Giriş
Türkiye ekonomisinde 2022 yılı para politikası ve bunun piyasalardaki yansımaları açısından çok olumsuz bir yıl olmuştur. Siyasi tercih ve kararlarla döviz kuru hızla yükselmiş, bu durum enflasyona yansımış, TCMB’ye uygulanan siyasi baskıyla politika faiz oranları aşağı çekilmiş ve hızla yükselen negatif reel faizler ortaya çıkmıştır. Yılın ilk aylarında döviz kuru üzerindeki baskıyı azaltmak, dövize talebi azaltmak ve tasarruf sahibini TL’ye yönlendirmek için Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasına geçilmiş, ancak yıl içinde KKM’ın bütçe üzerindeki yükü hızla artmıştır.
Döviz kurunun aşırı düşmesini engellemek için TCMB döviz rezervlerine başvurmuş, döviz rezervleri hızla erimiş, tarihinde görülmemiş negatif seviyelere inmiştir.
2022 yılında artan enflasyon, negatif reel faizler, artan ikiz açıklar ve dış borçlar karşısında Türkiye’nin CDS primleri de görülmedik seviyelere çıkmıştır. Bunun sonucunda iç ve dış borç yükü ve borçlanma maliyetleri hızla yükselmiştir.
Dünyada ise Mart ayında Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte petrol, doğal gaz ve emtia fiyatları hızla yükselmeye başlamış ve bunu özellikle gelişmiş ülkelerde artan enflasyon oranları izlemiştir[1]. Buna karşın gelişmiş ülke merkez bankaları parasal sıkılaştırmaya giderek politika faiz oranlarını yükseltmeye başlamışlardır.
Enflasyon
TÜİK’e göre Kasım ayı itibarıyla TÜFE’de yıllık artış hızı yüzde 84,4 olarak gerçekleşmiştir. Genel fiyatlarda yıl içinde hızlı bir yükselme yaşanmış, son 25 yılın en yüksek fiyat artış hızları kaydedilmiştir. Gıda enflasyonu Kasım ayında yıllık yüzde 102,6’ya ulaşmıştır. ENAG’a göre Kasım ayı yıllık fiyat artış hızı yüzde 170,7’dir.
YİÜFE yıllık artış hızı ise Kasım ayında yüzde 136 olarak gerçekleşmiştir. Maliyet enflasyonundaki bu artışın TÜFE’ye yansımaları enflasyonun aşağı çekilmesinde önemli bir engeldir[2].
Parasal Gelişmeler ve Yansımaları
TCMB’ye yapılan siyasi müdahale ve baskılarla politika faiz oranı Ağustos 2021-Kasım 2022 döneminde 10 puan düşürülmüştür.
19 Mart 2021’de TCMB politika faiz oranını yüzde 17’den yüzde 19’a çıkarmış ve Banka başkanı hemen görevden alınmıştır. Bunun hemen akabinde 26 Mart 2021 tarihinde yurtdışı yerleşikler net 2 milyar dolar tutarında menkul kıymet satmışlardır (TCMB). Yeni Başkan politika faizini 6 ay boyunca yüzde 19’da sabit tutmuş, 23 Eylül 2021 tarihinde yüzde 18’e ve Ekim-Aralık döneminde yüzde 14’e düşürmüştür. 2022 yılı Ocak-Temmuz döneminde de banka politika faizini yüzde 14’de sabit tutmuş, Ağustos-Kasım döneminde ise yüzde 9’a kadar indirmiştir.
Uygulanmaya çalışılan fakat hiçbir bilimsel ve iktisadi temeli olmayan modelin iddiası “faiz neden enflasyon sonuçtur” olarak açıklanmıştı. Buna göre faiz enflasyonun oldukça altına inecek, üretim ve yatırım artacak, ihracat artacak, cari açık azalacak, döviz miktarı artacak, kur dengelenecek ve böylece enflasyon da düşecekti.
Ancak TCMB’nin politika faiz oranına yapılan baskılar parasal göstergelerde, hemen sonrasında reel göstergelerde ve makroekonomik büyüklükler üzerinde uzun yıllardır görülmemiş bozulmalara neden olmuştur. Bankanın politika faiz oranı, 2006 yılından beri uygulamaya çalıştığı enflasyon hedeflemesi sistemi altında piyasalara yön veren nominal çapa olmaktan çıkmıştır.
