2021 yılının ilk yazısının konusu olarak Varlık Fonunu seçtim.
Neden derseniz açıklayayım.
Türkiye Ekonomisinin kaynaklar-harcamalar dengesinin kurulması, kamu yatırımlarının ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak gerçekleştirilmesi konularında etkili olmuş eski bir müsteşar olarak, para ve maliye politikalarının etkinliği ve mali disiplin bağlamında, Türkiye Varlık Fonu ve bunun şeffaf olmayan yönetim biçimi beni çok endişelendiriyor.
Önce Varlık Fonlarının ne anlama geldiğine kısaca bakalım.
- Varlık fonu, bütçe ve cari fazlası olan ülkelerin bu artan paraları kamu yararına değerlendirmek ve gelir elde etmek için içinde topladıkları bir fondur. Bu tür fonlar uluslararası piyasalarda emtia (altın, bakır, gümüş, petrol, doğal gaz), hisse senetleri, tahvil ve gayrimenkullerle değerlendirilir. Demek ki varlık fonunun ekonomik açıdan bir anlam ve yapılabilirlik taşıması için söz konusu ülkenin bütçe ve cari açık fazlası vermesi fiilen bir ön koşul olarak düşünülmelidir.
- Bu noktadan hareketle, Türkiye gibi hem cari açık hem de bütçe açığı veren bir ülkede Varlık Fonu’nun ne işe yarayacağı son derece tartışmalıdır.
- Örneklerine bakıldığı zaman varlık fonunu genelde emtia(petrol) zengini ülkelerle ciddi cari fazla veren ülkeler kurmaktadır.
- Bildiğimiz en büyük varlık fonları sırasıyla Norveç Varlık Fonu (yaklaşık 1.1 Trilyon USD), Çin Varlık Fonu (950 milyar USD) ve BAE Varlık Fonu(600 milyar USD) dur.
- Bunlar arasında en şeffaf olarak yönetileni Norveç Varlık Fonudur.
Türkiye Varlık Fonuna gelince özellikle şu hususların altını çizmek gerekir. Türkiye Varlık Fonunun portföyü çok geniştir:
- THY
- Türk Telefon
- Ziraat Bankası
- Halk Bankası,
- Vakıfbank
- TPAO
- Botaş
- PTT
- Türksat
- Borsa İstanbul, Milli Piyango, TCDD İzmir Limanı
- Türkiye Denizcilik İşletmeleri
- Eti Maden İşletmeleri
- Kayseri Şeker Fabrikası
- Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü
- Türkiye Jokey Kulübü
- Hazine taşınmazları
- Varlık fonunun ipotek edilerek üzerine kredi çekmek için kurulduğu açıktır. Bunun anlamı ise fon kapsamına alınan çok önemli ve büyük şirketlerin, kamu bankalarının, kamu işletmelerinin, hazine mallarının borçlanmak adına karşılık gösterilmesidir. Bunun ne kadar büyük riskler taşıdığı izahtan varestedir.
- Fonun bildiğimiz bir stratejik planlama belgesi de yoktur. Ülkenin kaynaklar-harcamalar dengesi ile nasıl ilişkilendirildiği ise meçhuldür.
- Fonun denetimi üzerinde çok ciddi soru işaretleri vardır. Faaliyet raporları ve mali tabloları Sayıştay denetiminin dışında bırakılmıştır. Dolayısıyla Fonun şeffaflık ilkesinden çok uzak olduğu net ve açıktır.
- Varlık fonunun dış borç alma yetkisi endişe vericidir. Çünkü kabul görmüş yönetim kavramlarının birbirine karıştırıldığının ve paralel bir hazine kurulduğunun göstergesidir.
- Böylesine bir paralel hazinenin ekonominin aşırı hassas olduğu ve çok zor bir dönemden geçtiği bir zaman diliminde mali disiplini bozacağı, para ve maliye politikalarının koordinasyonunu ve etkinliğini zora sokacağı açıktır. Osmanlı Devleti’nde borçları tek bir çatı altında toplamak yerine parçalara ayırmanın ne kadar üzücü sonuçlara yol açtığı unutulmamalıdır.
Özetle Türkiye Varlık Fonu bugün için faaliyet raporları ve mali tabloları paylaşıma açık olmayan, Sayıştay denetimine tabi olmayan ve şeffaflıktan uzak bir borçlanma fonu görünümündedir. Bu görüntünün ise ciddi bir devlet anlayışı ile hiçbir şekilde bağdaştırılamayacağı ortadadır.
Osmanlı Devleti’nin yıkılıp gitmeden önceki son 90 yıl boyunca girdiği savaşlar gölgesinde kalan ekonomik ve mali durumuna ve izlediği borçlanma politikasına kısa bir bakış bile Türkiye Varlık Fonunun, mevcut yapısıyla, ülke ekonomisinin üzerinde nasıl ciddi bir risk potansiyeli taşıdığını anlamaya yardımcı olacaktır. Değerli dostum Dr. Mahfi Eğilmez’in hesaplarına göre Osmanlı Devleti’nin toplam borcunun 2013 yılına getirilmiş değeri 500 milyar doları buluyordu. Bu borcu büyük Atatürk önderliğinde doğan Türkiye Cumhuriyeti ödemiştir. Bu gerçeği kimse unutmamalıdır.
Açıkçası, ülke ekonomisinin bugünkü durumu ve yapısı ile Türkiye Varlık Fonu Türkiye Ekonomisi için ciddi bir potansiyel risk olarak karşımızda durmaktadır.