Bugün 23 Nisan. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103. Açılış yıldönümünü değişik buruk duygular içinde kutlamaktayız.
Çünkü son yılların 23 Nisan Bayramları kanımca özünü, esasını ve tarihsel değerini çok büyük ölçüde yitirmiş, içi boş bayramlar olarak şeklen kutlanmıştır.
Ne demek istiyorum?
Bakınız! Atatürk, “Büyük Millet Meclisi’ni Millet ve devlet işlerinin Kabesi, Milli egemenliğin belirdiği bir yer olarak görmüştür.” Bu itibarla Büyük Millet Meclisi açıldığında, Atatürk’ün önerisiyle aşağıdaki karar alınmıştır:
“Meclis’te beliren milli iradeyi, gerçekten vatan alın yazısına hakim kılmak esas ilkedir. Büyük Millet Meclisinin üstünde bir kuvvet mevcut değildir.
Bu kararın ilk çıkış noktası, 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Tamimidir.
“Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
“Bu mesaj, takiben toplanan Erzurum (23 Tem./7 Ağust. 1919) ve Sıvas (4/9 Eylül 1919) Kongrelerinde kurul kararlarıyla ana ilke olarak kabul edilmiştir. Söz konusu ana ilke, Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş mücadelesinin temel dayanağı olmuştur. Bu nedenle 1921 Anayasasının 1’inci maddesi ile 1924 Anayasası 2’nci maddesinde aşağıdaki şekilde yer almıştır
“Hakimiyet bilakaydüşart milletindir.”
Bu ibare 1945 yılında, günümüzdeki anlatıma dönüştürülmüştür.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
Bu ilke, hem 1961 Anayasasında (mad:4), hem de 1982 Anayasasında (Mad: 6) yer almış, ayrıca egemenliğin nası kullanılacağı hakkında düzenlemeler getirilmiştir.
“Türk Milleti egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır.”
Söz konusu yetkili organlar; yürütme, yasama ve yargıdır. Bu üç organın elindeki erkler/güçler, birbirinden ayrılmış, ayni zamanda aralarında denge ve denetim mekanizmaları oluşturulmuştur. Ayrıca, “egemenliğin kullanılmasının, hiçbir surette bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı; hiç kimsenin veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı”, açıkça belirtilmiştir.
Değinilen demokratik düzenlemelere karşın Türkiye demokrasisi, bilindiği gibi zaman içinde askeri müdahalelerle çeşitli kesintilere uğramıştır. Bununla birlikte, Türkiye, parlamenter demokrasiyi bir yaşam biçimine dönüştürme amacıyla, düşe kalka da olsa, yoluna kararlılıkla devam etmekteydi.
Ne var ki, söz konusu kararlı yürüyüş, özellikle 2014 yılında Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte ciddi bir darbe yemiş, 2016 yılı Referandumundaki Anayasaya değişikliği ve takiben yapılan 24 Haziran seçimleriyle birlikte fiilen kesilmiştir. Şu an itibariyle, kurtuluş ve kuruluş mücadelesinde ana dayanak işlevini gören Milli egemenliğin kullanımı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle Sayın Erdoğan’ın eline teslim edilmiştir. Türkiye, sanki “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmuştur”
Bu sistemle Türkiye ne yazık ki Cumhuriyet tarihinin en bunalımlı dönemini yaşamaktadır. Bunalım siyasi kriz, ekonomik kriz ve dış ilişkiler krizi olmak üzere üç boyutta kendini göstermiştir. Krizlerden kaynaklanan sorunlar üst üste binerek büyüyen helezonvari sarmallarla Türkiye’yi sıkıştırmaktadır.
Büyük bunalımın diğer iki boyutu olan ekonomik kriz ile dış ilişkiler krizlerinin ana nedenin de siyasi kriz olduğu yaşanarak görülmüştür.
Ne varki siyasi kriz boyutu, Halkımızın gündeminde ilk sırada yer tutmamaktadır. Halkımızın gündemindeki bir numaralı sorun ekonomik krizdir. İşsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon ve gelir dağılımındaki adaletsizliklerdir. Mutfaktaki yangındır, Hane halkındaki paniktir.
Öte yandan bunalımın Dış İlişkiler Krizi (dış politika ve dış ekonomik ilişkiler), Türkiye’nin başına sığınmacı ve mülteci sorununu bela etmiştir. Ayrıca, yabancı sermayeyi ürkütmüş, yeni ve ucuz kredi bulmayı ve dış borçları döndürmeyi zorlaştırmış, dış kredi faiz oranlarını yükseltmiştir. Türkiye Dünyadaki saygınlığını ve güvenilirliğini büyük ölçüde yitirmiş, komşuları dâhil birçok ülkeyle kavgalı duruma düşmüştür.
Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma hedefini demokrasiye dayandırmış ve bu inancını şöyle dile getirmiştir:
Gerçek demokrasi ile bu memleketin kurtulabileceği inancında samimi olduğuma inanmanız ve bana güvenmeniz gerekir.”
Beka tehlikesi yaratan Siyasi krizin çözüm yolu, milletin egemenliği kullanma gücünün tek kişinin elinden alınıp, millet iradesinin ortaya çıktığı Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmesinden geçmektedir.
Bu yılki 23 Nisan Bayramının, değişik buruk duygular içinde kutlayacağımız, son bayram olacağına içtenlikle inanmaktayım.