MB’nin yanlış faiz oranı kararları hızla döviz kurlarına yansımıştır. Dolar/TL kuru 2021 yılının üçüncü çeyreğinde ortalama 8,5 TL iken, bir yıl sonra aynı dönemde 18 TL’ye yükselmiştir. TÜFE bazlı reel kurda aynı dönemlerde 61,7’den 53,7’ye gerilemiştir (TCMB). TL’de son bir yılı aşan süreçte kaydedilen bu sıra dışı değer kayıpları ekonominin temel dinamiklerinden değil tamamen bilime ve piyasa işleyiş mantığına uymayan siyasi yaklaşım ve kararlardan kaynaklanmıştır. Tanık olunan bu süreçte üçüncü çeyrekler ortalaması TÜFE verilerine göre yıllık artış hızı yüzde 81,1 olarak gerçekleşmiştir.
Yurtiçi talep kaynaklı ve istihdam yaratmayan büyüme 2022 ilk yarısında yüzde 7,6 olarak gerçekleşmiş ancak daha sonra yavaşlama başlamış ve üçüncü çeyrekte yüzde 3,9 olarak kaydedilmiştir. Yılın ilk dokuz ayında GSYH büyümesine (yüzde 6,2) imalat sanayiinin katkısı sadece 1,1 puandır. Son bir yılda yurtiçi talebin büyümeye katkısı ortalama 13,1 puan, yatırımların katkısı sadece 0,7 puan, net ihracatın katkısı ise 2,7 puandır. Net ihracatın büyümeye katkısı sürekli azalmıştır (TÜİK).
Yüksek enflasyon sürecinde bireyler hızla yoksullaşmıştır. Türk-İş’e göre dört kişilik ailenin açlık sınırı Kasım 2021-Kasım 2022 döneminde 3.280TL’den, 7.787 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 10.865 TL’den 25.364 TL’ye yükselmiştir[3].
TCMB politika faiz oranı Aralık 2021-Temmuz 2022 döneminde yüzde 14 iken, 2 yıl vadeli tahvil faiz oranı 2021 yılı dördüncü çeyreğinde yüzde 20, 2022 yılı ilk yarısında ise yüzde 23-25’e yükselmiştir. Bankalar TCMB’den yüzde 14 faizle aldıkları TL ile devlet iç borçlanma senedi (DİBS) alımına yönelmişler ve önemli miktarda kâr elde etmişlerdir[4]. Bankaların aktif kârlılığı 2021 yılında yüzde 1,3 iken, 2022 yılı ilk yarısında yüzde 2,5’e, üçüncü çeyreğinde ise yüzde 3,1’e, ulaşmıştır[5].
Merkez Bankası’nın yanlış para politikalarında ısrar etmesinin sonucunda yurtdışı yerleşikler 2021 yılının son çeyreğinde net 1 milyar dolar, 2023 yılının ilk dokuz ayında ise net 5,3 milyar dolar tutarında menkul kıymet satarak piyasalardan çıkmışlardır. Eylül-Ekim 2022 döneminde yabancılar 1 milyar dolar tutarında portföy çıkışı gerçekleştirmişlerdir (TCMB).
Uygulamaya konulan yanlış para politikaları karşısında yabancı yatırımcı hızla Borsa’dan uzaklaşmıştır. Borsa’da yabancı sahipliği oranı 2019 yılsonunda yüzde 61 iken bu oran 2021 yılı sonunda yüzde 40,6’ya, 2022 yılı Mayıs ayı sonunda yüzde 35,2’ye gerilemiştir (Merkezi Kayıt Kuruluşu).
Eylül 2021-2022 bir yıllık dönemde toplam kısa vadeli dış borç tutarı 14,5 milyar dolar artarak 139,5 milyar dolara ulaşmıştır. 1 yılı içinde vadesi dolacak dış borç tutarı Eylül 2022’de 185,3 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı tarih itibariyle brüt döviz rezervleri/kısa vadeli dış borç oranı yüzde 48,8’dir (TCMB).
