Ortak Akıl Politika Geliştirme

Türk Hava Kurumu ve Orman Yangınları – Ümit Işık

Ülkemizin doğasıyla birlikte gelecek on yıllarını yok eden afet niteliğindeki orman yangınları uzun süre kontrol altına alınamamış ve tüm Ülkede çıkan yangınlarda, en iyi tahminle yaklaşık 200.000 hektar ormanımız, içindeki canlılarla birlikte yok olmuştur. Ormanlarımız elimizden kayıp giderken yapılan asıl tartışma ise Türk Hava Kurumu’nun elindeki uçakların ne olduğudur. Böylesine kötü günlerde bile konunun aslından saptırılıp bambaşka alana kaydırılmasını da bizim siyasilerimizin becerisinde aramak gerekecektir.

THK’nın Görevleri

THK, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin havacılık sanayisini kurmak; askeri, sivil, sportif ve turistik havacılığın gelişmesini sağlamak misyonu ile kurulmuş ve 1925 yılından beri faaliyetlerini, Türk havacılık sektörünün sürdürülebilirliği ve sürekli gelişimini odağına alarak gerçekleştirmektedir.

Türk Hava Kurumunun son Tüzüğü, 39’ncu Büyük Genel Kurul tarafından kabul edilmiş, Bakanlar Kurulu’nun 20/10/2008 tarih ve 2008/14307 sayılı kararıyla onaylanmış ve 04/12/2008 tarih ve 27074 sayılı resmi gazetede yayımlanmıştır.

Bu Tüzüğün amacı, havacılığı Türk Milletine benimsetmek ve sevdirmek üzere, ilmi, teknik, turistik ve sportif alanda faaliyet gösteren Türk Hava Kurumu’nun üyeleri, merkez ve şube organlarının görev ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esaslarını belirlemektir

Burada bir kafa karışıklığını da gidermek gerekecektir. THK çoğunluğun düşündüğü gibi bir kamu kurumu değildir. Kurum,  5253 sayılı Dernekler Kanununa tabi özel hukuk tüzel kişisidir. Diğer bir ifade ile Fenerbahçeliler veya Kanarya Sevenler gibi Derneklerden bir farkı yoktur. Tek farkı kamu yararına çalışan dernek statüsünde olmasıdır.

Dernek “Kısa bir zamanda mes’ut ve feyyaz bir inkişafa mazhar olan ve memleketimizin atisi için başlıca medarı emniyet avamilden madut bulunan ‘Türk Tayyare Cemiyeti’nin Cemiyetler Kanununun 17 nci maddesi mucibince menafii umumiyeye hadim Cemiyetler meyanına ithali Dahiliye Vekâleti celilesinin 5 Ağustos 1341 tarihli tezkeresiyle vuku bulan teklif üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 5.8.1341 tarihli içtimaında tasvip ve kabul olunmuştur.” şeklindeki kararla Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK ve İsmet İNÖNÜ’nün Başbakanlığındaki Bakanlar Kurulu Kararı ile 5 Ağustos 1925 tarihinde kamu yararına çalışan dernek statüsüne alınmıştır.

Kurumun, (Derneğin) organlarından birisi olan “Büyük Genel Kurulun” yapısı önem arz etmektedir. Tüzüğün 11’inci maddesine göre Derneğe ilişkin her türlü kararların alındığı ve işlemlerin görüşüldüğü ve yönetim kurulunun ibra edildiği bir kurul olan Büyük Genel Kurul; “a) T.B.M.M. Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, Jandarma Genel Komutanı, Ankara Valisi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ve Türk Hava Kurumu Genel Başkanlığı yapanlar(…).” olmak üzere Devletin en üst düzey görevlileri tarafından oluşturulmaktadır.

Kurumun karar alma sürecindeki Devletin etkisini ve kontrolünü göstermesi bakımından genel kurulun bu yapısı özel bir önem taşımaktadır. Yine bu genel kurulda Diyanet İşleri Başkanlığı dahil bir çok kamu kurum ve kuruluşunun birer temsilcisi bulunmaktadır.

Dolayısıyla Genel Kurul delegeleri çerçevesinde bakıldığında Dernek statüsünde olmakla birlikte Devletin kurumlarının da içinde olduğu ve her türlü faaliyetinde ve alınan kararlarda müdahil olunan bir yapının mevcut olduğu görülecektir.

