Ortak Akıl Politika Geliştirme

Dış Politikamız Üzerine – Dr. Ali Tigrel

Önce hemen belirteyim. Mühendislik eğitiminden gelen, matematiksel modelleme üzerine uzmanlaşmış, yıllarca üniversitelerde ders vermiş, üstlendiği sorumluluklar icabı ekonomiye bulaşmış, uluslararası müzakerelerde Türkiye’yi değişik platformlarda temsil etmiş eski bir üst düzey bürokratım. Diplomat değilim.

Fakat aile büyüklerimden aldığım terbiye ve bürokrasi kademelerinde edindiğim deneyimlere dayanarak söyleyebilirim ki uluslararası diplomasinin nasıl yürütülmesi gerektiğini bilirim.

Bu kısa girişten sonra yazımın konusuna girelim. Açık ve net olarak ifade etmeliyim ki bir vatandaş olarak, bugün Türkiye’nin izlediği dış politikadan hiç ama hiç memnun değilim. Hatta biraz daha ileri giderek belirteyim ki özellikle son on yılda izlenen ihvan eksenli dış politika çizgisinin ülkemizin çıkarlarına hizmet etmediğini ve ülkemizi endişe verici bir yalnızlığa sürüklediğini düşünüyorum. Neden derseniz, kısaca açıklamaya çalışayım:

  • Dış politikamızın çok daha dengeli ve tutarlı olabileceğini düşünüyorum. Ulusal çıkarlarımızın en iyi şekilde korunmasının ön koşulu dengeli ve tutarlı bir dış politika çizgisinin muhafaza edilmesidir.
  • Aktif dış politikanın, müdahaleci, her şeye karışan ve gücünün ötesinde işlere ve maceralara soyunmak olmadığı görüşünü taşıyorum. Bir başka deyişle, Türkiye’nin, silah sanayinin altyapısı ile ekonomik gücünün kısıtlarını göz ardı eden bir anlayışla emperyalist bir yaklaşım içine sürüklenmesini tehlikeli buluyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin emperyalist güçlere karşı verilen bir mücadele sonunda kurulduğunu ve belki de bu nedenle birçok ülkenin sempati ve güvenini kazandığı unutulmamalıdır.
  • Dış politikamızı yeterince içerikli bulmuyorum. Yaparım, ederim gibi yüksek perdeden ve genellikle birbirini tutmayan söylemler bugünün dünyasında fazla bir anlam taşımıyor. Aşırı ego ve duyguları dışa vuran retoriğin ve çıkışların strateji kavramı ile bağdaşmadığı kanaatindeyim.
  • Dış politikamıza egemen olan meydan okuyucu üslubun ülkemize hiçbir yararı olmadığını düşünüyorum. Hele hele Devlet hiyerarşisi ve alışılagelmiş uluslararası diplomatik teamüller adeta yok sayılarak, ancak kapalı kapılar ardında söylenebilecek lafların ulu orta edilmesi karşısında gerçekten endişe duyuyorum. Dış politik dengelerin iç politika uğruna feda edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
  • Dış politikamızda mezhepsel bir zihniyetin etkisinin giderek arttığını görüyorum. Bu da Cumhuriyetimizin yurtta sulh cihanda sulh ilkesinden esinlenen geleneksel dış politika çizgisinden ciddi ve tehlikeli bir sapma anlamına geliyor.
  • Hukukun üstünlüğüne gereken saygının gösterilmemesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlerliğinin kalmaması, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığına gölge düşürülmesi, Cumhuriyetimizin temel taşlarından biri olan laiklik ilkesinin yok sayılması, insan hakkı ve özgürlüklerinin baskı altına alınması ve toplumun katmanları arasında denge ve dayanışma yerine ötekileştirme ve kutuplaştırma politikalarının izlenmesi beni kaygılandırıyor. Çünkü bu tür politikalar ülkemizin bölge ülke halkları için cazibesini yok ettiği gibi dış politikamıza da yardımcı olmuyor.
  • İhvan eksenli dış politika çizgisi ekonomimize zarar veriyor. Bir zamanlar yabancı yatırımcılar için bir cazibe merkezi olan ülkemiz bugün doğrudan yabancı yatırımcı çekemediği gibi olanları bile kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor.
  • Terazinin ibresini bir türlü ortada tutma becerisini gösteremiyoruz. Bu nedenle de ülkemiz, maalesef çok yönlü tehdit ve risklerin altına giriyor.

Özetleyecek olursam, coğrafya, tarih ve kimliğimizin bileşeni jeopolitik konumumuzla uyumlu, Atatürk ilkelerinden esinlenen, ciddi ve tutarlı bir dış politika çizgisine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Kısacası, dış politikamızda fabrika ayarlarına dönmek zorundayız.

Çünkü, çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde söylenecek her sözün, atılacak her adımın önemi var.

Bölgemizde karanlık oyunlar sergileniyor. Hata yapma lüksümüz yok. Strateji ve taktik sözcüklerini unutmamaya, ülke içinde birlik ve beraberliğe özen göstermek zorundayız.

Ancak bu şekilde içinde bulunduğumuz zor dönemi atlatabiliriz.

Şunu unutmayalım: Sermaye ile barışık olmayan, toplumsal mutabakatı sağlayamayan ve belki de en önemlisi, toplumsal mutabakatı evrensel mutabakat düzeyine taşıyamayan toplumların yarının dünyasında saygın bir yer edinmeleri çok zordur. Yarının dünyasında saygın bir yer edinemeyen toplumların ise ulusal çıkarlarını korumada giderek daha fazla zorlanacakları açıktır.

Ali Tigrel

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...