Derinlemesine araştırılması ve sorumluların hesap vermesi gerekir. Çünkü söz konusu rezerv kaybı Türkiye ekonomisini büyük bir sıkıntıya sokmuştur. Dolaylı veya dolaysız bunun siyasi ve ekonomik etkileri olacaktır.
Bu durum ekonomi yönetiminde kilit görevler üstlenmiş eski bir Planlama Müsteşarı olarak beni fevkalade rahatsız etmektedir. Ekonominin ve ülkenin bekası için yaşamsal derecede önemli bir kurum olarak Merkez Bankasının içine düşürüldüğü bu durum ekonomi tarihine konu olacak, yıllarca üzerinde durulacak ve bir daha olmaması için her türlü tedbirin alınmasını zorunlu kılacak derecede ciddi bir hadisedir.
Sadece yaklaşık iki yıllık bir zaman diliminde Merkez Bankası rezervlerinde meydana gelen inanılmaz erimenin güncel gündemin en önemli maddelerinden biri olması hiç de şaşırtıcı değildir. Ama şaşırtıcı olan konu ile ilgili olarak yapılan yorumların büyük kısmının eksik, yanlış ve yanıltıcı olmasıdır. Siyasi kanattan ve yetkili mercilerden gelen açıklamalar ise maalesef yeterli olmaktan uzak kalmaktadır.
Önce bir noktayı açıkça belirtelim. Elbette ki satılan dövizler buharlaşmamıştır. Bunları birileri risklerini azaltmak ve pozisyonlarını kapatmak için satın almıştır. Ancak birileri risklerini azaltırken veya pozisyonlarını kapatırken Merkez Bankası net rezervleri eksi 60 milyar dolar civarına kadar gerilemiştir. Bunun sonucu olarak da Türkiye’nin riskleri tarihinin en yüksek düzeylerine çıkmıştır. Ve ne acıdır ki ülke ekonomisi ciddi bir bedel ödemeye adeta mahkum edilmiştir. Söz konusu döviz satışlarının finansal istikrarın sağlanması; kurların, faizlerin ve enflasyonun kontrol altında tutulabilmesi için yapıldığı bağlamındaki söylemlerin ve açıklamaların bana göre bir değer ve anlamı da yoktur. Çünkü finansal istikrar sağlanamadığı gibi döviz kurları, faizler ve enflasyon istenilen düzeylerde tutulamamış, döviz rezervleri boşu boşuna eritilmiştir.
Söz konusu dönemde çok ciddi makro finansal hataların yapıldığı açıktır.
Döviz talebinde geçici şoklara bağlı sıçramalar söz konusu olduğunda finansal istikrarın korunması için düzenli döviz satış ihalelerinin yapılması normaldir. Ancak bunların açık ve şeffaf bir şekilde yapılması şarttır. Bu hususu her Merkez bankacının bilmesi gerekir. Hiç kimse koskoca bir Merkez Bankasını bir döviz büfesi olarak telakki edemez.
Döviz piyasalarına müdahale etmek gerekli idiyse Merkez Bankası, neden bunu doğrudan kendisi yapmayıp Hazine ile bir protokol yaparak kamu bankaları üzerinden dolambaçlı bir yol izlemeyi tercih etmiştir?
Söz konusu dolambaçlı yol ile ilgili olarak neden kamuoyu aydınlatılmamıştır?
Neden döviz satışları dalgalı kur rejimine aykırı bir şekilde gerçekleştirilmiştir?
Daha çok soru ortaya konabilir. Uzatmak istemiyorum ama bu tür sorular yanıtlanmadan konu ile ilgili spekülasyonların arkası kesilmeyecektir.
Rezerv kaybı ile ilgili olarak en akla yakın değerlendirmeyi çok değerli bir finansal piyasalar uzmanı olan Kerim Rota yaptı. Paraanaliz dergisinde bir hafta kadar önce yayımlanan yazısında Sn. Rota hem konunun kronolojik bir tarihçesini özetledi hem de yapılan işlemlerdeki soru işaretlerini ortaya koydu. Bu değerlendirmeyi konu ile ilgilenen herkesin okumasını ve aydınlanmasını temenni ediyorum.
Bu noktada belirtelim. Söz konusu zaman diliminde 126.3 milyar dolar rezervin 33 milyar doları 2019’da, 93.3 milyar doları ise 2020 yılı içinde satıldı.
