Ortak Akıl Politika Geliştirme

Yaratıcılıkta ve Teknolojik Buluşlarda ABD ÇİN’in Gerisine mi Düşüyor? (2) – Sönmez Çetinkaya

ABD kaynaklı yayınlardan derlenen bu kısa yazı dizisinin 1.bölümünü, Çin’in 5G altyapısını dünyaya satmaya başlarken, paralel olarak da sentetik biyoloji, gıda üretimi, mikro-elektronik, hızlı çipler üretiminde de ön almaya başladığına değinerek bitirmiştik. Oradan devam edelim.

Bu gerçekliği fark eden ABD yönetimi teknolojideki liderliğini korumak için ARGE çalışmalarını arttırma yanında, soğuk savaşın başlarında olduğu gibi, ülkeye daha çok yetenekli genç insanı çekmek için vize kolaylıkları sağlama ve diğer ülkeler ile yeni ortaklıklar kurma yoluna başvurdu.

Ancak bu süreçte de, hangi teknolojilere ağırlık verilmesi gerektiği konusunda ABD’nin derin hataları oldu. Çünkü ulusal güvenlik algısı yeni bir boyuta kayarken, bambaşka bir yöne doğru ilerleyen uluslararası güç mücadelesini yeterli düzeyde algılayamayan ABD yönetimi, bu değişime ayak uyduramadı.

Özel sektör de, ülke güvenliği için ihtiyaç duyulan yeni teknolojileri yeterli düzeyde karşılayamaz hale geldi.

Durum böyle olunca, ABD yönetiminin teknolojiye olan desteğini daha geniş bir spektruma yayması kaçınılmaz oldu.

Yani sadece hipersonik uçuşlar, kuvantum bilgisayarlar ve yapay zeka alanlarında değil; eşzamanlı olarak mikro-elektronik, biyoteknoloji vb sivil alanlarda da teknolojik gelişmelere (innovasyon) yoğunlaşılması gerektiği anlaşıldı.

Ancak küreselleşme ABD hükümeti ile başta yeni yüksek teknoloji şirketleri olmak üzere diğer şirketler arasında ciddi bir uyumsuzluk kendini göstermeye başladı.

Diğer yandan yüksek teknoloji şirketlerinden bazıları, diğer ülkelerdeki satış stratejilerini yeniden gözden geçirme zorunluluğu ile karşı karşıya kaldılar. Örnek vermek gerekirse; ürettiği mobil telefon cihazlarının markasını güçlendirmek ve satışını arttırmak için Apple, ABD Soruşturma Bürosu-FBI’ın, i-phone cihazlarına erişimine engel oldu.

Böylece yeni buluşların ABD ulusal güvenlik stratejisine zarar verecek aşamaya gelmesi, bir başka büyük sorunun kaynağı haline dönüştü. Çünkü, yüksek teknoloji artık eski algılamanın ötesinde, sadece askeri kullanım için değil, uluslararası sivil kullanım için de vazgeçilmez bir gereksinmeydi. Bu durum ABD için mikro-elektronik tedarik zinciri ve telekomünikasyon ağları açısından yeni zafiyetlerin ortaya çıkması demekti.

Eğer dünya yirmi yıl öncesindeki gibi tek kutuplu olsaydı, ABD’nin buluşlar (innovasyon) açısından bu göreli zafiyeti pek bir sorun oluşturmazdı. Ancak jeopolitik olarak artık ciddi bir rakibin ortaya çıktığı dönemdeyiz.

Çünkü son yirmi yılda ister teknolojik hırsızlık, ister taklit denilsin, başardığı yeniliklerle (innovasyon) öncü hale gelmeye aday bir ülke olan Çin olgusu var. Bu gerçekliğin arka planında görülen ana unsur, Çin’in küresel teknoloji ARGE harcamalarında 2000’lerin başında % 5 dolayındaki payını % 25 dolayına yükseltmeyi başarmış olmasıdır. Böyle giderse 2025 yılında Çin’in söz konusu küresel harcamalardaki payının ABD’ninkini geçmesi beklenmektedir.

