Ortak Akıl Politika Geliştirme

Kıbrıs Sorununda Nereden Nereye Gelindi, Ne Olabilir, Ne Olmalı – Sabahattin İsmail

1- Kıbrıs’ta federasyon öngören bir çözümün olmayacağı 24 Nisan 2004 referandumunda, Rumların yüzde 75’inin federal çözüm planına hayır demesiyle bir kez daha ortaya çıktı. ( Rum eski Dışişleri Bakanı Rolandis 1948’den bugüne dek bugüne dek 17 çözüm planına hayır dediklerini zaten açıklamıştı.) Kıbrıs Türkleri, ABD, AB, İngiltere ve Türkiye hükümetinin yoğun vaat ve telkiniyle, aslında, KKTC ‘yi eyalet durumuna düşürecek, yüzde 8 toprağımızı Rumlara verecek, içimize 50 bin Rumların dönmesine fırsat verecek ve Türk askerini adadan çıkaracak bir felaket planı olan Annan Planına, (Türkiye Hükümetinin ısrarlı talebiyle) yüzde 65 oranında evet dedi.

2- Ne ki AB, Rum yönetimini, çözümü reddetmesine karşın tam üye yaptı. Çözüme evet diyen Türk halkına verdiği sözleri tutmadı, ambargoları kaldırmadı. Rum yönetimi ile yaptığı YEŞİL HAT TÜZÜĞÜ VE MALİ YARDIM TÜZÜĞÜ ile bizi Rum yönetimine bağlı ve bağımlı hale getirdi, KKTC ‘yi yok saydı, tek muhatap olarak işgalci “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni” ve onun muhatap kabul ettiği Ticaret Odasını aldı. Rum yönetiminin KKTC ile muhatap olmaması için İKİ TOPLUMLU Komiteler icat edildi. KKTC Devleti devreden çıkarılarak ilişkiler iki toplumlu komiteler üzerinden kurulmaya başlandı. DEVLETTEN DEVLETE İLİŞKİ üzerinde ısrar etmeyen KKTC yönetimleri, ” gayrı meşru olduğu” safsatasını zımnen kabul etti.

3- Rumların Annan Planını reddetmesi üzerine artık Türkiye ve KKTC ‘nin yapması gereken  AB’nin ambargoları kaldırma vaadini tutması veya KKTC ‘nin tanınması için harekete geçmekti. Ancak AB ve ABD’nin telkinleri ile  bu yapılmadı. Ambargolar kaldırılmadı, Tanınma için hiçbir girişim yapılmadı, DEVLETTEN DEVLETE İLİŞKİ talep edilmedi, tam aksi KKTC ‘de Türkiye hükümetinin desteklediği Mehmet Ali Talat liderliğinde federasyon görüşmelerine devam edildi. Tanınma yoluna çıkmak için kaçırılan en büyük fırsat bu oldu.

4- ABD ve AB’nin telkiniyle, 11 Şubat 2014’te önemli bir taviz verilerek Rumların isteği olan, federal çözümde tek egemenlik, tek temsiliyet, tek kimlik olması kabul edilerek görüşmeler yeniden başladı. Bunu kabul etmemekte direnen  KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu, adaya gelen dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun baskıları sonucu kabul etmek zorunda kaldı. Buna tepki gösteren Görüşmeci Osman Ertuğ görüşmecilikten  istifa etti.

5- 2015’te ABD, AB, İngiltere’nin desteklediği Mustafa Akıncı ‘nın KKTC Cumhurbaşkanı olmasıyla federasyon görüşmeleri hız kazandı. 2017’ de Crans-Montana’da 3 garantör ülke ve adadaki iki tarafın katılımıyla BM gözetiminde 5 li konferans toplandı. AB bu görüşmede ilk kez  gayrı resmi gözlemci olarak yer aldı

6- Bu müzakerelerde Akıncı, birçok konuda önemli tavizler verdi, müzakere tarihinde ilk kez Maraş, Güzelyurt’un bir bölümü ve 30 köy dahil, yüzde 7 toprak tavizi öngören bir taviz haritası sundu. Buna göre Türklere kalacak toprak oranı yüzde 36’dan yüzde  29.2’ye inecekti.

