Ortak Akıl Politika Geliştirme

Atatürk Anıları- Dr. Ali Tigrel

Değerli dostum Nazmi Kal’ın yirmi yıl kadar önce yayımlanmış “Atatürk’le Yaşayanlar (Anılar)” adlı kitabının büyük önderimizi daha iyi anlayabilmek için çok önemli bir yapıt olduğunu düşünüyorum. İşte bu nedenle söz konusu kitaptan seçtiğim ve beni gerçekten etkileyen bazı Atatürk anılarını bir yazıda toplamaya karar verdim.

Atatürk’ün devlet yönetimi ve yapısı, kültür ve sanat, ekonomi, eğitim, müzik ve spor gibi birbirinden çok farklı konulardaki bilgisi gerçekten şaşırtıcıdır. Yıllarını savaş alanlarında geçirmiş bir insanın kendini bu denli yetiştirmiş olması büyük önderimizin dehasının bir göstergesi olsa gerek. Bir ulusu ulus yapan unsurların tümünü ruhunda taşıyan, kurduğu Cumhuriyet’le milletimizin ebedi geleceğini hazırlayan Atatürk’ü anlamanın, özellikle de içinde bulunduğumuz çok sıkıntılı dönemde yaşamsal önem taşıdığını, Atatürk’ü anlatmanın ise bizler için bir görev olduğunu düşünüyorum.

İşte Atatürk’le yaşayanların anılarından seçtiğim küçük bir buket(1):

  1. Celal Bayar:

“Ben başvekil olduktan az sonra, Atatürk’ün halinde bir durgunluk, bir yorgunluk görülüyordu. Ara sırada da burnundan kan geliyordu. Tabii biz bunun manasını anlamıyorduk. Sabahleyin ilk iş olarak uyumadan Çankaya’ya çıktım. “Atatürk’ü göreceğim” dedim. Haber verdiler. “Giyineyim de öyle kabul edeyim” diye haber gönderdi. Çok nazik adamdı, terbiyeli adamdı. “Ben onun evladıyım, giyinmesin yorulmasın” diye haber gönderdim. Kabul etmedi. Yarı giyinmiş halde yatağından çıktı, şezlongun üzerine bağdaş kurarak beni kabul etti. “Ben bir evhama kapıldım, sizi muayene ettirmek istiyorum, merak da ediyorum. Sizi muayene ettireceğim” dedim. “Ne yapacaksın” dedi. “İki mütehassıs getirmeyi düşünüyorum. Birisi Alman, diğeri Fransız, bunu tercihinize arz ediyorum” dedim. Düşündü. “Yapma bunu. Hatay meselesinin en hararetli müzakere edildiği zamandayız, kararın arifesindeyiz. Eğer benim hasta olduğumu anlarlar ise, senin vazifen müşkülleşir” dedi. Bana da iltimas ederek konuşuyor. Halbuki Hatay meselesini ta iptidasından intihasına (başından sonuna) kadar hep o idame ettirmiştir ve o bize yakın direktif vermiştir. Buna rağmen çok kibar bir insan, beni öne sürüyor. “Sizin vazifenizi müşkülleştirir” dedi. Sıhhatini ihmal ediyordu, memlekete zarar gelir diye. Atatürk işte böyle bir adamdı.”

 

  1. Afet İnan (*)

“Ekonomik meselelere hakikaten çok önem verirdi. Birçok yeni bakanlara verdiği talimatları hatırlıyorum. Hastalığında başbakanla konuşuyordu. Şöyle diyordu:

Dünya bir İkinci Cihan savaşına doğru gidiyor, biz dış siyasetimizi tarafsız olarak ve ittifaklarımıza riayet ederek sürdürmeliyiz. Fakat asıl mesele ekonomik planlarımızı tam manası ile uygulamak ve bunları bir an evvel yetiştirmektir.

