Ortak Akıl Politika Geliştirme

Doğalgaz Bilmecesi – Sönmez Çetinkaya

Ekim ayının başından itibaren  hızla artan doğal gaz ve ham petrol fiyatları, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere ithalatçı ülkelerde bir hayli panik oluşturdu. Bu ülkelerin bazılarında, kışa girmek üzere olunan şu günlerde, soğukta kalma olasılığı insanlarda ciddi kaygılar yarattı.

Çünkü, Avrupa ülkelerinde gaz ve elektrik fiyatları, ABD’de hem gaz, hem de petrol fiyatları, Çin’de de kömür fiyatları bir anda şaşırtıcı bir şekilde arttı.

Günümüzde, elbette konunun uzmanları için değil ama bizim gibi tüketiciler için adeta “bilmece”ye dönüşen sorunu anlamak için, gelin 2019  sonlarından itibaren petrol ve doğalgaz piyasasında neler yaşandığına bakalım.

 

Kısaca hatırlayalım!

2019’un sonlarında Çin’de nedeni “bilinmeyen” ani ölümler ortaya çıkmaya başladığında, ülke yönetimi, birkaç ay boyunca bunu dünya kamuoyundan sakladı. Ölümlerin diğer Asya ülkelerinde de artması üzerine, nihayet 7 Ocak 2020’de ülkenin Hubei eyaletinde yeni bir virüsün belirlendiğini açıklamak zorunda kaldı.

Çok geçmeden ocak ayının sonunda virüsün adı kondu: COVİD-19 !

Bu arada söz konusu virüs Asya ülkelerinin ötesinde, şubat ayında İtalya’dan başlamak üzere bütün Avrupa ve ABD’ye yayıldı. Bunun üzerine Dünya Sağlık Örgütü küresel çapta acil durum ilan ederek pandemiyi duyurdu.

ABD de, Dünya Sağlık Örgütü kararı doğrultusunda 3 Mart’ta ulusal acil durum deklerasyonu yayınladı ve ardından ülke çapında kısıtlamalar (lockdowns)  peş peşe geldi. İnsanlar evlerine kapanmaya zorlanınca, doğal olarak gıda dışındaki birçok piyasada tüketimin azalmasına bağlı olarak talepler düştü.

Bu durumdan payını alan sektörlerin başında  enerji sektörü geldi. Piyasanın en büyük alıcı ülkelerinden Çin’de petrol tüketimi, %20 oranına tekabül eden 3 milyon varil düştü. Fiyatlar da hemen hemen aynı oranda geriledi.

Ancak ilginç olan, ham petrol ve rafineri ürünleri talebindeki görülmemiş düşüşünün, bu ürünlerin  dünyadaki arzının (supply) bir hayli yüksek olduğu döneme denk gelmiş olmasıydı. Nitekim bu yüzden söz konusu ürünlerin fiyatları (piyasanın  sözcükleriyle)  adeta çakıldı. Örnek vermek gerekirse, petrol piyasasında en önemli göstergelerden biri olan Brent Petrol’ün varili, çok kısa süreliğine de olsa 20 $’lara indi.

Hatta bazı üretici ülkeler stoklarının şişmesi nedeniyle, bırakın ürünlerini para karşılığı satmayı, üste para vererek diğer ülkelere verip stoklama külfetinden kurtulma yoluna gittiler. Kısa bir süre sonra, fiyatlar 30-40 $’lar düzeyinde dengelendi.

Bu durumdan en çok etkilenen ülkeler, doğal olarak en büyük üreticiler olan OPEC ülkeleri ve  Rusya oldu. Nitekim, ABD’den sonra en büyük petrol üreticisi ve aynı zamanda OPEC’in lider ülkesi Suudi Arabistan, üye ülkeleri ve  Rusya’yı acil olarak bir araya gelmek için davet etti.

 

 

MART 2020 / OPEC + RUSYA TOPLANTISI

Viyana’da yapılan toplantıda, OPEC ülkeleri üretimi kısma kararı alırken, Rusya, Sibirya’dan gelen gazı taşıyan hat ve pompaları kışın ortasında durdurmanın oluşturacağı ciddi  teknik sorunlar nedeniyle üretimi sürdürmek zorunda olduğunu ileri sürerek, bu karara katılmadı.