Dernek Tüzüğünün “Yetki ve Sorumluluklar”ın düzenlendiği 4’üncü maddesinde Kurumun görevleri, havacılığı geliştirmek ve buna ilişkin her türlü faaliyetler olduğu açıklanmıştır. Kurumun “Her türlü kamu ve özel kurum, kuruluş ve kişiler ile gerektiğinde yurtdışındaki diğer kuruluşlarla işbirliği yapması” görevleri arasında sayılmıştır.

Tüzüğün 4/c maddesinde ise özel olarak:

“c) Türkiye’de havacılığın kuruluş ve gelişmesini sağlamak, genel havacılık (havadan yangın söndürme, hava ambulansı, tarifesiz seferler) alanında Türk Milletine hizmet etmek,”

Kurumun görevleri arasında sayılmıştır. Bu maddeyle verilen görevin tek başına orman yangınlarına müdahale görevi olarak değil, sadece bu konuda Kurumun Türk Milletinin hizmetinde olduğu şeklinde anlamak gereklidir. Diğer bir ifade ile Kurum, kendisinden talep edildiği anda bu hizmeti yapmaktan kaçınmayacaktır. Kaldı ki Kurum bir sivil toplum kuruluşudur ve Dernek Tüzüğü ile kendisine kamu görevi verilmesi mümkün değildir.

Orman Yangınlarını Söndürme Görevi Orman Genel Müdürlüğüne Aittir.

Türk Hava Kurumu,  orman yangınlarına, daha önceden olduğu gibi Orman Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmiş ihaleler/protokoller kapsamında müdahale etmektedir. Diğer bir ifadeyle, orman yangınıyla mücadele THK’nın tekelinde ve sorumluluğunda olan bir görev ve sorumluluk olmayıp, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yangın söndürme hizmetleri için açılan ihalenin kazanılması durumunda ihale şartnamelerinde yazılı kurallar çerçevesinde sorumluluğu bulunmaktadır.

Herkesin bildiğini bir kez daha yüksek sesle ve altını çizerek açıklayalım. THK’nın kendisine Kanunlarla verilmiş orman yangılarını söndürme görevi olmayıp bu konuyla görevli kuruma bedeli karşılığında her türlü desteği vermek vardır.

Peki orman yangınlarını önlemek ve söndürmek sorumluluğu kime aittir?

Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı, özel bütçeli ve tüzelkişiliğe sahip Orman Genel Müdürlüğünün kurulmasına, teşkilat, görev ve yetkilerine ait esas ve usullerin düzenlenmesine dair “Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar İle Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında” 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin ilgili maddesinde;

“(…)

b) Orman Yangınlarıyla Mücadele Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

1) Orman yangınlarının çıkmasına ve yayılmasına mani olmak için her türlü fiziki ve beşeri tedbiri almak,

2) Orman yangınları ile mücadele tekniklerini güçlendirmek, yangın gözetleme kulelerinin kurulmasını ve hizmete hazır halde tutulmasını sağlamak,

3) Orman yangınlarına müdahale tekniklerini geliştirmek, yangına müdahale sürelerini kısaltarak yangın zararlarını en aza indirmek,

4) Orman yangınlarına müdahalede görev alan personeli eğitmek, yangın uzmanı eğitim merkezi ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek,

5) Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.”

denilerek orman yangınlarıyla mücadele, Orman Genel Müdürlüğü bünyesindeki “Orman Yangınlarıyla Mücadele Dairesi Başkanlığı”na verilmiştir.

Dolayısıyla orman yangınlarıyla mücadele, öncelikli olarak Orman Genel Müdürlüğünün asli görevidir ve bu mücadele, Orman Genel Müdürlüğü ve ona bağlı taşra teşkilatları eliyle yerine getirilmektedir.

Orman yangınlarıyla mücadele; salgınla, hastalıkla, afetlerle, adli olaylarla vs. yapılan mücadeleler gibi bir kamu görevidir ve kamu eliyle yürütülmektedir. Yetkili kamu kurumu olan Orman Genel Müdürlüğü bu görevini yerine getirirken diğer kamu kurum ve kuruluşlarından yardım ve destek alabileceği gibi gönüllü ekiplerden de faydalanabilmektedir.

