Ortak Akıl Politika Geliştirme Derneğinin elektronik ortamda yaptığı son toplantısında, değerli üyelerimiz yeni şehirler ve akıllı kentler konusunda sunuşlar yaptılar. Bu toplantıda da dile getirdiğim gibi, bir plancı olarak konuya ilişkin ek bilgiler vermek gerekiyordu. Bu yazı, herhangi bir zaman kısıtlaması olmaksızın bu görüşlerimi OAPGD üyelerine aktarmak için kaleme alınmıştır.
Yeni kentler ve özellikle yeni başkentler bağlamında değerlendirme yapılacaksa; Ankara’nın bu konuda pek çok açıdan özel yeri vardır. Her şeyden önce, Ankara Dünyadaki ilk “yeni” başkentlerden birisidir, ancak bir yeni kent değildir. Boş arazide yeni olarak kurulmamış, var olan ufak bir Anadolu kasabasının yeni kuruluyormuş gibi başkent olarak ele alınmasıyla oluşmuş ve yepyeni bir kent olarak gelişmiştir. Ankara hakkında çok farklı bakış açılarıyla, çok farklı konularda çok şey söylenebilir. Nitekim Ankara; Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren marşlarda, romanlarda, şiirlerde, söylevlerde, radyo ve Tv programlarında defalarca farklı yönleriyle ele alınmıştır. Bu yazıda bu seçkin yönler alt başlıklar altında özetlenmiştir.
Ulusal Bağımsızlık Hareketlerinin, İlklerin ve Çağdaşlaşmanın Sembolü ve Öncüsü: Ankara
Kanımca, Ankara’nın en önemli ve ayrıcalıklı özelliklerinden birisi; Ulusal Bağımsızlık Hareketlerin ve Çağdaşlaşma Sürecinin öncüsü ve simgesi olmasıdır. Mazlum ülkeler tarafından oluşturulan ve örnek alınan ilk başkenttir Ankara. Üçüncü Dünya Ülkeleri Coğrafyasında çağdaş tasarım ilke ve ölçütleriyle kurulmuş ilk başkenttir. Ayrıca, İslam ülkeleri arasında da İslamabad/Pakistan’a öncülük etmiştir.
Anıtsal Yapıları ile Ankara
Kuruluş yıllarında Ankara muhtemelen Dünya’nın en mütevazı Meclis Binasına sahiptir. Bu Gazi Meclis Cumhuriyet sevdalılarının gönlünde özel bir yer tutar. Sonraki yıllarda, ölçek değişmiş anıtsal yapılar da ortaya çıkmıştır. Örneğin; Anıtkabir adı üzerinde bir anıtsal yapıdır ve Türk ulusunun Atasına vefa borcu ve saygısının nişanesidir. Bir diğer anıtsal yapı, Üçüncü Meclis Binasıdır. İlk Meclisin tam aksine ihtişamın sembolüdür. Anıtsal yapılar ve mimari tarz zamanla değişmiştir. Erken Cumhuriyet Dönemi yapıları, Etnoğrafya Müzesi, Kültür Bakanlığı Binası ve benzer diğerleri; Osmanlı, Doğu hatta Hint Mimarisinden izler taşımaktadır. Bu tarz giderek değişmiş, 1940’larda Alman Üslubuna, 1960’larda ise daha yerli bir anıtsal mimari anlayışına evrilmiştir. Örneğin; Orta Doğu Teknik Üniversitesi yerleşkesi ve yapıları ile Türk Tarih Kurumu bu anlayışı yansıtır.
Çağdaş Kentsel Kullanım ve Donatımlara Öncülük
Ankara’nın en önemli misyonlarından birisi Ankara’nın, planlamayı, buna göre oluşan arazi kullanımını ve yapısal donatıları, çevresine örnek oluşturacak biçimde gerçekleştirmesidir.
Başkentin Mekansal Oluşumu ve Kent Planlaması
Ankara’nın mekânsal planlaması neredeyse başkentliği ile aynı yaştadır. İlk planlar, Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra elde edilmiştir. Bunlar; 1925 Lörcher Planı ve 1929 Jansen Planlarıdır ve Cumhuriyetinin kurucularının engin ileri görüşlülüğünü kanıtlamaktadır. 1950’lerden sonra hızlanan kentleşme hızı ve Ankara’nın kırsal kesimden nüfus alması ve ilk gecekondu nüvelerinin ortaya çıkmasıyla Plana olan talep artmıştır. Nitekim Jansen Planının temel ilkelerine esas alarak hazırlanan Yücel ve Ubaydin Planı ile özellikle Yenişehir kesiminde gereksinmeler karşılanmaya çalışmıştır.
Ancak kentleşme hızının ve kentsel nüfusun artmasından sonra yapılan köklü planlama çalışmaları 1969 da kurulan Ankara Metropoliten Alanı Nazım Plan Bürosu (AMANPB) eliyle yapılan çalışmalardır.
