Ortak Akıl Politika Geliştirme

Polonya Belarus Arasındaki Mülteci Krizi Ekseninde Bir Soru: Melez Savaş Nedir ?- Bülent Meriç

Avrupa Birliği’nin (AB) doğu sınırlarında, Polonya ve Belarus arasında bir insani kriz yaşanmaktadır. Başta Irak ve Afganistan olmak üzere, Suriye, Yemen, Türkiye ve Afrika ülkelerinden on binlerce sığınmacı, geçen Ağustos ayından bu yana sınır boyunda bir yaşam mücadelesi vermektedirler. Polonya makamları, Belarus’u, Mültecilerin Korunmasına dair 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ışığında güvenli ülke olarak kabul edip, sığınmacılara koruma sağlama yükümlülüğünü almaya yanaşmamaktadırlar. Rusya, Belarus’un arkasında durmaktadır. Polonya ise, sorunu siyasallaştırarak, dikkatleri insani veçhesinden uzaklaştırmaya çaba göstermektedir. Öte yanda, kış şartlarının iyice yerleşmesiyle birlikte sorun bir insani krize dönüşme potansiyelini taşımaktadır.

Varşova yönetimine göre, yaşananlar Polonya devletinin siyasi birliğini ve sosyal uyumunu bozmayı hedefleyen ve AB’de çok geniş ölçekte bir mülteci krizi yaratmayı amaçlayan, Rusya destekli bir Melez Savaş’ın parçasıdır ve bu savaşta mülteciler canlı silah olarak kullanılmaktadırlar.

Esasen Belarus’ta geçen yıl Ağustos ayında yapılan ve Aleksandr Lukaşenko’yu iktidarda tutan seçimlerden sonra, AB ile Belarus arasındaki ilişkiler gergin bir mecraya girmiştir. AB’nin, şiddet ve baskıyla seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle Belarus’a yaptırım uygulama ve seçimleri tanımama kararının ardından; Belarus’un, hava sahasından geçen bir yolcu uçağını acil inişe zorlayarak Lukaşenko muhalifi iki Belarus vatandaşını tutuklaması karşılıklı tepkiye yol açmıştır. Bu arada, Belarus’un batıdaki komşusu olan Polonya, Lukaşenko’nun muhaliflerini açıkça desteklemiş ve hatta bunlara ülkesine geçici sığınma hakkı da tanımıştır.

Peki Melez Savaş nedir? Bunu açıklığa kavuşturmaya çalışalım. Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna’nın Donbas bölgesinde bir silahlı çatışma ortamı yaratmasıyla, Melez Savaş kavramı sadece askeri strateji belgeleri değil, uluslararası ilişkiler literatürüne de iyice girmiştir. Söz konusu kavram, Rusya Genelkurmay Başkanı’nın ismiyle anılan “Gerasimov Doktrini” ile kuramsallaştırılmıştır. Melez Savaş kavramını ilk kez askeri terminolojiye sokan Amerikalı Yarbay Frank Hoffman, söz konusu savaş türünü, 2007 yılında, aşağıdaki şekilde tanımlamıştır:

Melez Savaş, mevcut koşullara göre, çeşitli savaş türlerine, aynı zamanda, değişik oranlarda başvurulduğu yeni bir savaş konseptidir. Bu durumda savaşları, küçük/büyük savaşlar ya da nizami/ gayrı nizami savaşlar olarak kategorilere ayırmak anlamsızdır…….Melez Savaş’ta konvansiyonel kuvvetler, gayrı nizami güçler, terörist gruplar ve suç örgütleri aynı harekat alanında ve aynı zamanda varlık gösterirler. Bu yeni savaş türünü en öne çıkan özelliği gayrı nizami savaş taktiklerinin yüksek teknoloji ile donatılmış olmasıdır. Gelecekte Melez Savaş sadece devlet-dışı aktörler tarafından başvurulan bir konsept olmayacaktır. Aynı zamanda, en güçlü devletler de diğer devletlere karşı uygulayacaklardır.