Orman Kanunu’nun 69’uncu maddesine göre Orman idaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapmak veya yaptırmak zorundadır.  Orman sayılan alanlar dışındaki yangınlarda ormana sirayet etme riski bulunan kırsal alan yangınlarının söndürülmesine de imkânları ölçüsünde katkı sağlamakla yükümlüdür.

Orman yangınlarını önlemek maksadıyla, orman yangını öncesinde ve yangın esnasında orman idaresi ile diğer kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonu, mahallin en büyük mülki idare amiri sağlamaktadır. Kamu kurum ve kuruluşları, mahallin en büyük mülki idare amirinin verdiği talimatları yerine getirmek ve her türlü desteği sağlamakla yükümlüdür. Öte yandan “Orman Yangınlarıyla Mücadelede Görev Yapan Gönüllüler Hakkında Yönetmelik” kapsamında bu konuda gönüllü ekipler de kurulabilmesi mümkündür.

Orman Yangınlarının Önlenmesi ve Söndürülmesinde Görevlilerin Görecekleri İşler Hakkında Yönetmeliğin” 8’inci maddesine göre de, orman yangınlarında civar köy ve kasabaların 18 yaşını bitirip 50 yaşını doldurmamış bütün erkek nüfusu yangın söndürmekle mükelleftirler.

Orman yangınlarını önleme ve orman yangınlarıyla mücadele harcamaları için Orman Genel Müdürlüğü Katma Bütçesine yeterli miktarda ödenek konulmak zorundadır. Ancak yaşananlara bakıldığında Orman Genel Müdürlüğünün (ödenek konulmuş ise) elindeki kaynakları ve ödeneği amaca uygun şekilde kullandığını söylemek kolay görünmemektedir.

Orman Kanunu’nun 75’inci maddesinde “Orman idaresi yangınları önlemek maksadiyle en çok beş yılda tahakkuk ettirilecek bir plan ve program dahilinde yangın emniyet yolları ve yangın kule ve kulübeleri yapmak ve bunları idare merkezlerine telli ve telsiz telefonla bağlamakla mükellef olduğu gibi yangın tehlikesinin fazla olduğu mıntıkalarda yangın mevsimine münhasır olmak üzere lüzum gördüğü yerlerde ve yeter miktarda yangın söndürme alet ve malzemesini havi motorlu vasıtalarla teçhiz ve takviye edilmiş yangın ekipleri bulundurur.” denilerek alınacak önlemler de açıkça belirtilmiştir. Ancak uzmanlığımız orman yangınları olmadığı ve gerekli saha çalışması yapmadığımız için sayılan bu önemlerin alınıp alınmadığı veya ne ölçüde alındığını bilebilme imkanımız bulunmamaktadır.

Orman Genel Müdürlüğü tarafından “Orman Yangınlarının Önlenmesi ve Söndürülmesinde Uygulama  Esasları” şeklinde çok kapsamlı ve detaylı bir düzenleme (Tebliğ) çıkarılmıştır. Anılan Esasların  “9- Askeri Birlik Organizasyonu” başlığı altında;

Orman yangınları ile mücadelede mahalli gücün kafi gelmemesi (işçi, mükellef)  durumunda 6831 Sayılı Kanunun 69. maddesi ve Orman Yangınlarının Önlenmesi ve Söndürülmesinde Görevlilerin Göreceği İşler Hakkında Yönetmeliğin 13-21 maddeleri gereğince lüzum ve en büyük mülki amirin talebiyle askeri birliklerde yangına iştirak edeceklerdir.” denilmekte ve devamında askeri birliklerden hangi koşullarda yardım alınacağı açıklanmaktadır.

Bu hususu vurgulamamızdaki amaç, yangınla mücadelede askerlerin niye sahaya çıkmadığı yönünde kamuoyundaki sorulara cevap olmasıdır. İlgili Yönetmelik ve Uygulama Esaslarına göre askerin yangın söndürme faaliyetlerine katılabilmesi için Valilik/Kaymakamlıktan bir yardım talebinde bulunulması ve görev verilmesi gereklidir. Ancak Ülkemizde yaşanan son orman yangınlarının ilk günlerinde askerden böyle bir yardımın talep edilmediği anlaşılmaktadır.