Bu konuda Çin’in ana stratejisinin, özel sektör ve devlet savunma kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirerek, “askeri-sivil bütünleşmeyi” tercih etmesi olduğu anlaşılıyor. Bu çerçevede özel sektöre destek araçları arasında, hibeler, veri paylaşımı, hükümet destekli krediler ve eğitim programları sayılabilir.

Buluşçuluğu (innovasyon) desteklemek için yeni yerleşim yerleri oluşturan Çin hükümeti, yaratıcı/buluşçu (creative innovation)  amaca dönük araştırma faaliyetleri yürütecek şirketlere yeni kent alanlarında arazi, arsa tahsisini de büyük stratejisinin önemli destek unsurlarından biri haline getirdiğini hemen hatırlatalım.

The Wall Street Journal gazetesinin bildirdiğine göre, Çin hükümetinin vergi indirimleri, hibeler, krediler ve tahsis edilen arazi bedelindeki indirim dahil Huawei’ye şimdiye kadar verdiği destek toplamı 75 milyar $’ın üzerindedir. Ayrıca Yol Kuşak Projesi çerçevesinde proje ile ilgili ülkelere açtığı büyük miktardaki cömert kredilerden Huawei’nin yararlandırıldığını da yukarıdaki toplam rakama eklemek gerekir.

Yapay Zeka alanında da Çinli araştırmacılar tarafından yayınlanan bilimsel makalelerin şimdiden ABD’li araştırmacılarınkinden daha fazla olduğu bir gerçektir. Söz konusu başarının bir nedeni bu alanda çalışan araştırmacılara verilen büyük destekler ise, diğeri de sahip olunan veri hacminin inanılmaz boyutlarda oluşudur.

Bu verilerin ana kaynakları arasında ise; Çin’in büyük desteklerle dünya piyasasına çıkardığı e-ticaret şirketi AliBaba; Whatsapp benzeri WeChat’ı geliştiren Tencent; arama motoru olarak başlayıp, şimdilerde online pazarlama yapan Baidu; tüketici dron pazarının hakimi DJI; yüz tanıma teknolojisinin sahibi olup, şu anda dünyanın en değerli Yapay Zeka şirketi olan SenseTime gibi dev şirketler sayılabilir.

Çin yasalarına göre bu özel şirketlerin hepsi ulusal/uluslararası istihbarat için ellerindeki verilerin tamamını devlet ile paylaşarak işbirliği yapmak zorundadırlar.

Paylaşılmak zorunda olunan bu verilerin çoğunun diğer ülke yurttaşları yanında o ülkelerde yaşayan Çinlileri de kapsaması gerekmektedir.

Yukarıda sayılan Çin şirketleri, yabancıların finans güçleri, lokasyonları, onların arama motorlarında en çok neleri aradıkları vb birçok konuda topladıkları bilgileri bir araya getiren küresel bir web sistemi oluşturmayı sürdürmektedirler.

Örnek vermek gerekirse; bir Çin “uygulaması/app” aracılığı ile ödeme yapan herhangi bir kişi veya kurumun kişisel dahil olmak üzere bütün bilgileri Shangai’a yönlendirilmekte ve orada Çin’in yabancılar hakkında oluşturduğu bir veri hazinesine eklenmektedir.

Çin’in bu veri avcılığının, DNA gibi en mahrem kişisel bilgilere kadar uzanması tamamen etik dışıdır.

Ancak günümüzde ne yazık ki, bu sadece Çin’e has bir etik dışı bir uygulama olmayıp, bu teknolojiye sahip her ülkenin uyguladığı bir pratik olarak “zamanın ruhu”nu yansıtması açısından dikkat çekicidir.

Nitekim Covid-19’un küresel salgın haline gelmesinden bu yana, Çin hükümetince fonlanan genom dizileme şirketi BGI , bazı dış ülkelerde, o ülkelerin  hükümetlerine virüs testleri ile yardımcı olma gerekçesiyle 50 adet laboratuvar kurmaya başladı.

Çin’in bu laboratuvarları kurmasında evrensel hukuk açısından bir sorun olmasa da, azınlık Tibet’i ve Uygurları  izlemek amacıyla onların DNA verilerini zorla  toplaması gibi etik dışı bir uygulamasına da tanık olundu.

(Devam edecek)

Kaynak: www.yurtseverlik.com

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...