Türkiye’nin Yaşadığı Sorunların Arka Planında Neler Var? Kronolojik Bir Değerlendirme (1)
Saffet Atik
Pek çok düşünür toplumsal ve ekonomik yapının, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin, üretim biçiminin ve toplumsal değer yargılarının nedensellik içinde olduğunu, aralarında anlam taşıyan birliktelikler olduğunu savunur. Değerli hocam Prof. Dr. Mübeccel Kıray’ın bu konudaki öğretisini asla unutamam.
Günümüzde darboğazlar yaşayan toplumumuzun sorunlarını daha iyi anlamak için; yukarıdaki nedensellik içinde ve tarihi gelişme sürecini de gözeterek, karşılaştırmalı ve kronolojik bir değerlendirmeler yapmak zorundayız.
Bu yazımda ana temayı Osmanlıdan günümüze toplumsal ve teknolojik gelişmeler olarak seçtim, bu nedenle kronolojik akış genelde Osmanlıya ve Türkiye Cumhuriyetine ilişkindir. Karşılaştırma konusu ise Osmanlı ve Batı toplumlarında, siyasal oluşumlar ve olaylar ile sahip olunan bilim ve teknolojidir. Kısaca; batı toplumları, teknolojide atılım yaparken ve demokrasilerini geliştirirken; Osmanlı ne yapıyordu sorusuna yanıt aradım. Kuşkusuz, bu karşılaştırma; doğu toplumlarıyla yapılabilir ve yapılmalıdır da. Ancak, bilgiye erişim kolaylığını karşılaştırmaya aynı coğrafyayı paylaştığımız Batı uygarlığı ile başladım.
Hemen belirtmem gerekir ki, tarihçi, yada toplum bilimci değilim. Düşündüklerini sistematize etmeye çalışan, bu konulara ilgi duyan birisiyim. Yazımın iddiası da sadece bunla sınırlıdır, yaptığım hatalar da kuşkusuz tartışmaya ve düzeltmeye açıktır. Konunun uzmanları, benden çok daha yetkin katkı koyacaklardır.
Konuyu daha iyi kavramak için, özellikle tarih ve ve coğrafyayı bütünleştirmek için; biraz daha gerilere gitmek, Osmanlıdan ötesinin de ana hatlarıyla bilinmesi ve yorumlaması gerekiyor. Anadolu’nun konumu bunu gerektiriyor.
Toplumsal gelişmeler ve buna neden olan bilim ve sanattaki buluş ve ilerlemeler, dönemsel olarak farklı coğrafyalarda yoğunlaşmıştır. Bunlar; Mezopotamya, Ortadoğu, İran, Anadolu, Mısır, Yunanistan, İtalya, kısmen Kuzey Afrika gibi yerler uygarlığın doğduğu ve serpildiği yerledir. Kuşkusuz, Asya, Uzakdoğu ve Çin, Güney Amerika gibi diğer farklı coğrafyalarda da önemli gelişmeler olmuştur ama sanırım klasik değerlerin, sanatın ve uygarlıkların doğduğu, semavi dinlerin ortaya çıktığı; bizim de coğrafi yakınlık nedeniyle görece daha iyi bildiğimiz yerler yukarıda saydıklarımdır. Bu topraklarda; Sümerler, Asurlar, Hititler, Persler ve diğerleri hüküm sürmüşler.
Antik Mısır (yaklaşık MÖ 3150 – 150 Civarı), Yunan ( MÖ 756 – 336 Civarı), Pers (MÖ 550-330 Civarı), Helenistik (Makedon) (yaklaşık MÖ 336-MÖ 146) , Roma (MÖ 753 (Roma Devleti) – MS 395) uygarlıkları ve devletleri Avrupa, Asya ve Afrika’nın kesiştiği bu üçgende ortaya çıkmışlardır. Bunlara; Mezopotamya’da Sümer, Babil ve Asur Anadolu’da Hitit uygarlıklarını ve yönetimleri de eklenebilir
Tarihin en göz alıcı anıtsal yapıları bu coğrafyanın ürünleridir. Piramitler, tarım kuleleri, Dünyanın 7 harikası olarak adlandırılan yapıtlar, klasik güzel sanatlar, plastik sanat eserleri ve heykel bu kesimde ortaya çıkmıştır.