Uygulama Esaslarının “15.1- Helikopter” maddesinde; yangınla mücadele için satın alınan helikopterlerin, 1988 yılında hizmete girdiği, helikopterlerin orman yangını söndürülmesinde kullanılmasının sebebinin yangın söndürme çalışmalarında söndürme ekibini süratle naklederek ilk müdahaleyi yapmak suretiyle yangının büyümeden önlenmesini sağlaması olduğunun belitrilidiği, yine anılan Esasların “15.2- Uçaklar ” maddesinde ise; Ülkemizde uçakların orman yangınlarında kullanılmalarına 1985 yılında başlanıldığı ve THK’dan kiralanan tarım ilaçlama uçakları ile halen devam ettiği şeklinde açıklama yapıldığı görülmektedir.

Orman Genel Müdürlüğünün kendi düzenlediği Uygulama Esaslarında, uçakların yangınla mücadelede kullanılmasına 1985 yılında ve THK’dan kiralanan uçaklarla başlandığından ve helikopter ve uçağın öneminden bahsetmesine rağmen halen bünyesinde yeterli bir uçak filosu kurmamış/kuramamış olması da eleştiriye ve tartışmaya açık bir konu olarak değerlendirilmelidir.

Yanan Ormanlar Orman Vasfından Çıkar mı, Yapılaşmaya Açılabilir mi?

82 Anayasasının “A.Ormanların korunması ve geliştirilmesi” başlığı altındaki 169’uncu maddesinin birinci fıkrasında, Devletin, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyacağı ve tedbirleri alacağı, yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirileceği, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamayacağı, bütün ormanların gözetiminin Devlete ait olduğu açıkça vurgulanmıştır. Maddeden anlaşılacağı üzere, yanan ormanların yeniden orman alanı yapılması anayasal güvence altına alınmıştır.

6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1’inci maddesinde de orman sayılmayacak yerler belirtilmiş ve bunlar içinde yanan ormanların orman vasfından çıkmayacağı açıkça ifade edilmiştir. Kanunun 2’nci maddesinde ise orman sayılan yerlerden (Kanunda sayılan sebeplerle) orman sınırları dışına çıkartılacak yerler sayılmış ancak anılan madde hükümlerinin, yanan orman sahalarında hiçbir şekilde uygulanmayacağı belirtilmiştir.

Anılan Kanunun 17/2 maddesinde de “Devlet ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya herhangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yollariyle elde edilecek yerlerle buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamaz. Buralara doğrudan doğruya orman idaresince el konulur. (Mülga son iki cümle: 17/6/2004-5192/1 md.) (Ek cümle: 17/6/2004-5192/1 md.) Yanan orman alanlarındaki her türlü emval Orman Genel Müdürlüğünce değerlendirilir.” denilmiştir.

Yine Kanunun 18’inci maddesinde “Devlet ormanlarında; arkeolojik kazı ve restorasyon yapılmasına ve bu alanların kullanımına, tarihi eserlerin restorasyonu ve korunması için gerekli tesislere, odun kömürü, terebentin, katran, sakız gibi işletilmesinde ağaç kullanılan ocakların açılmasına, (…) ve göl, baraj ve deniz yüzeyinde yapılan balık üretimi için karada yapılması mecburi tesislere ve yeraltında depolama alanı kurulmasına; bozuk orman alanlarında orman bitkisi fidanlıkları kurulmasına, mantar ve tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliğine, orman alanlarından üretilen odun dışı ürünlerin mamul ya da yarı mamul olarak işlenmesi amacıyla tesis kurulmasına Orman Genel Müdürlüğünce bedeli alınarak yirmidokuz yıla kadar izin verilebilir.” düzenlemesi yapılmış ancak aynı maddenin devamında “Yangın görmüş ormanlarla, gençleştirmeye ayrılmış veya ağaçlandırılan sahalarda birinci fıkradaki faaliyetlere hiçbir surette izin verilemez.” denilmiştir.

Kanunun 19 uncu maddesinde de Devlet ormanı bulunan köyler halkına ait hayvanların orman idaresince belirlenecek türlerine, tayin edilecek saha ve süreler dahilinde, ormanlara zarar vermeyecek şekilde otlatılmasına izin verilebilecektir. Ancak yangın görmüş ormanlarla, gençleştirmeye ayrılmış veya ağaçlandırılmış sahalarda hayvan otlatılması hiçbir surette mümkün değildir.

Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere yanan ormanların hiçbir şekilde başka bir amaç için kullanılması imkanı olmayıp buralarda yapılacak yapıların kişi mülkiyetine konu edilmesi de mümkün değildir.