Fiyatlar inanılmaz boyutlarda düşünce, ABD bir süredir yüksek maliyetle ürettiği kayaç gazı “shale gas” üretimini azaltmak zorunda kaldı. Bu arada Rusya kısmadığı üretim ile, zararına satışlarla da olsa pazar payını yükseltme fırsatını yakaladı.

Uluslararası Enerji Ajansı, bütün dünyada günlük 90 milyon varil dolayındaki üretimin 30 milyon varil azaldığını duyurdu. ABD’de stoklar iyice şişti. Yukarıda değinildiği gibi 2020 mart/nisan aylarında üretici fiyatları %60’ın üzerinde düştü.

Bütün bu olumsuzluklara karşın Rusya üzerindeki baskılar sonuç vermeyince, mart ayında üretimlerini kısan OPEC ülkeleri de kararlarından vazgeçip tekrar üretimlerini arttırdılar. Ancak hava sıcaklıklarının biraz yükseldiği nisan ayında, vanaları kapatmanın oluşturacağı teknik sorunların ortadan kalkması nedeniyle, bu defa Rusya’nın talebiyle bir araya gelen OPEC ülkeleri, üretimlerini haziran ayı sonuna kadar günde toplam 10 milyon varil azaltma kararı aldılar.

ABD ve Kanada da üretimlerini  3 milyon varil azaltma yoluna gittiler.

Ardından mayıs ayının sonuna doğru stoklar erimeye başlayıp, talep, arzı geçince fiyatlar %35 dolayında arttı. Sonuçta 2020 temmuz ayından itibaren OPEC+Rusya kesintileri azalttı, ABD+Kanada da giderek eski üretim düzeylerine döndü ve piyasalar göreli olarak dengelendi.

 

Avrupa Enerji Güvenliği – Kuzey Akım Boru Hattı

Hatırlanacağı üzere, 2011/12 yıllarına kadar Rus Gazı, Avrupa’ya büyük ölçüde Ukrayna’dan geçen boru hatları ile taşınmaktaydı. O yıllarda, Ukrayna hattına ek olarak, Kuzey Akımı (ikincisinin inşası da bu günlerde bittiği için) adı verilen ilk boru hattı ile Almanya’ya gaz sevkiyatı başlatıldı ve taşınan gaz hacmi, 2018 yılında biten ikinci boru ile 57 milyar metreküp dolayına ulaştı. Öyle ki, öncesinde Çekoslavakya üzerinden geçen Ukrayna hattından gaz alan Almanya, artık Kuzey hattından gelen gazın bir kısmını  Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’ya satmaya başladı. Bu durum Orta Avrupa ülkeleri için müthiş bir değişimdi. Çünkü artık, gazı verirken siyasi baskı da yapan Rus Gazprom’dan kurtulmuşlardı.

Almanya, Kuzey Akımı’na ek olarak Polonya üzerinden 5.4 milyar metreküp Rus Gazı da alınca, neredeyse Avrupa’nın doğal gaz dağıtım merkezi (hub) haline geldi. Almanya’nın böyle bir olanağı elde etmesinde 2005 yılına kadar ülkesinin başbakanlığını yapan SPD’li Gerhard Schröder’in çok önemli rolü oldu. Çünkü Schröder, başbakanlığı bırakmasından bir ay sonra  Kuzey Akımı Boru Hattı’nı yöneten şirketin yönetim kurulu başkanı olmuştu.

Schröder’in bu kararı, 2005 kasım ayında yapılan seçim sonuçları çerçevesinde CDU/SPD arasında Merkel’in kurduğu ilk büyük koalisyonun CDU kanadında etik açıdan yapılan eleştirilerle hükümeti bir hayli sarstı.  Ancak, Merkel’in dirayeti ve  SPD’nin Schröder’e sahip çıkması ile süreç krize varmadan atlatıldı.

