Ortak Akıl Politika Geliştirme

Corona Süreci ve İnsan Hakları İhlalleri Bağlamında Çin Halk Cumhuriyeti’ne (Çin) Yönelik Batı’nın Artan Baskısı- Dr. Hakan Akbulut

ABD öncülüğündeki Batı Dünyası, Soğuk Savaş sonrası Çin’in insan hakları ve özgürlükler alanında sürdüre geldiği ağır ihlalleri bazen yüksek profilde bazen de düşük profilde ama hep gündemde tutma çabası içinde olmuştur.

ABD öncülüğündeki Batı Dünyası, Soğuk Savaş sonrası Çin’in insan hakları ve özgürlükler alanında sürdüre geldiği ağır ihlalleri bazen yüksek profilde bazen de düşük profilde ama hep gündemde tutma çabası içinde olmuştur.

Temel hak ve özgürlükler konusunda Çin’in tepesindeki “demoklasin kılıcı”nın farkında  olmasına karşın, Batı Dünyası’nın elindeki bu kozu bugüne kadar etkin bir şekilde kullandığını söylemek güçtür.

Çünkü bu kozu etkin kullanamamasının belirgin nedeni  konuya evrensel temel hak ve özgürlükler açından bakılmaması, çıkar ve beklentiler çerçevesinde ele almasıdır.

Çin Batı karşısında bu zafiyeti gördüğü için, artık onlardan bazılarını kazanma çabasına dahi girmiştir. Nitekim Birleşmiş Milletler’de ekim ayında ABD ve AB öncülüğünde Çin’in kınandığı açıklamaya, yedi küçük AB ülkesi katılmamıştır.

Öte yandan Batı’daki birçok sivil toplum kuruluşunun, Çin’deki temel hak ve özgürlük ihlallerine karşı etkin, kararlı ve tutarlı yaklaşımlar içinde olmaları sevindiricidir ve büyük önem taşımaktadır. Zaten Çin günümüzde Batılı ülkelerin tepki ve baskılarından çok, uluslararası kamuoyunun ve sivil toplum kuruluşlarının bu ihlallere yönelik aldığı tavır ve sergilediği tutumdan rahatsızdır.

Batılı Ülkelerin 2021’den itibaren Çin’deki temel hak ve özgürlük ihlallerine karşı yüksek profilde sesini yükselteceği düşüncesindeyiz. Bu çabanın ilk sinyallerini 2020’nin son çeyreğindeki bazı girişimlerle gözlemledik.

Peki neden Batılı Devletler önümüzdeki dönemde Çin’e karşı yüksek profilli bir baskı uygulama  içine girme ihtiyacı hissediyorlar? Yanıt çok basit; HER KOŞULDA HIZLA BÜYÜMEYE DEVAM EDEN ÇİN EKONOMİSİ VE  CORONA SÜRECİNDE YAŞANAN YENİ GELİŞMELER..

Bizim izlenimimiz, Corona ile beraber ortaya çıkan ekonomik ve toplumsal sorunların Batı Dünyasını ciddi biçimde endişelendirmeye başlaması ve bunun sonuçlarından biri olarak Çin’e yönelik ortak bazı yaklaşımların hızla gelişmesidir.

Batılı ülke liderlerden hangilerinin Corona süreci ile ilgili komplo teorilerine inandıklarını bilemiyoruz ama saptadığımız gerçek G-20 ülke ekonomilerinin ”bir istisna” haricinde 2020’de yaklaşık %4-5 oranında küçüleceğidir. O istisnayı bilmek için de kahin olmaya da gerek yok.

2020’de ekonomisi büyüyecek tek G-20 ülkesi Çin’dir.

Üstelik Covid-19 salgını bu ülkeden çıkmışken…

Pandemiden dolayı dünya ölçeğinde yaklaşık 1.7 milyonu aşkın insan hayatını kaybetmişken, bu sayının Çin’de 5000’in altında kalması Batı Dünyasında hayret ve endişe ile karşılanmaktadır. Sürecin ilk aşamasında Çin’in gelişmeleri saklaması, yeterince açık olmaması ve hatta doğru bilgi vermemesi Batı Dünyası için ayrıca kızgınlık kaynağı olmuştur.

Biden’ın Başkanlığa seçilmesinin ardından Batılı  ülkeler arasındaki işbirliği ve istişarelerin artacağını düşünecek olursak, önümüzdeki dönemde Avrupa’nın Çin’e yönelik olarak yüksek  profille “demoklasin kılıcı”nı kullanmaya başlayacağını söyleyebiliriz.

Trump’ın  Çin’e yönelik “Tek Adam Şov” undan çok daha etkili bir görünüm yaratacak olan bu karşılıklı yakınlaşma ve işbirliği süreci çerçevesinde, önümüzdeki dönemde Batı Dünyası ve Çin’in sık sık karşı karşıya gelmesi muhtemeldir.

Aslında geçmişte de Batılı Devletlerin Çin’e yönelik insan hakları bağlamındaki yaklaşımlarında farklı temaların gündeme geldiğini görüyoruz.