Diğer yandan 22.07.1974 günlü ve 14953 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmış olan ve halen yürürlükte olan “Orman Sınırları Dışına Çıkarılacak Yerler Hakkında Tüzük”ün “Orman niteliğinin devamı” başlığı altındaki 4’üncü maddesinde:

Madde 4. 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesine göre orman sayılan yerlerdeki;

a) Yanan orman alanları,

b) Orman Bakanlığına bağlı kuruluşlar ile ilgili kanunlara göre verilen izinlere dayanılarak kamu tüzel kişileri veya diğer tüzel ve gerçek kişilerce orman örtüsü geçici olarak kaldırılmış bulunan alanlar,

Orman sayılan yerlerden olma niteliklerini korurlar.”

denilerek yanan orman alanlarının orman vasfından çıkarılamayacağı belirtilmiştir.

Yanan ormanların imara açılması Anayasa’ya aykırı olsa da geçmişte Bodrum Yalıkavak’ta yaşanan olumsuz bir örnek hafızalarda yer etmiştir. 2007’de gerçekleşen orman yangınından sonra bölgede otel yapımına izin verilmiş ve dönemin Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, imar izninin 2634 Sayılı Turizm Teşvik Kanunu’na dayanılarak yangından önce verildiğini ifade etmiştir. Konu hakkındaki detayları bilemediğimiz için beyanın esas olduğunu söylemekten başka yapılacak bir değerlendirme bulunmamaktadır.

Tehlike Ormanla İlgili Kanunlarda değil.

Bu noktada artık yanan orman alanlarının değil ama sağlıklı orman alanlarının imara açılıp açılamayacağının tartışılması gerekecektir. Belirttiğimiz üzere, Anayasa, Orman Kanunu ve diğer ilgili düzenlemelere göre yanan ormanların imara açılması veya başka bir amaçla kullanılması mümkün değildir. Ancak Turizm amacıyla ormanların imara açılması maalesef mümkün bulunmaktadır.

2684 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun (18 Temmuz 2021 tarihli bir kanunla değişen) “Taşınmaz malların turizm amaçlı kullanımı” başlıklı 8’inci maddesinin A/1 fıkrası incelendiğinde; kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezlerinde bulunan, Bakanlık tarafından turizm amaçlı değerlendirilmesinde yarar görülen ve Hazine mülkiyetinde yeterli alanın bulunmadığı durumlarda, 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sayılan yerlerden Kanun maddesinde sayılan yerlerde sağlık, kış, termal vs. turizmi amacıyla faydalanılmak üzere Tarım ve Orman Bakanlığınca, bu yerler Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilebilecektir.

Orman sayılan yerlerin tahsis edilebilmesi için, turizme tahsis edilecek alanın, il genelindeki toplam orman sayılan yerlerin binde 5’ini geçmemesi, yapılaşmaya esas inşaat hakkının, emsal (E) 0.30’u geçmemesi ve Turizm yatırımı için tahsis edilen orman alanının üç katı kadar alanın ağaçlandırma bedeli ve ağaçlandırılan bu alanın üç yıllık bakım bedelinin, yatırımcı tarafından Orman Genel Müdürlüğü hesabına, gelir olarak kaydedilmesi şartlarına uyulması gerekecektir.

Orman alanlarının turizm veya başka bir amaçla imara açılarak parçalanması ve üzerinde yapılaşmaya gidilmesi herkesin tahmin edebileceği üzere o bölgenin ekosistemini bozması bir yana yangın riskini de artıracağı bir gerçektir.

Yazımıza son vermeden önce Turizm Teşvik Kanunu’nda yapılan son değişiklik ile turizm tesislerine izin verme sürecindeki bütün yetkilerin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda toplandığını belirtmek isteriz. Daha önce Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla paylaşılan orman alanlarının turizm tesislerine tahsisi ve o alanlarda ne tür yapıların yapılabileceği ile ilgili bütün yetki Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmiştir.

Asıl görevi ormanları korumak olmayan bir Bakanlığın ormanlar üzerinde tek başına tasarrufta bulunma yetkisine sahip olması halinde tercihini, turizmden yana mı yoksa ormanları korumadan yana  mı kullanacağı sorusunun cevabını kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.

Ortak Akıl Politika Geliştirme

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...