Devletçilik zaman zaman münakaşa ediliyor, üzerinde duruluyor. Fakat benim bu konuda öğrendiğim ve bildiğim şudur: Altyapı kuruluşlarını, yolları, elektrik ve diğer sulamaları hepsini hükümet yapacaktır. Nerede ne fabrikalar kurulacak onların etütlerini yapacaktır. Özel sektöre de bu etütler çerçevesinde izin verilecektir. Gelişi güzel yerde fabrikalar kurulmayacaktır. Asıl hükümetin vazifesi bu olacaktır. Buna çok ehemmiyet vermiştir. Maalesef bugünkü tablo tam tersinedir. Her tarafta düzensiz plansız herkes istediği gibi fabrikalar kurmuştur.”

 

  1. İhsan Hamit Tigrel (**)

“Şeyh Sait isyanından sonra asilere karşı bazı tedbirler alınması gerekiyordu. Başbakan Fethi Beydi. Asiler adalete teslim edilmiş, haklarında lazım gelen muameleler yapılıyor, fakat bazı milletvekilleri bu tedbirleri bu tedbirleri kafi görmüyorlar, bu vesile ile bazı ıslahat yapılması lüzumunu ileri sürüyorlardı. Atatürk’te bu fikirdeydi. Atatürk bu isyanın mahalli olmadığını, umumi, mürettep ve irticai olduğuna kani idi. “Bunu yapanların kökünü kazımak lazımdır” diyordu. Atatürk bu arzusunu Fethi beyi zorlamak suretiyle yerine getirmek istemedi. Konuyu önce partiye getirdi. Partide saatlerce bu konu görüşüldü. Islahatçılar “Bu tedbirlerin alınması lazımdır” fikrini ileri sürüyorlar, Fethi bey ise “Bunu vesile yaparak fevkalade tedbirlere gidilmesinin doğru olmadığı” kanaatini belirtiyordu. Atatürk Fethi beyi ikna etmek ve Fethi Bey’in fikrinde bulunanları kazanmak için o zaman Genel Kurmay Başkanı bulunan Fevzi Çakmak’ın konuşmasını istedi. Çakmak geldi ve konuştu. “Bu fevkalade tedbirlerin alınması lazımdır” mütalaasında bulundu. Buna rağmen Fethi bey direniyor, kanaatinde ısrar ediyordu. Durumun arzu edildiği şekilde gitmediğini gören Atatürk kürsüye çıktı. Uzunca bir konuşma yaptıktan sonra şu cümleyi sarfetti. “Şahsımıza vaki olan tecavüzleri müsamaha ile karşılayabiliriz, ama memlekete tecavüz mevzu bahis olduğu zaman bunu yapanları, aynen şu cümleyi kullandı, ekraze ederim.” (ezerim). Bu kelimenin sesi hala kulaklarımda çınlamaktadır. Buna rağmen Fethi bey “Paşa hazretlerinin fikirlerine iştirak etmiyorum” demekten çekinmedi. Teklif oya kondu ve ıslahatçıların teklifi 25-30 oy farkla kabul edildi. Bunun üzerine Fethi bey istifa etti. Bu müzakereyi asla unutamıyorum. Atatürk’ün çok hürmet ettiği Fethi bey, Atatürk’ün arzularına karşı gelebiliyor, kanaatlerini de sonuna kadar müdafaa edebiliyor ve Atatürk onu müsamaha ile karşılayabiliyor. Sevgisinin bir zerresini dahi arkadaşının üzerinden eksik etmeyen büyük Atatürk’ün müsamahakarlığı gözümün önünden gitmiyor. Atatürk her istediğini yapacak, yaptıracak bir kudrete malikti fakat hiçbir şeyi zorla yaptırmamıştır. İkna yoluyla yaptırmıştır, münakaşa yolu ile yaptırmıştır. Atatürk böyle bir zattı, böyle büyük bir liderdi.”

