan Azerbaycan’dan yana pozisyon alarak çatışmalarda tarafını ilk anda belli etmiştir. Bu da doğrudur. Mağdur kardeşin korunmasının doğal karşılanması gerekir. Bununla beraber, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ‘Azerbaycan’ın ihtiyaç duyduğu her türlü desteğin verileceği’ beyanı yanlış olmuştur. Türk askeri unsurlarının veya Türkiye’nin desteklediği grupların çatışma alanında görülmesi yeni bir vekalet savaşını tetikleyebilecektir. Ermenistan da dış güçlerin müdahil olmalarıyla savaşın boyutlanmasını istemektedir. Esasen Ermenistan PKK terör örgütü unsurlarını kullanmaktadır. Öte yandan, ‘Türkiye’nin muhalif Suriyeli grupları Dağlık Karabağ’a sevk ettiği’ dile getirilir olmuştur. Bu iddianın ana muhalefet partisinin dış politika danışmanınca en başta ortaya atılması talihsizliktir.
Diğer tarafta, Türkiye diplomasi alanında zayıf kalmıştır. Ermenistan’ın Dağlık Karabağ ve Azerbaycan topraklarından geri çekilmesini isteyen 5 BM kararı bulunmaktadır. Bunlardan en güçlüsü 14 Mart 2008 günü kabul edilmiş 62/243 sayılı Genel Kurul kararıdır. Türkiye BM Genel Kurul Başkanlığını elinde bulundurma ve Minsk Grubu üyesi olma avantajını kullanamamıştır.
Azerbaycan alanda yeni bir statüko oluşturmaktadır. Ateş kes ve çözüm müzakereleri bugünlerde şekillenen yeni statükoya göre gerçekleşecektir. Krize ne zaman son verileceğini Rusya’nın belirleyeceği giderek açıklık kazanmaktadır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı krizin çözümünde Türkiye’nin mutlaka bulunması gerektiğinden söz etmiştir. Türkiye’nin şimdiden Rusya ile siyasi/askeri istişareler yaparak geleceğin denklemindeki payını pekiştirmesinde yarar görülmektedir.