7- Bu Görüşmelerde Türk tarafı müzakere tarihinde ilk kez, garantörlüğü pazarlık konusu yaptı. Toplantıya katılan Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu eliyle asker çekerek adada kalacak asker sayısını 650 kişilik bir alay seviyesine indirmeyi ve 12 yıldan sonra garanti anlaşmasının iptali konusunu tezekkür etmeyi  öngören bir öneri sunuldu.

8- Rum-Yunan tarafı, anlaşmanın imzalandığı andan itibaren tüm askerlerin çekilmesini ve garantörlüğün hemen iptalini öngören SIFIR ASKER- SIFIR GARANTİ talep etti. Bu kabul edilmeden ve  Türklere kalacak toprak oranı yüzde 28.2’ye inmeden, Türk tarafının  SİYASİ EŞİTLİĞİNİ VE DÖNÜŞÜMLÜ BAŞKANLIĞI  kabul etmeyeceğini belirterek Crans Montana ‘yı terk etti. Böylece federasyon görüşmeleri Temmuz 2017’de  bir kez daha Rumlar tarafından çökertildi.

9- Türk tarafı, ne yazık ki AB ve ABD ‘nin telkinlerine uyarak yine KKTC’NİN TANINMASI ve DEVLETTEN DEVLETE İLİŞKİDE ısrar etmedi. Annan planının reddinden sonra tanınma için  2.kez elde edilen yeni bir altın fırsat daha heba edildi.

10- Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu, 2017 ‘de TANINMA için seferberlik başlatmak yerine “ Rumların ne istediğini anlamak, neyi görüşeceğimizi belirlemek ve çözüm için ortak bir zemin olup olmadığını görmek” amacıyla GAYRI RESMİ 5+BM toplantısı önerdi. Oysa 1968’den beri devam eden müzakere sürecinde Rumların gerçek siyasi eşitlik temelinde bir çözüm-bir ortak federal devlet istemediği, kendi hakimiyetleri altında ÜNİTER bir devlet istedikleri çok iyi biliniyor. Bu gereksiz öneri Türk tarafına 4 yıl daha kaybettirdi

11- Şimdi, 3 garantör ve adadaki iki tarafın katılacağı gayrı resmi 5+BM toplantısı 27 nisanda Cenevre’de yapıldı. AB de masada gözlemci olmak istiyordu. Ancak Türk tarafı, Rum-Yunan’ın AB üyelikleri nedeniyle AB’nin taraf olduğunu belirterek buna  karşı çıktı. Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu, ancak “ORTAK ZEMİN BULUNMASI VE  RESMİ GÖRÜŞMELERE GEÇİLMESİ HALİNDE AB’nin gözlemci olabileceğini “ belirtti.Buna karşın AB Cenevre’de masada değil ama, ikili  temaslar için bir heyet olarak varoldu.

12- Cenevre öncesi MGK ilk kez çözümün İKİ BAĞIMSIZ DEVLET olduğu yönünde bir karar alarak ilk kez federasyonu reddetti. Bunun takibinin yapılması ve geri dönüşe fırsat verilmemesi önemlidir.