Tarih öncesi ve ilk çağ gelişmeleri; antropolojik olarak neolitik denilen döneme tarihlenmektedir. Aşağıdaki Tabloda yer alan Göbeklitepe daha eskidir.
Tarım devrimi ile insanoğlu; avcılık/toplayıcılıktan , tarım ve hayvan yapabilen topluluklara evrilmiştir. Buna bağlı olarak; insan yerleşmeleri ve kale duvarları, bunları koruyan askerler ortaya çıkmıştır. Tarım devrimi ekonomide üretim biçimi ve büyüklüğünü, artı değeri ve toplumsal yapıda da; katmanları ortaya çıkarmış, yönetenler ve ruhani sınıf bu katmaların en üstünü oluşturmuştur.
Bu kadar eskiyi anlatmamın nedeni, insanlık için önem taşıyan gelişmelerin hangi coğrafyalarda ve hangi zaman dilimimde gerçekleştiğini göstermek içindir. Bu anlatım; gelişmelerdeki hızı ve hızlanmayı da anlatmaktadır. Toplumlar, bu hıza ayak uydurabildikleri, gelişmelere uyum sağlayabildikleri sürece ayakta kalabilmektedir. Ömürleri değişime uyum sağlama becerilerine bağlıdır. Aşağıdaki Tablo; önemli olayları, uygarlıkların yada devletlerin ortaya çıkma ve kaybolma tarihlerini göstermektedir.
Tablo: Eski Dönemler (Tarih Öncesinden Başlayarak) Önemli Gelişmelerin Yılları ve Dönemleri
Dönem – Yıl | Olaylar ve Gelişmeler |
MÖ 8000 – 10000 Civarı | Göbeklitepe ilk dinsel mekan, İlk törensel ritüeller ve figüratif anlatımı (Dini amaçlı olduğu sanılıyor)
Anadolu |
MÖ 7500 Civarı | Çatalhöyük’te İlk Neolitik İnsan Yerleşmesi
Anadolu |
MÖ 4200 Civarı |
Mısırlıların takvimi kullanmaları ve tarihin daha hassas tarihi kayıtlar
Mısır |
MÖ 4000 – MÖ 2000 | Sümer Uygarlığı. Dünya’nın bilinen en eski uygarlığı kabul ediliyor.
Mezopotamya |
MÖ 3200 Civarı |
Sümerlerin ilk kez yazıyı kullanmaları ve ilk tekerleğin resmedilmesi,
Mezopotamya |
MÖ 2500 Civarı | Mısır Piramitleri
Mısır |
MÖ 2000 Civarı | Kâğıdın Bulunması ve Kullanımı
Çin |
MÖ 1000 Civarı | Barutun Bulunması
Çin |
MÖ 756 Civarı | Yunan Uygarlığı (Arkaik dönem) (Yunan uygarlığı için tarihçiler kesin tarih verememektedir. Dönem ve yıllar takribidir. Bazı kaynaklarda MÖ 1.500 lü yıllara kadar gitmektedir. )
Yunanistan |
MÖ 550 – 330 Civarı | Pers Devleti (Anadolu’ya MÖ 543-333 yılları arasında Persler hakimdir.)
İran |
MÖ 323 | Helenistik Dönemin Başlangıcı
Makedonya |
MÖ 287 Civarı | Lidya’da ilk kez para kullanımı.
