Bu soruyu yanıtlamadan önce üçüncü çeyrek büyümesine biraz daha yakından bakalım.
- Üçüncü çeyrekteki bu büyümeye rağmen ilk dokuz ayda elde edilen milli gelir sabit fiyatlarla bir önceki yılın aynı dönemine göre sadece binde beş artmış.
- İlk dokuz ayda bir önceki yılın aynı dönemine göre sanayi sektörü katma değeri yüzde 0.9, hizmetler sektörü katma değeri ise yüzde 7.1 azalmış.
- İlginçtir ki yılın üçüncü çeyreğinde en hızlı büyüme finans ve sigorta faaliyetleri alt sektöründe gerçekleşmiş. Buradaki büyüme bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 41 olmuş. Bu aslında çok da şaşırtıcı değil. Arkasında Kredi Garanti Fonu eliyle kamu bankaları öncülüğünde gerçekleşen bir kredi patlaması var. Aslında ucuz ve sübvansiyonlu kredilerle gelecek yılların büyümesinden çalındığını söylemek çok da abartılı olmaz sanırım.
- Bu noktada büyümenin baz etkisinden de söz etmekte yarar var. Çünkü bir önceki yılın aynı döneminde büyümenin sadece yüzde 1 civarında kaldığı unutulmamalı.
Bir başka önemli konu da büyümenin niteliği. Şöyle ki:
- Olağandışı kredi genişlemesi sayesinde konuta, otoya ve tüketime yönelik hane halkı harcamalarından gelen yüzde 8.2’lik artıştan büyümeye 5.37 puanlık bir katkı olmuş.
- Yatırımlarda bir önceki yılın aynı dönemine göre meydana gelen yüzde 22.5’lik artışın büyümeye katkısı 5.2 puan olmuş. Ancak yatırımlar 2019 yılında ciddi olarak gerilediği için bu artış büyük ölçüde baz etkisinden kaynaklanıyor.
- Buna karşılık ihracat daha çok salgın etkisiyle yüzde 22.4 gerilemiş. Bu da büyümeden yaklaşık altı puan siliyor.
- İlginçtir ki üçüncü çeyrekteki büyümenin yaklaşık 2.8 puanı stok etkisinden geliyor. Bir başka deyişle stoksuz büyüme rakamı yüzde 3.9 civarında kalıyor.
- Şunu da hatırlatmakta fayda var. Yılın ikinci çeyreğinde stok etkisi yüzde 2.4 civarındaydı. Bir başka deyişle stoksuz GSMH daralması yüzde 12.3 civarındaydı. Yılın ilk çeyreğinde ise stok etkisi yüzde 6 olmuştu. Dolayısıyla stoksuz GSMH aslında büyümemiş, yaklaşık yüzde 1.6 gerilemişti. Daha da geriye gidersek ve stok hareketlerini layıkıyla değerlendirirsek şunu görüyoruz ki Türkiye ekonomisi zaten 2019 yılını ilk yarısında resesyona girmişti.2020 yılında salgın krizi ve piyasa karşıtı Merkez Bankası politikası zaten sorunlu olan ekonomiye büyük zarar verdi. Telafisi zaman alacak.
- Yılın üçüncü çeyreğine ilişkin işsizlik verileri ise maalesef endişe verici. İşsizlerimizin sayısı 2.7 milyon artarak yaklaşık 12 milyon 654 bin kişiye ulaşmış.
Yukarıdaki özet bilgilerden yola çıkarak şunları söyleyebilirim:
- Üçüncü çeyrek büyüme rakamına sevinemiyorum. Özellikle kredi patlaması kaynaklı büyümenin sürmesini olası görmüyorum. Zaten ekonomi yönetiminde ortaya çıkan değişiklik yanı sıra Merkez Bankasının ve kamu bankalarının kredi genişlemesi üzerine sert fren yapmaları da bu görüşümü doğruluyor.
- Millete iş ve aş verecek olan nitelikli bir büyüme ufukta gözükmüyor.
- Ülkemizin hızla iş ve istihdam yaratan nitelikli bir büyüme patikasına dönmesi için gerekli tedbirlerin gecikmeden alınması gerekiyor. Kiminle ve nasıl derseniz bu noktada yanıt veremiyorum.
- Fakat şunu söyleyebilirim. Eğer Türkiye uluslararası ilişkilerini rasyonel bir dengeye oturtamazsa, dibe vuran itibarını düzeltmek yolunda inandırıcı adımlar atamazsa, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını teminat altına alamazsa, iktidar gücünün denetlenememesi sorununu kalıcı olarak çözemezse ve nihayet liyakat konusuna gereken önemi veremezse ekonomisini düzlüğe çıkarması giderek zorlaşacaktır.
Görünen o ki 2021 yılı kolay geçmeyecektir. Umarım 2020’yi aratmaz.