Merkezi Yönetim Bütçe Açığının GSYH’ya oranı 2021’de yüzde 2,8 iken 2022 sonunda bu oranın yüzde 3,4’e yükseleceği tahmin edilmektedir (2023 Yıllık Program).
Cari açık (yıllıklandırılmış) Eylül 2021’de 12,5 milyar dolar iken, bir yıl sonra 39,2 milyar dolara yükselmiştir (TCMB). İkiz açıklar Türkiye ekonomisinin gündemine tekrar dönmüştür.
Gerçekleşen reel faiz oranı (expost) Kasım 2022 tarihi itibariyle 1 yıl vadeli mevduat için yüzde eksi 39,2’dir[6]. Bu oran geçen yılın aynı ayı için yüzde eksi 6,7 idi. Negatif reel faizin aşırı yüksek olması yerli ve yabancı yatırımcıyı TL cinsi menkul kâğıtlardan, yatırımlardan uzak tutar. Yurtiçi talebi yukarı çeker, enflasyonu destekler. Bu önemli husus maalesef tümüyle göz ardı edilmiştir.
Gerçekleşen enflasyona göre reel politika faiz oranı Kasım 2022’de yüzde eksi 40,9 olmuştur. Bu oran Brezilya’da yüzde 6,8, Euro bölgesinde yüzde eksi 7,8’dir.
TCMB’nin mevcut politika faiz oranı (yüzde 9) piyasalar için gösterge niteliğinde (nominal çapa) olmaktan 1,5 yıl önce çıkmıştır. Enflasyon hedeflemesi sistemi Banka tarafından fiilen terk edilmiştir. Enflasyonla mücadele edilmemektedir. Tarihte görülmemiş bu negatif reel faiz düzeyleriyle Hazine bütçe açığını kapatmak için ancak bankalardan borçlanabilmektedir.
Tüm bu göstergeler ülke CDS primini yukarı çekmiştir. CDS primi 21 Eylül 2021’de 384 iken, Aralık 2021’de 542’ye, Temmuz 2022’de 858’e yükselmiştir. Kasım 2022’de ise CDS primi 588’dir. BRICS ülkeleri, Meksika, Şili, Malezya, Macaristan arasında (Rusya hariç) en yüksek seviyedir (Refinitiv).
CDS’in hızla yükselmesi dış borçlanma maliyetlerini de yukarı çekmiştir. Libor (12 aylık, dolar) 2021 yılı son çeyreğinde ortalama 0,4 puan iken, 2022 yılı üçüncü çeyreğinde 4,1 puana yükselmiştir. 1 Aralık 2022 tarihinde Libor 5,52 puan olarak kaydedilmiştir (Refinitiv).
TCMB döviz kuruna müdahale edebilmek için rezervlerini kullanmıştır. Ancak, Banka net döviz rezervleri (swap hariç) 18 Kasım 2022 tarihinde negatif 50,4 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir.
Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat (KKM) hesapları TL cinsinden ABD Doları, Euro kurunun vade sonunda faiz oranından daha fazla artması durumunda kur farkı koruması sunmaktadır. Vade başı ve sonu kur Banka tarafından belirlenecek, kur farkı Hazine tarafından ödenecek, döviz tevdiat hesabından TL’ye geçilmesi halinde ise kur farkını TCMB üstlenecektir. Burada mevduata uygulanacak faiz oranı asgari Banka politika faiz oranı kadardır, azami ise bu faizin 3 puan üzerindedir. Döviz kurundaki artışı frenlemek ve tasarruf sahibini TL mevduata yönlendirmek için 21 Aralık 2021 tarihinde uygulamaya konulan KKM 18 Kasım 2022 itibariyle 1.465 milyar TL’ye ulaşmıştır (BDDK). Ancak bu sistemde Hazine’nin tasarruf sahibine ödeyeceği kur farkının yılsonu itibariyle 125 milyar TL’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir. Tasarruf sahibinin TL’yi tercih etmesi ve böylece döviz talebini azaltması için oluşturulan bu KKM sistemi yüksek gelir gruplarına kaynak transferidir. Ayrıca KKM uygulamasında şirketlerin kazançlarına kurumlar vergisi istisnası uygulanmaktadır[7]. Bir başka deyişle KKM uygulaması gelir dağılımını olumsuz yönde etkilemektedir.