13-  Türk tarafı Cenevre’de 6 maddelik bir öneri sundu. Buna göre BM Güvenlik Konseyi ‘nin KKTC’nin egemen eşitliğini güvenceye alan bir karar alması  halinde  Rumlarla iki devletin işbirliği temelinde  bir anlaşma için görüşmelere başlamaya hazır olunduğu belirtildi. Bu görüşmelerde sınır ayarlamalarının, mülkiyet konusunun, güvenlik konusunun ve AB ile ilişkilerin ele alınacağı, sonuç odaklı ve takvimi bir görüşme   sürecinin başlayabileceği, sonucun iki HALKIN referandumuna sunulacağı belirtiliyor. Federasyon reddediliyor. Bence bu öneri federasyondan ileri Tanınmış KKTC ‘den bir adım geridir. Öneri yan yana işbirliği içinde yaşayacak iki devlet öngörmesine kaşın, bunun bir pazarlık konusu olduğu ve Türk tarafının AB, BM, ABD İngiltere baskısı ile konfederasyona gerileyebileceği öngörülebilir.

14-  Başlangıçta 1 toplantı olarak öngördüğü bu toplantının, BM, AB, İngiltere ve ABD’nin baskısı ile devam ettirileceği, baskılar ve yaptırım tehditleri altındaki Türkiye’nin MASADAN KALKAN TARAF OLMAMAK İÇİN görüşmeleri sürdürmek zorunda kalacağı ve belli bir aşamadan sonra YENİDEN 53 yıldır devam eden RESMİ GÖRÜŞMELERE devam etmek zorunda kalabileceği tahmin edilmekteydi. Nitekim öyle oldu. BM Genel Sekreteri tarafların olurunu alarak 3 ay içinde ikinci toplantı çağrısı yapacağını açıkladı. Esas pazarlığın ve tarafları yakınlaştırma çabasının bu toplantı ile başlayacağı öngörülebilir. İngiltere’nin aktif rol oynayarak hazırladığı 7 maddelik planı bu kez resmen ortaya koyma olasılığı var. Bu sürecin gevşek federasyon-konfederasyon temelinde bir çözüm için yeni bir referanduma kadar gidebileceği de yapılan tahminler arasında bulunuyor.

15- İngiltere, bu yeni sürecin kaptanı ve ABD ile AB de yardımcı kaptanları rolünde bulunuyor. İngiltere 2 ay önce taraflara gayrı resmi olarak 7 maddelik bir çözüm çerçevesi sundu. Buna göre İKİ EGEMEN TOPLUM DEVLETİ ‘nden oluşacak birleşik bir Kıbrıs olacak. Bu devletçikler ekonomik ve kültürel konularda uluslararası anlaşma yapabilecek, uluslararası spor müsabakalarına katılabilecekler, kendi iç vatandaşlıkları olacak. İç işlerinde tamamıyla kendi kendilerini egemen şekilde idare edecekler, Ancak Dışişleri ve savunma konularında tek devlet olarak hareket edecekler, BM ve AB üyeliği ve uluslararası temsiliyet mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti altında tek olacak. Garanti anlaşması iptal edilecek, Türk askeri bir takvim içinde çekilecek. Türk tarafı Maraş ve Güzelyurt dahil yüzde 8 toprak tavizi de bulunacak. İngiltere, masaya ortak zemin diye, Annan Planından daha kötü olan bu Planını masaya koyabilir. Esasen planın, gayrı resmi, (olmayan bir kağıt) olarak taraflara verildiği iddia ediliyor.

16- Türkiye ve KKTC yönetimi ikinci görüşmede masaya egemen eşitlik temelinde, eşit uluslararası statüye sahip iki devlete dayalı çözüm tezini ve garantörlüğün devamını koyacaktır. Kadife ayrılığı ve garantörlüğün yeni şartlara göre düzenlenmesini isteyecektir

17- Rum tarafı, Yunanistan , BM, AB ve ABD ise iki toplumlu iki bölgeli federasyon ve garantörlüğün iptali, askerlerin çekilmesi ve yüzde 8 toprak tavizi  üzerinde ısrar edecektir

18-  Bugün KKTC ‘de belli başlı 3 görüş vardır.