Bu çalışmalarda, O yıllardaki yoğun hava kirliliğinin de etkisiyle gelişmelerin Ankara batısında, geleneksel yerleşme çanağının dışında elde edilmesi öngörüsü belirleyicidir. Plan bunu sağlamak için; gelişme alanlarının kamu eline geçmesini bir planlama aracı olarak belirlemiştir. Nitekim Batıkent ve Eryaman gibi kentsel parçalar büyük ölçüde kamuya ait arazilerde gerçekleşmiştir. Ancak sonraki yıllarda gelişmenin kamu topraklarında sağlanması ve Ankara’nın Batıya yönelme politikaları terk edilmiş, tam tersine 2000’li yıllarda veciz (!) bir ifadeyle Ankara parsel parsel satılmıştır.
AMANPB çalışmalarında geniş alanları kapsayan planlama ve tipolojik olarak da kapsamlı planlama anlayış benimsenmiştir. Ancak, bu çalışmalar; çok uzun süren ve yılları alan planlama süreçlerinden oluşmuştur. Bu gecikmeler ciddi olarak eleştirilmiştir.
Sonraki yıllarda planlamanın ana aktörü Ankara Büyükşehir Belediyesi olmuştur 2000’li yıllarda kamu ağırlıklı arazi edinme politikalarından vazgeçilmiştir. Bu dönem plansızlığın egemen kılındığı yıllardan oluşmaktadır. Plan değişikliği ve ek planlardan oluşan bir anlayış benimsenmiştir. 2000’li yıllarda kapsamlı planlama anlayışı terk edilmiş, yerel yönetim düzeyinde üst ölçekli planlamadan tamamen vazgeçilmiştir.
Bu güncel gereksinme halinde yapılan ad hoc planlamanın mekansal yapıya etkileri, çok yoğun yapılanma olarak yansımış, 2000’li yıllarda Ankara geleneksel gecekonduları giderek azalmıştır. Mamak, Dikmen, İncirli, Keçiören gibi eski gecekondu bölgeleri yüksek yapılardan oluşan kentsel kesimlere evrilmiştir. Ancak hisseli tapuyla gelişen Karşıyaka Demetevler gibi yerlerde bu gelişme sağlanamamıştır.
Dönüşüm Gecekondu Önleme Yasalarıyla değil, dönüşüm planları ve özel kesimin dinamizmi ile sağlamıştır. Fazladan verilen imar hakları ile eski gecekondular çok katlı apartmanlardan oluşan formel konut alanlarına dönüşmüştür. Ancak bu dönemde, kentsel rantlar zirve yapmıştır. Kısaca, Ankara Planları zamanla; yaklaşım, içerik ve kapsadığı alan olarak çok farklılaşmıştır.
Vurgulamak gerekirse; 1930’lara kadar yapılan planlar, batılı mimarların kendi dünyalarında kurguladıkları ve bağımsızlığını yeni kazanan ulusalcı ve devrimci yeni bir devletin başkenti için hazırladıkları planlardır. Planlarda, o yıllarda hemen hemen kentsel donatısı olmayan Ankara’ya donatı ve kullanım önermişlerdir.
Lörcher ve Jansen Planlarında; işçi mahalleleri, Ankara’nın hiç alışık olmadığı sanayi alanları, tayyare meydanı, resmi kurumlar ve elçilikler için alanlar, batılı meydanlar ve parklar öngörülmektedir. Yine de bir İslam ülkesi için geçerli mimari motifler özellikle yapılarda görülmektedir. Ayrıntılar; yapı bazında şematik gösterimlere kadar inmektedir. Her iki planda da gelişim yönü güney ve güneybatıdır.
1950’lere dek Ankara görece durağan bir dönem yaşamış, gelişmeler mevcut planlara göre yönlendirilmiş, belki plana gereksinme bile duyulmamıştır. Çünkü Ankara’ya özel bir yasayla kurulan Ankara “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti” kanalıyla gelişmeler kontrol altında tutulmuştur.
1950’lerden sonra hızlanan kentleşme hızı ve Ankara’nın kırsal kesimden nüfus alması ve ilk gecekondu nüvelerinin ortaya çıkmasıyla Plana olan talep artmıştır. Yeni kurulan AMANPB planlama aktörü ve böylece planlar Merkezi Hükümet tarafından yapılır olmuştur.
Kuramsal olarak; AMANPB planlama yaklaşımı kapsamlıdır (comprehensive). Plan hemen her konuda kararlar üretmiştir. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak plan çalışmaları uzun yıllar almış, Ankara gibi hızla gelişen bir metropolde bu gecikme ciddi eleştiriler almıştır. Ancak, Plan öngörüsü olan kamu elinde arazi stoku edinilmesi ve batıya doğru gelişme planın kazanımları arasındadır.
İlerleyen yıllarda, planlama yaklaşımı değişmiştir. Her şeyden önce, daha stratejik yaklaşımlar sergilenmiştir. Ankara özelinde de üst ölçekli ve stratejik planlama Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından değil, Ankara Kalkınma Ajansı tarafından gerçekleştirilmektedir.
2000’li yıllarda alt ölçekli imar planı niteliğindeki çalışmalar sürdürülmüş, özellikle plan tadilatları ve ilave imar planları ön plana çıkmıştır. Bunlar, daha çok spekülatif amaçlarla yapılan ve pek çoğu meslek odaları tarafından yargıya taşınan yapı adası ve parsel bazındaki değişikliklerdir.
*Yazının devamı Perşembe günü yayınlanacaktır.