KKM uygulamasında bankalar kur farkının getireceği yükün yaklaşık yüzde 15 kadarını karşılarken, kalan yükü Hazine üstlenmiş, bankalar ise 2022 yılının ilk yarısında en fazla yüzde 17 faizle aldıkları bu mevduatı yüzde 26-28 faizle verdikleri kredilerde kullanmışlardır[8]. Bu durum da banka karlılığını artıran diğer bir gelişmedir.
KKM uygulamasıyla birlikte yabancı para mevduatta çözülme beklendiği ölçüde gerçekleşmemiştir. 2022 ilk iki ayında 22 milyar dolarlık bir azalma gerçekleşmiş (toplamın yüzde 9’u kadar) sonrasında yıl boyunca yabancı para cinsi mevduat ortalama 233 milyar dolar civarında seyretmiştir. Yabancı para mevduatın toplamdaki payı Ocak ayında yüzde 61,4, Haziran ayında yüzde 57 ve Eylül ayında yüzde 54 olmuştur (BDDK).
TL mevduatı, Hazine bonosu, döviz kuruna dayalı enstrümanların tamamı ekonomik temellerden uzak biçimde kamu otoritesi tarafından yapay olarak kontrol altında tutulmaktadır.
Makro İhtiyati Tedbirler
23.04.2022 tarihinde TCMB, makro ihtiyati politika aracı olarak ticari kredilere yönelik zorunlu karşılık uygulamasına başladığını açıkladı. Daha önce bankaların yükümlülük tarafına uygulanan zorunlu karşılıklar ilk defa bilançoların varlık tarafına da uygulanmaya başlandı. Bankalar ve finansman şirketlerinin KOBİ, esnaf, ihracat ve yatırım, tarım kredi türleri hariç olmak üzere TL cinsinden ticari nakdi kredileri yüzde 20 oranında zorunlu karşılığa tabi tutulmuştur. Böylece bankalardan TÜFE yıllık enflasyonunun yaklaşık 50 puan altında faiz oranı ile KOBİ, esnaf, ihracat, yatırım ve tarımsal kredi vermeleri istenmiştir.
Yine alınan kararlarla bankalar; ticari nitelikteki tüm kredilerde TCMB tarafından yayımlanan yıllık bileşik referans faiz oranının 1,4 kat üzerinde yıllık bileşik faizle (enflasyon farkı yaklaşık 50 puan) kullandırılacak kredinin yüzde 20’si, bu faiz 1,8 kata çıkarsa kredi tutarının yüzde 90’ı oranında DİBS alımına zorlanmaktadırlar[9].
Bağımsız denetime tabi ve 10 milyon TL üzerinden yabancı para nakdi varlığa sahip reel sektör firmalarının yabancı para varlıkları aktif veya cironun yüzde 5’inden fazla ise TL ticari kredi imkânı kaldırılmıştır[10].
Hedefli alanlar haricinde kullandırılan kredilerin sermaye yeterlik oranı (SYR) hesaplamasında risk ağırlığı yüzde 200’e yükseltilmiştir[11]. Bununla bankalar kredi plasmanında belli sektörlere yönlendirilmişlerdir. Böylece, 2000’li yıllardan önce terk edilmiş olan tercihli kredi sistemi uygulamasına yeniden dönülmüştür.
2023 yılına girerken Hazine nakit açığının finansmanında bankalara getirilen DİBS alımı yükümlülüğünden yararlanılması söz konusudur.
TCMB taraflı swap işlemlerde minimum DİBS bulundurma oranı yüzde 50’ye, döviz ve altın cinsinden teminata konu varlıkların teminat iskonto oranı yüzde 50’ye yükseltilmiştir[12].
Yurtiçi yerleşiklerin yurtdışı yerleşiklerle türev işlemi gerçekleştirmesi halinde bu kişilere kullandırılacak yabancı para cinsinden ticari nitelikli nakdi kredilere yüzde 500 risk ağırlığı tahsis edilmiştir[13].
