Ortak Akıl Politika Geliştirme

İnternete Erişim Temel Bir İnsan Hakkıdır – Halil Yalçın

Ülkemizdeki internet altyapısının geliştirilmesine yönelik olarak çeşitli ortamlarda yıllardır yapılan tartışmalar sürerken henüz istenilen düzeyde bir yol haritamızın tüm paydaşlar tarafından fiiliyatta geçirilmemiş olması bizler açısından mutsuzluk kaynağı olarak önümüzde durmaktadır. Herkes söylemde olması gerekenleri sıralarken eyleme geçilme aşamasında pazarda etkin birkaç paydaşın “yerim dar” bahaneleri ile mevcut durumun devamını tercih etmesi nedeniyle zamanımızı boşa harcamaktayız.

Zaten bu durumun aslında pek çoğumuz tarafından dert edinilmediğini de gözlemliyorum. Nasıl olsa ne kadar az işletmeci olsa o kadar daha rahat bir yönetim olur mantığıyla 2004’den bu yana, kağıt üzerinde serbest olan piyasa üzerinde işletmeci sayısını azaltmak için bir çaba var sanki. Serbestleşen piyasayı düzenlemek üzere ihtiyaç duyulan bağımsız bir Kurum’un kuruluş amacında piyasanın daha düzenli olarak büyümesini ve ekonomiye katkısının artırılması hedefi varken getirilen ilave yükümlülükler ve oyun şeklinin sürekli değiştirilmesi mevcut pazarın yıllardır yerinde sayması sonucunu ortaya koymaktadır.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 4 Haziran 2011 tarihinde İnternet Erişiminin “Temel bir İnsan Hakkı” olduğu vurgulanmıştı.

Bu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de “Üçüncü Kuşak İnsan Hakkı” olarak da dahil edildi.

Ayrıca Avrupa Konseyi de 19 Nisan 2011’de internete erişim hakkını temel bir hak olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ekledi ki, bu sözleşmelere imza koymuş olan Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim de, bu kararları iç hukukumuza uyarlama gibi bir yükümlülüğümüz var.

BM İnsan Hakları Konseyi’nde “Tüm insan haklarının sivil, siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel haklarının korunması ve teşviki” başlığı altında ilan ettiği üzere “İnsanların online-dışı dünyadaki haklarının, online olarak da korunması gerekir. İnternete erişim sağlamada insan haklarını temel alan bir yaklaşım uygulanmalıdır” cümlesinin tercümesi, bize internetin insan hakkı olduğu ve erişimin engellenmesinin insan hakkını ihlal etme anlamına geldiğini ortaya koymaktadır. BM’nin bir raporunda “İnternete erişimi engellemenin insan hakları ihlali ve uluslararası hukuka aykırı olduğu” saptaması da yer almaktadır.

Bu yeni durumu göz önüne alan Fransa, İsveç, Finlandiya, Estonya gibi bazı AB ülkeleri sadece interneti değil geniş banta erişimi de insan hakkı olarak kabul ettiler. Ayrıca AB, 27 ülkedeki hanelerin en az yarısına 2020 yılına kadar 100 Mb ve üstü internet hızını sağlamayı planlıyor.

Bizde de TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu tarafından 2012 yılında hazırlanan kapsamlı raporda “Bilgiye erişimin ve internetin” yeni Anayasa’da “Temel Hak” olarak yer alması öngörüldü.

Tüm bu hedef olarak ortaya konulanlar kulağa çok hoş geliyor değil mi?

Peki biz ne yapıyoruz o tarihten bu yana?

Çalıştaylar düzenleyerek rapor ve strateji planları yapıyoruz her zaman olduğu gibi! Sektörün durumunda bir arpa boyu yol alabildik mi? Daha önce yetkilendirdiğimiz işletmecilerin durumu her gün yeni gelen yüklerle sürdürülemez hale geliyor ve pazardan çekilmeler başlıyor.

Birçok işletmeciye yaptıkları iş sadece yer, erişim, numara ve hizmet sağlayıcılığı olduğu halde, içerik kontrolü yapma gibi polisiye görevler veriliyor.

Ayrıca sitelere erişim standart bir mahkeme kararına istinaden erişilemez oluyor.

O zaman işletmeci ne yapacak? Yani işletmeci olmasa Düzenleyici Kuruma ne gerek var? Piyasada herkes tabii ki sütten çıkmış ak kaşık değil. Çürük elmaları ayıklamak hepimizin görevi. Ama devletin yapması gereken kontrollerin bir başkasının sorumluluğuna verilmesi sektörün tümüne yük getiriyor. Olası bir gözden kaçma veya takipte bir gecikme olursa hemen “kümesteki kazlar” misali işletmeciye ceza kesiliveriyor. Bırakın insan hakkını, ticari haklar da gidiveriyor birden. İşletmeci bazı hizmetleri vermek üzere tanımlanmış numaraları almak için her yıl para öderken teknolojik açıdan henüz çıkmış olan bir hizmet eski tanımlara göre yorumlanarak kullanılamaz oluveriyor iki satır yazıyla.

Bunlar ülke şartlarını bilmeyen yabancı tarafından hiçbir şekilde kabul görmüyor. Ayrıca insanların iş yapma hevesini kırıyor. Sektörümüzdeki yabancı işletmeci sayısı bu kaygıyı net olarak ortaya koymuyor mu? İşletmeci neticede müşterilerine sahip olduğu numaralar vasıtasıyla çeşitli iletişim ve erişim hizmeti veriyor sadece. İçerik kontrolü belli formatlara kadar kontrol edilebilir ancak art niyetli müşterinin hatasını işletmeciye ödetmek adaletli bir uygulama mı?

PTT mektup gönderirken içeriğinde tehdit veya küfür, aşk mektubu, hakaret, idam fermanı vs. gibi içerik kontrolü yapıyor mu? Hayır.

PTT sadece mektubu bir noktadan diğer bir noktaya taşıma işlemi yapıyorken telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren şirketlerden konuşma detayları dahil her türlü istenen bilgiyi direkt olarak Kurul’un ilgili birimine yaptığı bağlantı ile taşıması isteniyor. İçerik denetimini yapacak merci devlet idaresi olmalı. İşletmeci içerikten dolayı niçin cezai müeyyideye muhatap oluyor bilen var mı?

Yukarıda bahsettiğim üzere uluslararası alanda internete erişebilmenin insan hakkı olması kabul görürken bizim uygulamalarımızdaki aykırılıkları dünyaya nasıl izah edebileceğiz?

Biz insan değil miyiz! Hakkımız yok mu?

Sonuçta bizim gidecek daha çok yolumuz var.

Halil Yalçın

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...