Kerim Rota’nın değerlendirmesinde öne çıkan önemli noktaları şu şekilde özetlemek mümkün:
- TCMB, döviz sattıkça ve faizleri de suni olarak baskıladıkça dövize olan talep arttı. Bunun böyle olacağı zaten belliydi ama koskoca ekonomi yönetiminde tek bir kişi çıkıp uyarıda bulunmadı veya bulunamadı. Satılan rezervlerin çok büyük kısmı daha önce Türk Lirasına güvenen, ancak tuhaf işlemlere girişen yeni ekonomi yönetimine güveni kaybolan yurtiçi yerleşiklere ve yurtdışı portföy yatırımcılarına gitti.
- Hükümet, pandemi nedeniyle düzgün ve iyi hesaplanmış bir sosyal destek programı uygulamak yerine tek bildiği şey olan faizleri suni olarak düşürüp yeni bir kredi balonu şişirmeye başladı.
- Desteğe ihtiyacı olan mecburi kredi kullandı.
- Krediye ihtiyacı olmayanlar da düşük faizlerden faydalanmak için kredi kullanma imkanından yararlandı.
- Ekonomi yönetimi dövize olan talebi daha yoğun rezerv satışı ile baskılamaya çalıştı. Sonuçta, 2020 yılı içinde 93.3 milyar dolar döviz satıldı.
- Nihayet, gidişatın iyi olmadığı görülünce önce Merkez Bankası başkanı 2020 Kasım ayı içinde görevden alındı, arkasından da Maliye ve Hazine Bakanı istifa ederek yönetimden ayrıldı.
Yazımın başında da belirtmeye çalıştım. Rezerv kaybı konusunda değişik kişiler tarafından çok eksik ve yanıltıcı açıklamalar yapılıyor. Özellikle de rezerv erimesinin cari açığın karşılanması, Türkiye’nin ithalatının yapılabilmesi, pandemide vatandaşlara destek sağlanması veya vatandaşın döviz talebinin karşılanması gibi nedenlere bağlanma çabaları dikkat çekiyor. Ciddiye alamadığım açıklamaların sahiplerine şu soruları yöneltmekte fayda görüyorum:
- 2003-2020 arasında cari açık verilmeyen tek yıl olan 2019’da 33 milyar dolar satılmasını nasıl açıklayacaksınız?
- 2003-2018 döneminde verilen birikimli 540 milyar dolar cari açığa rağmen TCMB swap sonrası net rezervleri aynı dönemde 30 milyar dolar artış göstermişti. Bunu nasıl yorumlayacaksınız?
- Yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatları 2003-2018 arasında 50 milyar dolardan 160 milyar dolara yükselirken de TCMB net rezervleri artmıştı. Buna ne diyeceksiniz?
Yetkililere hatırlatalım. Hiçbir ülkenin Merkez Bankası döviz rezervlerinin hepsini, hatta fazlasını savaş veya başka bir mücbir sebep olmadıkça kullanıma sürmez. Hiçbir Merkez Bankası döviz piyasalarına aylarca müdahale etmez. Bu yanlış kararları verenler veya aldıranların ülkenin hangi döviz rejiminde olduğunun bile farkında olmamaları gerçekten üzücü.
Tabii ortada saklanmak istenen bir şeyler olup olmadığını bilmiyorum. Bu bağlamda, Sn. Kerim Rota aşağıdaki sorular yanıtlanmadan konu ile ilgili gerçek bir aydınlanmanın olamayacağını ifade ediyor:
- TCMB hangi kuruma hangi tarihte, ne miktarda ve fiyattan döviz sattı?
- Alan kurum/kurumlar bunu aynı tarihlerde kime sattı? Bilançolarında kalan fazla varsa bunu ne yaptılar?
- Bu satışlar ortalama olarak ve tek tek işlem olarak hangi fiyattan yapıldı?
- Bu kurum/kurumlardan döviz alan kamu bankaları aynı gün içerisinde döviz piyasasına hangi fiyattan ne kadar döviz sattı?
- Kamu bankaları aynı gün içerisinde belli bir miktarın üzerinde talep eden müşterilerine hangi fiyattan ne kadar döviz sattılar?
- Kamu bankalarının o günkü alış maliyetinden daha düşük fiyattan yapılan satışlar varsa bunlar kime yapıldı?
- Alan bankaların o günlerde TL üzerinden açtıkları türev pozisyonları nelerdi?
Bunlar gerçekten önemli sorular. Umarım birileri bunları yanıtlar da hepimiz meraktan kurtuluruz!
Ama şunu adım gibi iyi biliyorum ki bu tür sorular yanıtlanmadan söz konusu rezerv kaybının büyük bir finansal skandal olduğunu düşünenlerin sayısı giderek artacaktır.
Bu arada Merkez Bankasının son iki yılda kaybettiği itibar, şeffaflık ve hesap verebilirlik nasıl telafi edilebilecek sorusunun muhatabı da herhalde ben değilim.