Bu temalar bazen Çin’deki gazeteciler, bazen Hong Kong ya da oradaki insan hakları savunucularıSincan, toplu idam cezalarıTayvanTibet ve Dalay Lama başlıkları altında karşımıza çıkmıştır.

2020’nin son çeyreğinde Çin’deki temel hak ve özgürlük ihlallerine karşı harekete geçen bazı Batı kaynaklı girişimlerden, 2021 ve sonrasında Çin’e yönelik baskılarda ana temanın Sincan Uygur Özerk Bölgesi olacağı anlaşıyor.

Son aylarda gözlemlediğimiz bazı gelişmeler ve girişimler, bu kanıya ulaşmamızda belirleyici olmuştur.

Eylül ayı içerisinde Uluslararası Af Örgütü’nün de aralarında bulunduğu 60 farklı ülkeden 321 sivil toplum örgütü, Birleşmiş Milletler’e hitaben bir açık mektup yayımlayarak, Çin hükümetinin insan hakları ihlallerini soruşturmak üzere acilen bağımsız uluslararası bir mekanizma kurulması gerektiğini belirtmişlerdir. Açık mektubun imzacıları; başta Sincan Uygur Özerk Bölgesi olmak üzere, Çin’in çeşitli bölgelerinde giderek artan insan hakları ihlallerinin ele alınması gerektiğinin altı çizilmiştir.

Bu girişimi Ekim ayında Birleşmiş Milletler Üçüncü Komitesinde yaşanan diğer bir gelişme izlemiştir. ABD ile bazı AB ülkelerinin öncülük ettiği 39 ülke adına yapılan açıklamada, Çin’de Sincan  Uygur Özerk bölgesindeki dini ve etnik gruplara yönelik ağır insan hakları ihlallerinden duyulan büyük kaygılar dile getirilmiş ve Sincan’da bir milyondan fazla insanın siyasi eğitim kamplarında keyfi bir şekilde alıkondukları yolunda ciddi raporlar bulunduğu belirtilmiştir.

Açıklamada, Uygurlara ve diğer azınlıklara dönük yaygın gözetim sistemi devam ederken, zorla çalıştırma ve kısırlaştırma dahil zorlayıcı doğum kontrol yöntemleri uygulandığına ilişkin haberlerin artmakta olduğu vurgulanmıştır.

İçinde bulunduğumuz Aralık ayında da, Avrupa Parlamentosu “Zorla Çalıştırma ve Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki Uygurların Durumu” konulu bir ortak karar tasarısını kabul etmiştir.

Ortak tasarıda Çin hükümetinin yürüttüğü zorla çalıştırma, fabrikalarda ve kapalı kamplarda sömürülme sistemi, baskıyla çalıştırılan kişilerin Çin’in başka yerlerine gönderilmesi, isim yapmış Avrupa markaları ve şirketlerinin zorla çalıştırmadan faydalandığı hususları kınanmıstır. Ayrıca  ortak tasarıda, Çin’in Sincan bölgesinde bağımsız gözlem yapabilmesi için uluslararası gözlem grubuna izin vermesi de talep edilmiştir.

Yukarıda dile getirilen girişimler, önümüzdeki dönemde Batı’nın Çin’e yönelik insan hakları bağlamında baskısını arttıracağını gösteriyor.

Bu baskının artması ile Çin’in, Sincan Uygur Özerk Bölgesinde temel hak ve özgürlükler bağlamında bazı iyileştirmelere gideceğini ve olumlu yönde adımlar atacağını düşünmek şu anda hayalcilik olur. Ancak Batı’nın bu baskılardan nasıl bir fayda sağlamak isteyeceğini önümüzdeki dönemde hep birlikte göreceğiz.

Bu doğrultuda Çin’e yönelik ambargolar gündeme gelebileceği gibi, 2022’de Pekin’de gerçekleşecek Kış Olimpiyatlarını boykot etmeye kadar uzanacak bazı girişimler de söz konusu olabilir.

Bilindiği üzere, Sincan Uygur Özerk Bölgesi Türkiye açısından özel bir öneme sahiptir.

Türkiye BM’de 39 ülke tarafından ahiren yapılan açıklamaya katılmamakla birlikte düşük profilli de olsa Sincan Uygur Özerk Bölgesi ile ilgili endişelerini kısık sesle uluslar arası platformlarda dile getirmeye devam etmektedir.

Ekonomik konularda Çin’e olan ihtiyaç, bu kısık sesin gürleşmesini maalesef engellemektedir…

Sonsöz: Birçok yurttaşımızın, temel hak ve özgürlükler ve/veya milliyetçi yaklaşımlar ve/veya  İslami hassasiyetler çerçevesinde farklı nedenlerle yakın ilgi duyduğu Sincan Uygur Özerk Bölgesi için, sürekli kısık sesli olmanın içte ve dışta yaratacağı  maliyetler konusunu umarız mevcut siyasi irade iyi değerlendirmektedir…

 

Dr. Hakan Akbulut

Dr. Hakan Akbulut

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...