 

  1. Zühtü Uray (***)

“Atatürk’ün yanına gelebilmek, Atatürk ile seyahat edebilmek için mutlaka bir şahsın meziyeti olması gerekirdi. Onun dışında kimseyi çağırmazdı. Ve hatta öyle sanırım ki, onlardan istifade etmek üzere yanında bulunmalarını isterdi. Böyle bir seyahat esnasında Trabzon’a gittik. Bir müddet kaldık. Orada bir köşkü vardı. Sonra geri döndük. Vapurda Atatürk bütün mal varlığını millete bağışlıyordu. Ve bu yolda da bir kanun yapıyordu. Kanunun formüle edilmesinde ben de vardım. Fakat Atatürk o kadar coşmuştu ki milletine malını mülkünü verirken kendini tutamadı, ağlamaya başladı. Atatürk’ün ağladığını ilk defa gördüm. Memleketini ve milletini bu kadar severdi. Sonra yola devam ettik. Ertesi gün Boğaz’dan içeri girdik. Boğazdan içeri girdiğimizde başımızın üzerinde bir uçak belirdi, bizi selamlıyordu, akrobasi yapıyordu. Atatürk uzun süre gözledi uçuşu. Uçağı kullanan Sabiha Gökçen’di.

Baktı baktı, “Türk kadınının havada uçması Türk milletinin kurtuluşunun diğer bir kanıtıdır” dedi.

 

  1. Benal Arıman (****)

“1948’de Fransa’nın davetlisi olarak bir parlamenter heyetle Fransa’ya gittik. 10 kişilik bir heyettik. Bir tek kadın bendim. Kafile başkanımız Ali Fuat Cebesoy’du. Bizi karşıladılar. Dört tane araba, hepsinde Türk bayrakları. O zaman Türkiye’nin saltanatlı zamanı. Reisicumhura gittik. Bizi ayakta karşıladı. “Sizin bütün tercüme-i hallerinizi okudum. Gelenlerin çoğu Fransa’da tahsil görmüş. Çok memnun oldum” dedi.

Öğleden sonra Parlamentoya gittik. Parlamentoda, reis vekilleri ki biri gazeteci bir kadındı, bizi Parlamento kapısında karşıladılar. “Parlamento Başkanı Elliot sizi görmek için sabırsızlanıyor” dediler. Gittik. Elliot zorlukla yerinden kalktı, zavallı çok ihtiyardı. Öyle Fransa çok ihtiyarı bir köşeye atmaz. Hizmeti vardır diye bırakır. O Fransa’nın en büyük hukukçusu. Bize ilk söylediği laf: “Siz ne kadar büyük bir adam kaybettiğinizi biliyor musunuz” dedi. Aynen vallahi böyle. Benim gözlerim yaşardı. “Tabii biliyoruz” dedik.

Ben onun davetlisi olarak Ankara’da bir hafta kaldım. Bu bir hafta zarfında onunla birçok mesele hakkında münakaşa ettik. Fikir alışverişinde bulunduk. Daima o haklı çıktı. Kendi kendime ‘Bir hukuk meselesi ortaya atayım da bir defa da ben haklı çıkayım’ dedim. Ertesi gün bir hukuk meselesi attım. Saatlerce münakaşa ettik.

Sonunda o haklıydı” dedi. Düşünün Eliot gibi bir adam. Ve aynen şunu söyledi: “Atatürk bu asrı noktalayan insanüstü bir insan. Ama ne yazık ki onu çok erken kaybettik.”

Son olarak şunu bir kez daha belirteyim. Türkiye’nin geleceği, Türk halkının mutluluğu Atatürk’ü anlamak ve onun izinde yürümekten geçiyor.

Ülkemizin içinde bulunduğu zor dönemde özellikle siyasetçilerimizin bunu unutmaması gerekiyor.

 

  1. Nazmi Kal, “Atatürk’le Yaşayanlar (Anılar), T.C. Ziraat Bankası Kültür Yayınları, No.36, 2003

 

(*) : Sosyolog, tarihçi, Atatürk’ün manevi kızı

 

(**): 1923-1926 arası İkinci Dönem Ergani mebusu

1946-1950, 1954-1957 Diyarbakır Milletvekili

1961-1966 Diyarbakır Senatörü

 

(***): 1929 yılında Atatürk’ün özel kalemine girdi. 1944 yılına kadar Köşk’te kaldı. 1954 yılında Parlamento’da Aydın milletvekili olarak bulundu.

 

(****): Türkiye’nin ilk kadın milletvekillerinden. CHP’nin ilk kadın üyesi. 1935-1950 yılları arasında Parlamento’da bulundu.

 

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...