 

Kuzey Akım Boru Hattı (Nordstream-2)

 2017 yılı nisan ayında, Rusya”dan Almanya’ya gaz taşıyacak Nordstream-2 boru hattının finansmanı ile ilgili anlaşma, Gazprom ile Fransız Engie, Avusturya’lı OMV, Hollanda’lı Shell, Fin Uniper, Alman Wintershall arasında imzalandı.

Gazprom dışındaki  Avrupalı beş firma, 10 milyar € tutarındaki tahmini yatırım maliyetinin yarısının finansmanını sağlayacaklarını taahhüt ettiler. Alman hükümetinin de 31 Ocak 2018’de verdiği izin ile, Kuzey Akım-1’in borularına paralel olarak inşa edilecek hattın, ilk denizaltı boru döşemesine 2018 yılı mayıs ayında başlandı. İki ayrı boru hattı ile toplam 55 milyar metreküp gaz taşıması beklenen boru hattının inşaatının 2019 sonunda bitirilmesi öngörüldü.

İnşa sürecinde, Trump ABD’sinin ambargo tehditleri, Danimarka’nın bazı itirazları ve gazı satan firma ile boru hattı sahibi firmanın aynı olmaması gerektiği gibi sorunlar nedeniyle inşaat iki yıllık gecikmeyle bu yılın eylül  ayında tamamlanabildi. Gazprom, boru hattının Rus toprakları üzerindeki kesiminde deneme çalışmalarına başladığını ve 1 ekim itibariyle boru hattına gaz basmaya hazır olacağını bildirdi.

Projenin tamamlanması, süreç boyunca, ABD’nin önceki başkanı Trump’ın önerdiği LNG (Sıvılaştırılmış Doğal Gaz) teklifleri ve ambargo tehditleri karşısında hep dik duran Şansölye Merkel sayesinde mümkün olabildi.

Nitekim, Biden’ın göreve başlamasının ardından, kendisini ziyaret eden Merkel’in talebi üzerine, Trump’ın Kuzey Akım-2 üzerine koyduğu yaptırımlar geri çekildi. Ancak yayımlanan ortak bildiride, Rusya’nın enerji silahını Ukrayna’ya karşı kullanması halinde, Almanya’nın hem ulusal, hem AB düzeyinde caydırıcı önlemleri alacağı kayda geçirildi.

Ancak hattın işletmeye açılabilmesinin önündeki, siyasi, teknik ve bürokratik engeller günümüze değin henüz aşılabilmiş değil. Bu projeye baştan beri siyasi kaygılarla karşı çıkanlar arasında olan Polonya’nın başbakanı Mateusz Morawiecki’nin geçen ay Merkel ile buluşmasında, Avrupa’ya gelen gazın bir bölümünün Ukrayna’dan geçen eski boru hattından akmasının kararlaştırılmış olmasına karşın, bu ülke yönetiminin bazı bürokratik engellemeleri sona ermiş görünmüyor.

Diğer yandan Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy, ülkesinin bu projenin başlangıcından bu yana verdikleri mücadeleyi, gazın akmaya başlamasından sonra da vermeye devam edeceklerini tekrarladı.

Ancak söz konusu boru hattının işletmeye alınabilmesi için, hala aşılması gereken bazı engeller bulunuyor. Bunların en önemlisi hattın güvenliği konusunda, Almanya’nın Ekonomi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı enerji regülatörü BNetzA’nın vereceği uygunluk raporunun gecikmesi geliyor. Kuzey Akım-2 yönetimi bu rapor için geçen temmuz ayında başvurusunu yapmıştı. Normal koşullarda başvurudan itibaren yaklaşık on ay süren işlemlerin aradan geçen üç ay sonunda gaz tedarikinde sorun çıkması, işlerin çabuklaşmasına neden olabilir mi?

Uzmanlar bu soruya, “fiyat artışlarından öte, kışa girerken ülkede stokların azalması provizyonel bir sertifika verilmesini gündeme getirebilir” şeklinde yanıt veriyorlar. Ancak aynı çevreler, Alman regülatörün bu işlemi yaparken, AB mahkemesinin “Alman ulusal enerji yasalarının, AB kurallarıyla uyumlu olmadığına” dair kararı karşısında nasıl bir tavır takınacağının da belirsiz olduğunu da ekliyorlar.

