1921 Anayasası, değişen ve gelişen ihtiyaçları karşılamaya yetmeyince, anayasanın esas prensiplerine sadık kalmak şartıyla, 20 Nisan 1924 tarihinde, 491 saylı kanunla ikinci bir anayasa kabul edildi. Bu anayasada ‘’Devletin dini, İslam dinidir’’ maddesi 10 Nisan 1928’deki değişiklikle kaldırıldı ve laiklik ilkesi 1937’de anayasaya girdi.
5 Şubat 1937 tarihinde Anayasa’da yapılan değişiklikle devletin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi laik ve inkılapçı olduğu kabul edilerek devletin laikleştirilmesi sağlanmıştır.
Laiklik ister Müslüman, ister Hristiyan, ister Musevi hangi inançtan olursa olsun kısaca inanma ya da inanmama özgürlüğüdür. Yani devletin bütün inançlara veya inançsızlığa eşit mesafede yaklaşımıdır.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa kemal Atatürk’ün laiklik ile ilgili sözleri dikkate değerdir .‘’Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir.Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne birdin, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.’’
Laiklik ilkesinin göz ardı edildiği, yok sayıldığı, toplum inanç değerlerine göre şekillendirildiği, politikaya alet edildiği çok açık ortada iken, laiklik tehlikede değildir denilemez.
Laiklik ilkesinin anayasaya girişinin 86. Yılı kutlu olsun.
ORTAK AKIL POLİTİKA GELİŞTİRME DERNEĞİ