 Yarbay Hoffmann’ın öngörüsü zamanla gerçekleşmiştir. Bugün, küresel güçler başta olmak üzere, devletler doğrudan bir çatışma ortamına girmekten kaçınmaktadırlar. Bunun yerine, kendilerine yakın ortaklardan da yararlanmak suretiyle, dolaylı bir mücadele ortamında, karşı tarafa nazaran stratejik üstünlük elde etmeyi tercih eder olmuşlardır. Ortaklar terör örgütleri olabileceği gibi, vekalet savaşlarında görüldüğü üzere, etnik/mezhepsel ayrımların ortaya çıkardığı savaş lordlarından da yararlanılabilmektedir. Melez Savaş’ta savaş alanı küreselleşmiş ve düzensizleşmiştir. Alanda asker-sivil ayrımı tamamen kaybolmuştur. Savaşın muharebe alanı ve cephesi bulunmamaktadır.  Savaş mı, barış mı belli olmayan bir ortamda gerçekleşen mücadelede güçler arası simetri ileri derecede bozulmuştur. Güçsüz olan devletlerin ya da devlet-dışı aktörlerin, yenilikçi stratejiler, taktikler ve teknolojiler aracılığıyla, sayı ve teknoloji anlamında daha güçlü olan hasma karşı yürüttüğü asimetrik savaş yaygın hale gelmiştir. Böylece, “bir şeye sahip olmayanlar”, geleneksel savaş normlarının dışına çıkarak, “sahip olanlara” karşı üstün hale gelir olmuşlardır. Asimetrik savaşta amaç, güçlü hasmın stratejisini zayıf ve kırılgan hale getirerek, hasmı hem iç, hem de dünya kamuoyu önünde başarısız hale getirmektir. Böylece, savaş zamana yayılarak, tansiyon artırılmakta ve hedef devletin sınır hattına yakın ya da stratejik derinliklerindeki bazı hedeflerin ele geçirilmesi suretiyle, muhasım devletin otoritesi sarsılmaktadır. Örneğin,11 Eylül 2001 günü, teröristler, beş yüz bin Dolar bile tutmayacak bir bütçeyle gerçekleştirdikleri saldırılar ile hegemonik süper güç ABD’ne doğrudan verdikleri zarar 16 trilyon civarındadır; bilahare teröre karşı mücadele döneminde ise 700 trilyon Dolar harcatmışlardır. ABD, buna rağmen Irak ve Afganistan savaşlarından arzu ettiği siyasi sonuçları alamamıştır.

Melez Savaş’ta, aktörlerin dış politika araçları; siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, psikolojik, iletişim, adli, siber, askeri, uzay teknolojisi ve gelişen diğer teknoloji alanlanını kapsayacak biçimde çeşitlenmiştir. Gelişen Yıkıcı Teknolojiler (Emerging Disruptive Technologies – EDT) ismi altında yeni bir alan ortaya çıkmıştır. Ayrıca, uzay teknolojisi, siber saldırı, algı yönetimi, psikolojik harp, bilgi savaşı ve elektronik savaş, melezleşmiş çatışma ortamının yeni araçları olarak kullanılmaya başlanmıştır.  Böylece yeni mücadele yeteneklerini geliştirebilmiş bulunan aktörler, farklı durumlara göre, farklı aletlerden değişik miktarlarda yararlanabilecekleri, geçmişe nazaran daha kapsamlı bir alet kutusuna sahip olmuşlardır. Polonya makamlarının belirttiği gibi, çaresiz insanların yer değiştirmeleri de, hedef devletin siyasi ve sosyal düzenini bozmaya yönelik bir canlı silah olarak kullanılabilmektedir. Bu çerçevede, Suriye’de Esad rejiminin, çatışma alanlarından kaçan kendi vatandaşlarını Türkiye’ye karşı bir silah olarak kullandığı ve izlenilen yanlış politikalar neticesi, Esad’ın en azından sosyal alanda Türkiye’ye nazaran stratejik üstünlük elde etmiş bulunduğu hatırlanmalıdır. Polonya, belki de Türkiye örneğini dikkate alarak, yanlış adım atmak istememektedir.

Sonuç olarak, Melez Savaş olgusunun artık bir siyasi-sosyal-ekonomik realite olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Devletler, ulusal güvenlik, savunma ve askeri strateji belgelerini buna göre gözden geçirmekte; hem saldırı, hem de savunma alanlarında, sahip oldukları yeteneklere göre, Melez Savaş senaryolarını da planlarına eklemektedirler. Eğer henüz yapılmamışsa, Türkiye’nin de ulusal strateji belgelerini 21. yüzyılın bu yeni realitesini dikkate alacak biçimde oluşturmasında yarar görülmektedir.

 

 

Kaynak: www.yurtseverlik.com

A. Bülent Meriç

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...