Geçen hafta içinde bir tiyatro tantanası içinde kamuoyuna sunulan ve reform adı verilen hedeflerle dolu “Ekonomik Program” kitapçığının neye yarayacağını bilmiyorum. Çünkü bu kitapçığı hazırlatanların reform sözcüğünün ne anlama geldiğini bildiklerinden emin değilim.
Ülkemizin en önemli ekonomistlerinden biri olan değerli dostum Mahfi Eğilmez’in 14 Mart 2021 tarihli “Reform Paketine İlişkin Görüş ve Önerilerim” başlıklı yazısı kendi bloğunda yer alıyor. Ekonomik reform paketinin tutarsızlıklarına ışık tutan bu çok anlamlı yazıyı herkesin okumasını tavsiye ederim. Yazıda ve içindeki tabloda yer alan bazı önemli hususları yorumlarımla birlikte aşağıda satır başları halinde sıralıyorum:
- Programda bütçe açığı GSMH’nın yüzde 3.5’ini aşmayacak deniyor. Bu bağlamda alınması gereken önlemler ise belirtilmiyor. Halbuki kamu kesiminde israfa ve şatafata dönük harcamalar kısılsa önemli mesafe alınabilir.
- Geliri düşük esnafa vergi muafiyeti getirileceği belirtiliyor. Ancak, verginin kaldırılmasının kayıt dışılığı arttıracağı düşünülmüyor.
- KİT’lerde reform yapılacak deniyor ama sorunun ne olduğu ve nasıl giderileceği konusunda hiçbir şey söylenmiyor.
- Fiyat istikrarı sağlanacak deniyor ama fiyatlara zaten müdahale edildiği herkes tarafından biliniyor. Buradaki vahim durum ise şu: En doğru çözümün faizi doğru belirleyip piyasaya karışmamak olduğu unutuluyor. Tabii bu noktada TÜİK’in enflasyon verilerinin gerçeği yansıtmadığını, reel faizlerin hala negatif olduğunu ve dolayısıyla para politikasının doğru olmadığını belirtmekte yarar var.
- Bankacılık sisteminin aktif kalitesinin arttırılacağı yolundaki hedefe gelince insan ne yorum yapacağını şaşırıyor. Sorunlu kredileri yaşama döndürmek isteyenlerin, düşük faizli kredilerin teşvik edilmesiyle bankaların aktif kalitesine zarar verildiğini unutmaları gerçekten ilginç. Kaldı ki sorunlu krediler nasıl çözülecek? Bunlar devlet üzerinde mi kalacak?
- Özel sektör tahvillerini çekici kılmak için tahvil garanti fonu kurulması öneriliyor. İyi de bu piyasa sistemine aykırı değil mi?
- Yerli kullanımı özendirmek suretiyle cari açığı düşürmek hedefini ise komik buldum. Bu yürümez. Önemli olan riskleri azaltmaktır. Bu da tasarrufları özendirerek olabilir.
- Sanayide yeşil dönüşümü sağlamak hedefini olumlu karşılıyorum.
- İstihdamı arttırmak hedefiyle ilgili olarak söyleyebileceğim bu sorunun sadece teşvikler, destekler ve işten çıkarma yasakları ile çözülmesi zordur. Önemli olan riskleri düşürmek, beklentileri olumluya çevirmek ve bu şekilde daha olumlu bir yatırım iklimi yaratmaktır.
- Kurumsal yönetişimin gelişmesine gelince bunun ön koşulu kurumların karar alma yetkilerine karışmamaktır.
- İsrafı önlemek için kamu odaklı komiteler kurmadan önce tasarruf işine devletin en üst kademesinden başlayarak girişilmelidir.
- Kamu ihalelerinin şeffaflığını sağlamak hedefine gelince, ilk aklıma gelen devlet ihale kanununun ilk çıktığı tarihten itibaren kaç kez değişikliğe uğratıldığı oldu. Şu soruyu sormak lazım: Sayıştay raporlarının dikkate alınmadığı, Meclis’in denetim fonksiyonunu yapamadığı ve iktidarın denetlenemediği bir ortamda şeffaflığı nasıl sağlayacaksınız?