 

Ruslar ne diyor?

Geçen çarşamba günü basınla bir araya gelen Rusya Cumhurbaşkanı Putin, Avrupa’da doğal gaz tedariğinde ortaya çıkan sorunlar ve fiyatların aşırı yükselmesi konusunda sorulan bir soruya verdiği yanıtta, “Avrupa’nın uzun dönemli kontratlar yerine spot piyasayı tercih etmesi büyük bir hataydı. Kendilerini bu konuda defalarca uyardık, şimdi bunun bedeli ile karşı karşıya kaldılar. Gazprom olarak biz 25 yıldır Avrupa spot piyasasına direniyoruz.”

Başta ABD olmak üzere batının çok eleştirdiği, Rusya’nın siyasi nedenlerle  Ukrayna’dan sevkiyatı durdurma konusuna da açıklık getiren Putin sözlerini şöyle sürdürdü: “Rusya, güvenilir gaz tedarikçisi olduğunu, gerek Kuzey Akım Boru Hattı, gerekse Ukrayna üzerinden yapmayı sürdürdüğü sevkiyatlarla gösterdi.”

Avrupa’nın yenilenebilir enerji konusundaki ısrarını “histeri” olarak nitelendiren Putin, bu yöntemle elde edilecek enerjinin Avrupa’nın ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalacağını ileri sürerek, bugün olduğu gibi gelecekte de, eski ve yeni Kuzey Akım Boru Hatlarının Avrupa enerji güvenliği için vazgeçilmez olduğunun anlaşılacağını umduğunu, sözlerine ekledi.

Diğer yandan, Rusya Başbakan Yardımcısı Alexander Novak da, Kuzey Akım-2’nin bir an önce işletmeye alınması ile başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin çoğunda paniğin azalacağını ve fiyatların giderek normale döneceğini ifade etti.

 

Peki Amerikalılar ve İngilizler ne diyor?

Onların en büyük kaygısı, artan gaz fiyatları ile Rus ekonomisinin güçlenerek, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere perifer ülkelerde etkisini arttıracak olması. Diğer yandan, özellikle petrol fiyatlarındaki artışın, dünya piyasalarına büyük ölçüde hakim olan kendi şirketlerinin de işine geldiği pek önemsenmiyor gibi görünüyor.

Almanya’nın, dolayısıyla AB’nin Rusya ile ilişkilerinden hoşlanmayanların temsilcilerinden  Bluebay Varlık Yönetim Şirketi’nin, yükselen piyasalar kıdemli bağımsız stratejisti Timothy Ash; “son gelişmelerle, enerji açısından Avrupa’nın, artık Rusya’nın tam  tutsağı haline geldiğini ve bu durumun “inanılmaz” olduğunu söylüyor. Yetinmiyor! “Britanya dahil AB’nin, Rusya’nın bu şantajına boyun eğmeyerek hızla karşı çıkmasını” öneriyor.

Oxford Enerji Enstitüsü’nden kıdemli araştırmacı Mike Fullwood da, Rusya’nın bundan böyle gaz sevkiyatını, ihtiyaç duyduğu her aşamada politize etme olanağına kavuştuğunu vurguluyor. Bazı gözlemciler daha da ileri gidip, sürecin ABD ile Rusya arasında bir vekalet (proxy) savaşına dönüşeceğini iddia ederek, Avrupa’nın enerji tedarik kaynaklarını hızla çeşitlendirmesinin kaçınılmaz olduğuna işaret ediyorlar.

 

SONUÇ :

Petrol ve gaz piyasalarında son iki yıllık gelişmeler, küresel ekonominin sistemik risklere (pandemi, iklim değişikliği vb) karşı ne denli duyarlı olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.

Nitekim, yüzyılın başlarından itibaren, iklim değişikliğinin küresel kriz haline dönüştüğünün iyice anlaşılmaya başlaması, enerji üretiminde dönüşüm zorunluluğunu gündeme getirdi.

Dünyanın önde gelen strateji danışmanlık firması McKinsey Consulting’in geçen mart ayı raporuna göre, 2020 yılının ilk çeyreğinde, Kuzey Amerika ve Avrupa’nın petrol ve gaz şirketlerinin varlıkları, toplam pazar değerlerinin %10’una tekabül eden 145 milyar $ dolayında azaldı.

