Ortak Akıl Politika Geliştirme

Türkiye’de Mülteci ve Göçmenlerin Durumu- Ayşe Jale Ağırbaş

Dünyamızda yaşanan olumsuz gelişmeler savaş, küresel ısınma, salgın, mülteci ve göç sorunu tüm ülkeleri derinden etkilemektedir. Türkiye dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkelerin başında gelmekte, ülkemizi Kolombiya, Uganda ve Pakistan takip etmektedir.  Yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320.000 kadar diğer uyruklardan kişiye de ev sahipliği yapmaktayız. 18 Mayıs 2022 tarihinde Göç İdaresi Uyum ve İletişim Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada ise geçici koruma altındaki Suriyelilerle birlikte Türkiye’de 5 milyon 506 bin 304 yabancı uyruklu kişi olduğu belirtilmiştir.

En çok Suriyeli barındıran şehir 544 bin 296 kişi ile İstanbul’dur.  İstanbul’u 463 bin 387 kişi ile Gaziantep, 430 bin 639 kişi ile Hatay takip ediyor. Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun olduğu şehir ise %42,8 ile Kilis. Kilis’te 145 bin 826 Türk Vatandaşı ile kayıt altına alınmış 109 bin 87 Suriyeli bulunuyor. Suriyeli yoğunluğunda Kilis’i %20,5 oran ile Hatay takip etmektedir.

3 Haziran 2022 tarihinde İçişleri Bakanlığı Sözcüsü tarafından yapılan açıklamada ülkesine dönen Suriyeli sayısı 505 bin 190 kişidir. 2016’dan bugüne kadar 19 bin 336 Suriyeli asayiş sorunları sebebiyle sınır dışı edilmiş olup, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2021’de yapılan açıklamada 2021-2022 Eğitim-Öğretim döneminde üniversitelerde okuyan Suriyeli öğrenci sayısının 48 bin 192,  anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan 938 bin 138 çocuk eğitim hayatına devam etmektedir. Eğitim çağında olup okula gitmeyen 432 bin 956 çocuk,  bulunmaktadır. Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli sayısının 31 bin 185 kişi olduğu, Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada 26 Şubat 2019 tarihi itibarıyla en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısının 15 bin 159 olduğu kayıtlara geçmiştir, Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısının 450 bin civarında olduğu bilinmektedir.

Suriye’de 2011 yılında başlayan savaşın Türkiye’yi derinden etkileyecek siyasi, ekonomik ve sosyolojik sonuçları olacağı bilinmesi gereken bir gerçekti ve öylede olmuştur.

Dünyadaki mülteci problemi ciddi boyutlara gelmiştir.’ Zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurumun artmasının önü alınmazsa bu hareketin durdurulması mümkün görünmemektedir.  Savaş ile birlikte psikolojisi bozulan, hayatları alt üst olan bu insanları durdurmak için bir takım önlemler alınmaya çalışılmaktadır.

Fakat gün geçtikçe daha büyük ekonomik sıkıntılarla boğuşan ülkemizde Suriyeliler melesinin bir öfke ve tepkiye yol açacağının görülmemesi mümkün değildir. Konunun uzmanları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarından destek alınarak gerçek bilimsel alan çalışmaları yapılarak sorunlar saptanarak bir yol haritası oluşturulmalıdır. Mevcut siyasi söylemlerin Türkiye’yi yansıtmadığı aşikardır. Bu toprakların birlikte yaşama iradesi ve birikimi hafife almamalıdır.

Türkiye’nin, müdahil olduğu uluslararası hukuk çerçevesinde mültecileri sınır dışı etmek, koşulsuz geri göndermek gibi bir seçeneği bulunmamaktadır. Dolasıyla öncelikle mülteci nüfusunun yönetimi için gerekli diplomatik ilişkilerin kurulması, uluslararası hukuk çerçevesinde girişimler yapılması gerekmektedir. Bu sürecin kaçınılmaz bir parçası da Suriye ile diplomatik ilişkilerin düzeltilmesinden geçmektedir.

Yine,  Türkiye’nin göçmenlere yönelik politikalarında kısa, orta ve uzun vadeli planlamalarını yapması ve bunun sosyal ve ekonomik sonuçlarını değerlendirmesi önemlidir. Belirsiz, kararsız, günü kurtarma ya da tartışmaları alevlendirmek yerine adım adım hangi politika araçlarının kullanılacağını içeren bir göç-mülteci programı hedeflenmelidir.

Bir diğer adımda kalıcı göçmen nüfusunun uyum sürecine yönelik politikalar hazırlanması olmalıdır. Entegrasyon, yani uyum  politikalarının  etkinliği toplumsal çatışma zemininin ortadan kalması için önem taşımaktadır. Uyum politikalarının eksikliği çatışmadan beslenen kesimlerin mültecileri ülkenin içinde bulunduğu darboğazın sebebi gibi göstermelerine, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının fiziksel çatışmaya dönüşmesine sebebiyet vermektedir. Böyle bir çatışma yalnızca mültecileri değil, toplumun tamamını içine alarak, güvenlik sorunu yaratıp, huzur ortamımızı bozacaktır.

Ülkemizin bu sorunları aşabilmesi, ulusal çıkarlarına göre yönlendirilebilmesi için kendisini güçlü kılacak bir hukuk devleti sistemine kavuşması ve saygın bir ülke konumuna gelmesi elzemdir.  Anayasal düzenini çağın gereklerine göre reforme eden vatandaş ve insan odaklı sosyal bir hukuk devleti çalışmalarına hız verecek bir iktidar sadece ülke değil dünya barışına da katkı sunacaktır. Ülkemiz yeşil enerjiden eğitime tarımdan sanayiye son teknolojiden üretime saygın bir yerde olmalıdır. Eğer bunları başarırsa OAPG Derneği olarak, Türkiye’nin  demokrasi ile yaşayarak, Avrupa’nın Avrasya’ya açılan bir kapısı olacağına inancımız ve umudumuz tamdır…

 

 

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...