- Piyasaları düzenlemek hedefini anlamsız buluyorum. Bunun için yeni bir kurul oluşturmak hatadır. Piyasalara karışılmaması gerekir.
- Dış borçları azaltmak hedefi doğrudur ama reform olmadığı da açıktır.
- Yoğun eleştirilere konu olan TÜİK ile ilgili düzenlemeye gelince bağımsızlığın düzenleme ile olmayacağını, TÜİK’i tam bağımsız hale getirmenin şart olduğunu söyleyerek geçelim.
Bu noktada soralım. Reform nedir veya ne olmalıdır?
Bunun en yalın cevabı şudur: Var olan sistemin eksik ya da yanlış olduğu düşünülen yönlerini değiştirmek için yapılacak düzenlemeler.
Olaya bu gözle bakıldığında açıklanan ekonomik programı bir reform paketi olarak değerlendirmenin zor olduğunu düşünüyorum. Peki ne olsaydı bir reform sayılabilirdi derseniz birkaç örnek verebilirim:
- “TOKİ ve Varlık Fonu dahil olmak üzere Devletin tüm kurumlarının hesapları bütçe içinde gösterilir” denseydi, bu gerçekten bir reform olurdu.
- “Merkez Bankası Başkanı beş yıl için atanır, bir daha atanamaz ve görevden alınamaz” denseydi bu da bir reform olurdu.
- “Vergi borcu çıksın veya çıkmasın, Türkiye’de yerleşik tüm özel ve tüzel kişiler gelir vergisi beyannamesi vermek zorundadır” denseydi belki bu da bir reform sayılabilirdi.
Ekonomik Reform paketi adı altında açıklanan programın başka kusurları da var. Durumu giderek kötüleşen tarım sektörü hakkında bir kelimenin bile olmaması büyük bir eksiklik. Programın hazırlanışı sırasında sermaye kesimiyle istişarede bulunulmasının belirtilmesi, buna karşılık çiftçilerimiz, emekçilerimiz ve meslek odalarımızdan hiç bahsedilmemesi programın yeteri kadar kapsayıcı olmadığı kanaatini yaratıyor. Bir de programın son iki yılda açıklanan programlar yanı sıra 2021 yılı bütçesi ile ne ölçüde ilişkili olduğu konusunda da hiçbir belirti gözükmüyor. Sanki bir yaz-boz tahtası ile karşı karşıyayız. Ekonomi bu şekilde yönetilmez. Güven ve inandırıcılık geri kazanılmaz.
Uzun lafın kısası söz konusu ekonomik programın Türkiye ekonomisinin sorunlarına çare olacağını düşünmek zor.
Esas yapılması gerekenleri geçmiş yazılarımda defalarca belirttim. Bir kez daha özetleyerek ifade edeyim.
Egemen siyasetin öncelikli hedefi ülke içinde sağlam, uluslararası rekabet edebilir, birbiriyle barışık ve müreffeh bir toplum yaratmak olmalıdır. Bunun için kuramsal olarak en doğru ekonomik, mali ve parasal tedbirlerin bile yeterli olmayacağını görmek gerekir. Çünkü, iç ve dış siyaset normalleşmeden, parlamenter demokrasiye geri dönülmeden, hukuk ve yargı sisteminin tarafsızlığı ve bağımsızlığı tam olarak tesis edilmeden, kuvvetler ayrılığı ve denetim mekanizmaları şeffaflık içinde çalışmadan, atamalar liyakat esaslarına göre yapılmadan ve toplumu kutuplaştırıcı söylem ve politikalardan vazgeçilmeden beklentiler olumluya dönmez ve uygun bir yatırım iklimi oluşmaz.
Son olarak bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum.
Ülkemizin bugün karşı karşıya olduğu sorunların özünde temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, diğer bir ifadeyle iktidar gücünün denetlenememesi yatmaktadır. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız çalışması demokrasinin ve çağdaş bir anayasanın olmazsa olmazıdır. Tarih, denetimsiz gücün yolsuzluğa ve adaletsizliğe neden olduğunu, ülkeleri sosyal ve ekonomik krizlere sürüklediğini gösteren örneklerle doludur.
Reformlardan bahsederken mevcut durumun ve altyapının ne olduğuna iyi bakmak gerekir.