Anadolu |
MÖ 146 | Yunan Uygarlığının Sonu (Roma işgali) |
MÖ 100. Yıl | Roma İmparatorluğu Kuruluşu
İtalya |
MÖ 31 | Helenistik Dönemin Sonu |
Miladi Takvimin Başlaması | |
360 | Ayasofya’nın İnşası
Avrupa İstanbul’u (Bizans) |
395 | Roma İmparatorluğunun Bölünmesi ve Doğu Romanın Kuruluşu |
620 li yıllar | İslamiyetin Doğuşu |
800. Yıl Civarı | Orhun Kitabeleri (Türklerin alfabelerinin varlığının ve okuryazar olduklarının kanıtlanması)
Moğolistan |
1071 | Malazgirt Savaşı ve Anadolu’nun Türkleşmesi Harekatının başlaması
Anadolu |
1077 | Anadolu Selçuklu Devletinin Kurulması
Anadolu |
780 – 800 Civarı |
Cebirin (Algebra) Bulunması ve Kullanımı
Horasan İran |
1100 -1408 |
Beylikler Dönemi (Anadolu’nun Belirli Kesimlerinde)
Anadolu |
1215 |
Magna Carta’nın imzalanması
İngiltere |
Anadolu bu coğrafyanın tam ortasındadır ve stratejik konumdadır. İlk sulama altyapısı ve sulu tarım, buna bağlı olarak örgün kırsal alanlar Anadolu’nun doğusunda ve güneyinde, sanatsal faaliyetler, plastik sanatlar ve yontu, görece örgün eğitim ve ilk üniversite, evrensel değerler ve demokrasi Anadolu’nun batısında ortaya çıkmıştır.
Anadolu yada Ön Asya bu seçkin konumuna bağlı olarak; tercih edilen, göç alan bir konumdadır. Anadolu’ya sadece Türklere değil, Frigler ve diğerleri gibi, pek çok kavim göç etmiş, devlet kurmuşlardır. Tarihi süreç içinde; Batı, Orta Anadolu ve Karadeniz’de Frigya, Likya, Lidya, Karya, Pisidia, Kapadokya Satraplığı, Pontus ve diğerleri gibi pek çok uygarlık, devlet yada yönetim görülmektedir.
Ancak, Anadolu’da yaşam acılarla da doludur. O kadar ki, erken Hristiyanlık Döneminde Roma mezalimi nedeniyle, Kapadokya’da Hristiyanların saklanarak yaşadıkları yer altı şehirleri ortaya çıkmış, Moğol kıyımı ile binlerce kişi katledilmiş, yerleşmeler yok olmuştur. Nitekim, Anadolu Selçuklularının yıkılması da Moğol saldırılarına bağlanır.
Orta Asya’dan 11. yüzyılda gelenler, Anadolu’da özellikle Orta Anadolu ile Torosların yamaçlarını tercih etmişlerdir. Bazı tarihçiler ve coğrafyacılar bunu gelenlerin koptukları toprakların benzerlerini arama istemine bağlarlar,
Anadolu yaşayanlarının ve göç eden Türk boylarının; aydınlanması, insani değerlerin ön plana çıkması, toplumsal hoşgörünün hakim olması ve görece rahat etmeleri kanımca Selçuklulara tarihlenmektedir. Kuşkusuz bu dönemde de Moğol ve Haçlı Saldırıları (1096-1272) yer yer sürmektedir. Bu apayrı bir yazının konusu olabilir. Hemen belirtmek gerekir ki, Türk nüktedanlığının eşsiz ismi Nasreddin hoca ve arı Türkçenin ve hümanizmanın büyük ustası Yunus Emre de bu zaman diliminde de yaşamıştır.