  • Toplumun yüzde 45-48 ’lik kesimi, Annan Planı’nda öngörülen iki eşit  kurucu devlete dayalı federasyonu,
  • Yüzde 52-55’lik kesimi  egemen eşitlik temelinde, yan yana yaşayacak iki ayrı bağımsız devlete dayalı bir anlaşmayı destekliyor.
  • Ben de dahil büyük bir kesim ise, şu an resmi tez olan bu çözümün masada elde edilemeyeceğini, bu görüşmenin çok gereksiz ve bir zaman kaybı olduğunu, yapılması gerekenin TANINMA YOLUNA Çıkmak olduğunu, çözümün TANINMA olduğunu, böylece çözüm için Rumlara bedel ödenmesine, asker çekmeye ve toprak tavizi verilmesine gerek de olmayacağını savunuyor.

19- Türkiye için en kötü ekonomik ve siyasi koşullarda ve AB, ABD yaptırım tehditleri, şantajları, vaatleri altında, Doğu Akdeniz ile Ege’de geri adım atıldığı bir konjonktürde toplanacak bu konferansta Türk tarafının, milli politika olarak açıklanan İKİ BAĞIMSIZ DEVLET tezinde ısrarlı olup olamayacağı süreç içinde görülecektir.

Haziranda Toplanacak AB zirvesinde Türkiye ‘ye yaptırım kararı görüşülecektir. Yine Haziranda Erdoğan – Biden görüşmesi olacaktır. Bu toplantılarda baskı ile Kıbrıs konusunda taviz koparılacağı öngörülmektedir.

20- Türk tarafının çok gereksiz olarak önerdiği ve toplanmasını sağladığı  5+1 toplantısında AB, ABD baskılarına boyun eğerek, veya karşılığında AB ile ABD’den bazı şeyler alarak MGK kararı olan İKİ BAĞIMSIZ DEVLET talebinden geri adım atıp atmayacağı zaman içinde görülecektir. AB, İngiltere ve ABD bunun pazarlıklarını yapmak istemektedir. Federasyon ve konfederasyon KKTC ‘nin bağımsız egemen bir devlet olmaktan çıkarak AB üyesi birleşik Kıbrıs’ın Kuzey eyaleti haline gelmesi, garantörlüğün sona ererek Türk askerlerinin çekilmesi ve Kuzeyin Türkiye’nin içinde olmadığı bir  AB’nin toprağı haline gelmesi demektir. Böyle bir çözümde, 5-10 yılda Kuzeydeki Türk varlığı   bitecektir. Rum-Yunanlılar dahil 27 AB ülkesinin vatandaşları ve sermayesi, 4 özgürlük çerçevesinde kuzeyi istila edecek, cılız Kıbrıs Türk varlığı, 250 milyonluk AB içinde asimile olacak, Türk vatandaşları adaya Schengen vizesi ile gelebilecek, Kıbrıs ile Türkiye’nin bağları kopacak, Doğu Akdeniz’de, adada ve hava sahasında KKTC üzerinden elde ettiğimiz stratejik üstünlük ile meşru hak ve menfaatlerimiz ortadan kalkacak, Türkiye güneyinden de kuşatılacak, Mavi Vatan’ın savunması imkansız hale gelecektir.

21- Türk milli çıkarlarını korumanın tek yolu KKTC ‘NİN BAĞIMSIZ VE EGEMEN BİR DEVLET OLARAK TANINARAK VARLIĞINI SÜRDÜRMESİDİR. DEVLETTEN DEVLETE İLİŞKİ ‘ de ısrar etmesidir. Bunun emperyalist baskılar sonucu mümkün olmaması halinde, seçeneksiz değiliz.

Seçeneğimiz, rahmetli Bülent Ecevit’in geçmişte önerdiği ilişki modelini gerçekleştirmektir.

Buna göre KKTC, Türkiye ile Dışişleri, savunma ve enerjide Türkiye ‘ye bağlı, içişlerinde özerk devlet modelini tesis etmelidir.

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...