Bu kararlarda temel amaç dövize olan talebi ve dolayısıyla döviz kuru üzerindeki baskıyı azaltmaktır. Nitekim TCMB reel kuru (TÜFE ağırlık) Eylül-Kasım döneminde çok az da olsa değerlenmiştir. Nominal dolar/TL kuru 18-18,5 bandında kalmıştır.
18 Nisan 2022 tarihinden itibaren ihracatçının döviz gelirlerinden TCMB’ye satış zorunluluğu yüzde 25’ten yüzde 40’a çıkarılmıştır. Bu kararın amacı döviz arzını artırmak döviz kuru üzerindeki baskının azaltılmasına destek olmaktadır. Ancak, bu kararla ihracatçı faaliyetini sürdürmek için (özellikle girdi ithalatı) ihtiyacı olan dövizi teminde güçlük çekecektir.
Sonuç
2022 yılı Aralık ayı itibariyle para piyasalarındaki dengesizlik ve sıkıntıların bir yıl öncesine göre önemli ölçüde arttığı açıktır. Bu durumun baş sorumlusu uygulanan faiz sebep enflasyon sonuçtur anlayışına dayalı çarpık para politikasıdır. Olaya daha geniş bir perspektifte bakılacak olursa gerek para ve maliye politikaları arasındaki kopukluk gerekse de para, maliye, yatırım ve dış ticaret politikaları arasındaki koordinasyon eksikliği göze çarpmaktadır.
[1] Gelişmiş ülkelerde TÜFE yıllık ortalaması 2004-13 döneminde ortalama yüzde 2,0, 2014-2021 döneminde yüzde 1,4 iken 2022 yılı tahmini yüzde 7,2’dir (IMF WEO Ekim 2022).
[2] IMF WEO (Ekim) tahminlerinde Türkiye için 2022 yılı TÜFE 12 aylık artış hızı tahmini yüzde 73,5’dir. Türkiye 196 ülke arasında 192’inci sıradadır. Türkiye, 2022 için yüksek enflasyonda Arjantin, Sudan, Venezuela ve Zimbabve’den sonra gelmektedir.
[3] Borcunu ödeyemeyen kişi sayısı 2021 yılı ilk dokuz ayında 855 bin kişi iken bu yılın aynı döneminde yaklaşık 1220 bin kişiye yükselmiştir (TCMB, TBB Risk Merkezi).
[4] Bankaların elindeki DİBS miktarı 2021 sonunda 1.119.609 milyon TL iken, 2022 yılı Haziran sonunda 1.819.625 Milyon TL’ye, Eylül sonunda ise 2.096.947 Milyon TL’ye yükselmiştir (TCMB). İki yıl vadeli tahvil bileşik faiz oranı, 2022 yılının ilk yarısında yüzde 23-25 aralığında gerçekleşmiştir, üçüncü çeyrekte ise yüzde 20’dir.
[5] Bankaların özkaynak kârlılık oranı ise 2021 yılında yüzde 14,4 iken 2022 yılı ilk çeyreğinde yüzde 20,1’e, ikinci çeyreğinde yüzde 28,8’e, üçüncü çeyreğinde ise yüzde 35,4’e yükselmiştir. Her iki kârlılık oranı da dönem sonu itibariyledir. (BDDK).
[6] Gerçekleşen (expost) reel faiz oranı hesaplamasında Kasım 2021 tarihli 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı yüzde 12,2 ve Kasım 2022 gerçekleşen TÜFE yıllık artış hızı yüzde 84,39 kullanılmıştır. Reel faiz=((1+mevduat faizi)/(1+gerçekleşen enflasyon hızı)-1)*100 (yazarın hesaplaması).
[7] 30 Haziran 2022 tarihinden itibaren geçerlidir.
[8] Kasım sonunda ticari, tüketici kredilerinde faiz oranı yüzde 26, mevduatta yüzde 16’dır.
[9] 30 Eylül 2022.
[10] 1 Kasım 2022.
[11] 25 Kasım 2022 itibariyledir. Hedef alanlar On Birinci Kalkınma Planında seçilen öncelikli sektörlerdir: kimya, ilaç ve tıbbi cihaz, elektronik, makine-elektrikli teçhizat, otomotiv ve raylı sistemlerdir.
[12] 4 Temmuz 2022.
[13] 23 Haziran 2022.
OAPGD EKONOMİ MASASI