Diğer yandan, iklim krizine karşı önlemler almak üzere, en çok sera gazına neden olan yatırımcıların öncülüğünde 2017 Aralık ayında gönüllülük bazında İklim Eylemi+100 (Climate Action+100) girişimi oluşturuldu. Söz  konusu raporun yayınlandığı tarihe kadar, toplam piyasa değerleri 50 trilyon $’ın üzerinde olan 500 yatırımcı daha bu girişime katıldı.

Bu girişime devlet desteğinin en ciddi ilk örneğini de Danimarka ortaya koydu. Aldığı yeni kararla, petrol ve gaz üretiminin 2050 yılında sona erdirilmesi amacıyla Kuzey Denizi aramaları için verdiği lisansların tamamını iptal etti.

Bu koşullar altında, petrol ve gaz üreticisi firmaların da artık bu dinamikleri anlayarak, yeni pozisyonlarını belirlemeleri bekleniyor.

Nitekim, bazı petrol ve gaz üreticisi firmaların karşılaştıkları ekonomik güçlüklere rağmen “sıfır emisyon” hedefli, “karbonsuzlaştırma” projelerini hızlandırarak sürdürdükleri görülüyor.

Bu girişimin en tipik örneklerinden biri, dünyanın en büyük petrol şirketlerinden ABD’nin Occidental Petroleum şirketi ile  Kanada’lı Carbon Engineering şirketinin, yılda 500 bin ton karbondioksidi yakalayıp toprağa gömmek üzere kurmaya başladıkları tesis olduğu anlaşılıyor.

Bu kapsamda bir diğer ilginç  girişimin ise, Çin Ulusal Açık Deniz (Offshore) Petrol Şirketi’nin (CNOOC), Shell Petrol Şirketi’nden “carbon neutral (sıvılaştırılmış gaz)LNG” almak üzere yaptığı anlaşma olduğunu belirtmek gerekir.

Geçen aralık ayında, bu çerçevede bir diğer ilginç gelişmeyi de, ABD’nin ExxonMobil şirketi duyurdu. Bu duyuruda, şirketin önümüzdeki beş yıl içinde, sera gazlarını 2016’daki oranlar üzerinden %20 düşürme kararı yanında, düşük emisyon teknolojileri üzerindeki çalışmalarının hızlandığı bilgisi yer aldı.

Bu ve benzeri göstergeler, küresel iklim krizinin, sonuçta en çok sera gazı salanlar tarafından bile anlaşılmış olmasının, sevindirici olduğunu söylemek mümkündür. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasında, küresel Green Peace sivil toplum örgütünün ürettiği “karbon ayak izi” sloganının küresel çerçevede benimsenmesin de önemli rolü olduğunu not edelim.

Son petrol-gaz krizinin nedenlerine, bu değerlendirmeler çerçevesinde bakıldığında, ortaya çıkan en yakın ihtimal, Rusya’nın sahip olduğu doğal kaynakların Putin tarafından silah haline getirildiği spekülasyonudur. Aslında, her ne kadar Putin’in muhteris, otokrat kişiliğinin rolü olsa da, günümüzde nükleer enerji ve silah dışındaki, küresel yüksek teknolojide bir hayli geri kalan Rusya’nın, çok kutuplu hale gelen yeni dünyada yerini korumasının başka bir yolu da yoktur.

Paris İklim Anlaşması’na bazı rezervasyonlarla da olsa katılan Putin, başta Almanya gibi gelişmiş batı ülkelerinde olmak üzere, yenilenebilir enerji üretiminin artmakta olmasının, pek uzak olmayan gelecekte, petrol ve gazın önemini azalacağının farkındadır. O yüzden, pandeminin ilk döneminde düşen fiyatlar nedeniyle yaşadığı sorunları, gelecekte benzer sistemik sorunlar karşısında yaşamamak için müşterilerini uzun dönemli anlaşmalara zorlamaya çalışmaktadır.

 

Kaynak:www.yurtseverlik.com

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...