Ancak, bilinen gerçek Odur ki, Ahmet Yesevi tarafından (1093-1166) tarihleri arasında Anadolu’ya gönderilen “Horasan Erenleri”nin Anadolu aydınlanmasına katkıları büyük olmuş, 12 yy. da Anadolu’da kardeşlik ve hakkaniyet sağlanmaya çalışılmıştır. Moğol yıkımı ve gaddarlığı olmadığı sürelerde; Anadolu insanı görece rahat yüzü görmüştür
Anadolu’nun imarında ve bayındırlık eserleri ile donatılmasında da Anadolu Selçuklularının payı büyüktür. Günümüzde bile; Anadolu’nun kayda değer sivil mimari yapılar bu döneme aittir. Orta Anadolu kentleri¸ Konya, Kayseri, Sivas, Aksaray, Divriği gibi yerleşmeler Selçuklu eserleri ile donatılmıştır. Hatta Konya-Aksaray-Kayseri-Sivas-Divriği-Erzurum kentlerinden oluşan ve “Selçuklu Mimari Ekseni” olarak adlandırılabilecek aks ortaya çıkmıştır. Bunun dışında; Beyşehir, Amasya, Tokat, Sinop gibi münferit yerlerde de Selçuklu eserleri görülmektedir.
Osmanlı 1300 lerde kurulurken, Selçuklunun sahip olduğu fikri ve felsefi yönlendiricilerden, hazinelerden yoksundur. Kuruluşta kayda değer kişiler; öğütleriyle ön plana çıkan Şeyh Edebali ile Dursun Fakih’tir.
Selçuklu Anadolu’yu imar ederken, Osmanlı imar hareketlerini batıda Rumeli’nde gerçekleştirmiştir. Osmanlı kuruluşundan sonra yaklaşık yarım asır sonra 1356 da Avrupa’ya geçmiştir. Bu tarihten sonra da; Devletin ilgisi; Hicaz haricinde, bu topraklarda yoğunlaşmıştır. Balkan savaşının sonuna kadar yüzyıllar boyunca Osmanlının ana ilgi alanı Rumeli’dir. Bunun doğal sonucu olarak; Avrupa Osmanlısındaki sivil mimari eserler, Anadolu bulunanlardan kat be kat fazla olmuştur.
İstanbul’a ve Anadolu’ya yönelen göçlerde Rumeli’nin payı büyüktür. Hatta O dönemde Anadolu göçlerinden daha büyüktür. Bu Avrupalılaşmış, batı kültürüne vakıf Türkler, tarımdan sanayiye pek çok sektörde gelişmeyi tetiklemişlerdir. Bursa, Eskişehir veya Samsun’daki gelişmeler bu bakış açısıyla değerlendirilmelidir.
Bazı çevrelerce Osmanlıya öykünmenin revaçta olduğu ve bilinçli olarak politik gündeme getirildiği bu dönemde; bilim, teknoloji, siyasal gelişmeler ve toplumsal yapı itibarıyla Osmanlı ile batı dünyasının çok kısa ve özet bir karşılaştırılmasının yapılmasının doğru olacağı kanısını taşıyorum. Bundan çıkarılacak dersle Cumhuriyet Türkiye’sinin; toplumsal yapı gelişme, ekonomik kalkınma ve bilimsel ilerlemeler bağlamında neler yaptığı daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.
Türklerin Anadolu serüvenin başlangıç aşamalarını da ele almak ve referans vermek için Selçuklu ile başladım. Tekrar etmek gerekirse; Selçuklunun Anadolu Bozkırı ve Doğu Anadolu’daki bayındırlık faaliyeti ve sağladığı toplumsal barış kayda değerdir. Kişisel kanım, bu katkı Osmanlıdan daha fazladır. Nitekim, Anadolu Bozkırında Osmanlıdan kalan ve sanatsal değeri olan fazla sayıda kervansaray yada medrese yoktur ama Selçukludan kalma onlarcası mevcuttur. Selçuklu etkisi O kadar fazladır ki, günümüzde bile kamu binaları ile TOKİ konutlarının özellikle ön cepheleri Selçukluya öykülenerek Selçuklu Mimari tarzı diye (aslında estetik değeri şüphe götüren) ne olduğu pek de anlaşılmayan bir üslupla yapılmaktadır.
Kısaca, Anadolu, coğrafi ve kültürel olarak eskiçağlardan bu yana batı ve doğu arasında bir geçiş bölgesidir. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetini bu coğrafyanın özellikleri ve çok kültürlülüğü ile anlamak ve değerlendirmek gerekir.