Sosyal medyanın çağımızın değişen koşulları karşısında yüklendiği işlev tartışma götürmez biçimde değer kazanmıştır. Özellikle Türkiye benzeri yönetimlerin iktidarda olduğu ülkeler için bu daha da büyük önem taşımaktadır.
30 Haziran Dünya Sosyal Medya Günü nedeniyle bu önemin ne anlama geldiğine yakından bakmakta fayda var. Baskıcı ülkelerde yazılı ve görsel basının iktidarlar tarafından kuşatma altına alındığını, buralardaki sermaye yapısından, gazete ve televizyonların üst düzey yönetimlerine, muhabir kadrolarına, program sunucularına ve içeriklerine kadar her şeyin denetlendiğini biliyor ve görüyoruz. Geriye henüz bu çerçevede baskılanamayan tek bir yer kalıyor: Sosyal medya.
Çağımızın hızla dijitalleşen koşullarında internetin uzandığı her noktada varlığını, gücünü ve etkisini hissettiren sosyal medyanın, bireyler ve gruplar arasında özgür iletişimi sağlamanın ötesinde, kişilerin gelişmeleri, bilgileri ve gerçekleri farklı haber kaynaklarına ulaşarak öğrenmeleri noktasında da yüklendiği işlev bir devrim niteliğindedir. Gerçeklerin bilgi kirliliği yaratılarak çarpıtılmasında adeta bir silah gibi kullanılan yazılı ve görsel basının karşısında önemli bir seçenek oluşturan sosyal medya, toplumların kendilerini baskı altında hissetmeden soluk alabilecekleri belki de tek sığınak.
Dünya Sosyal Medya Günü nedeniyle ülkemizde özgür ve bağımsız habere susamış yurttaşları bekleyen bir tehlikeye de dikkat çekmek istiyoruz. Sosyal medyanın ve özellikle internet haberciliğinin sınır tanımayan gücü karşısında harekete geçen iktidar, uzun zamandandır bu alanda yapmayı planladığı düzenlemeyi sonunda gerçekleştirmek üzere. İnternet ve elektronik haberleşme kanunlarında yapılacak değişiklikleri içeren teklif iki gün önce Meclis Adalet Komisyonu’ndan geçti. Teklifin Meclis’te AKP ve MHP’nin oylarıyla kabul edilerek yasalaşması artık an meselesi. Şu anda teklifin 29. Maddesi’ni oluşturan ‘’Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’’ suçu gerekçe gösterilerek sosyal ağların ve internet haber sitelerinin denetim altına alınmasını, kullanıcılara yasal soruşturmaların açılmasını sağlayacak zemin hazırlanmış görünüyor. Siyasi nitelikli haber ve içerikleri hedef alacağı apaçık görülen bu düzenlemenin, 2023 seçimleri öncesi iktidarın önemli argümanlarından birine dönüşeceği hemen anlaşılıyor.
Öte yandan Anayasa’ya aykırılıklar taşıyan, dezenformasyon adı altında halkın haber alma, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik bu sansür yasasının, başta basın meslek örgütleri olmak üzere sivil toplum kuruluşlarından ve toplumun geniş kesimlerinden gelen tepkiler karşısında, Meclis Genel Kurulu’ndaki görüşmeleri tekrar müzakere edilmek üzere ertelenmiştir. Peki tehlike geçmiş midir ve iktidar bu girişiminden geri adım atacak mıdır? Ne yazık ki konu belirsizliğini korumaktadır.
O nedenle Ortak Akıl Politika Geliştirme Derneği olarak, 30 Haziran Dünya Sosyal Medya Günü’nü bu tehlikeli gerçeğin ışığında değerlendirirken ;
– İletişim çağında iletişime yasaklama getirmenin yanlışlığını ,
– Halkın sorunlarını, isteklerini ve görüşlerini dile getirmesinin demokrasinin temel ilkesi katılımcılığın gereği olduğunu ,
– Sosyal medyanın da bu anlamda bir zemin oluşturduğunu ve yasaklamanın demokrasiye aykırılığını ,
vurgulayarak Meclis’teki yasa teklifinin tümüyle geri çekilmesini, bilgiye ve gerçeğe özgürce ulaşabileceğimiz bir ortamda yaşamayı umuyor ve diliyoruz.