Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı 2019 yerel seçimlerde el değiştirdi. Eski dönemin en bilinen ve bu döneme damgasını vuran isim kuşkusuz 1994 den 23 Ekim 2017’ye kadar Belediye Başkanlığı yapan İ. Melih Gökçek’ti. Yaklaşık çeyrek asır (23 yıl), Türkiye Cumhuriyeti Başkenti; ilginç kişiliği, küfürlü açıklamaları, hakkında açılan hakaret ve yolsuzluk davalarıyla, yada tam tersi açtığı karşı hakaret davalarıyla hep gündemde olan, polemiklerin adamı Gökçek tarafından yönetildi. Milletvekili iken belediye başkanı oldu, ama seçim kaybederek değil istifa ederek yada üstü kapalı istifası istenerek ayrıldı görevinden. 5 kez üst üste seçim kazandı.
Ankara Belediyesinin, yerel yönel yönetimler açısından tarihi bir misyonu vardır. Gökçek dönemine kadar pek çok öncü proje Ankara’da başlamış, pek çok çağdaş uygulamayla tüm Türkiye’ye örnek olmuştur. Tahsisli otobüs yolu, kooperatifler eliyle büyük kent parçaları elde edilmesi (Batıkent), Yaya Bölgeleri uygulaması (Kızılay Bölgesi) gibi projelerin hemen hepsi sosyal demokrat Ankara Belediyesi tarafından başlatılmış ve Ankara’dan Türkiye’ye yayılmıştır.
Peki, ne olmuştur da, bu ilk ve öncü hizmetleri sunan belediye yönetimi el değiştirmiştir? 1990 lı yılların ortalarına gitmek ve bunları hatırlamak gerekiyor.
Anımsarsınız, 1994 Ankara seçimlerinde sol görüşlü partiler yarışmış, ama sağ görüşlü parti kazanmıştır. SDP, DSP ve CHP seçimlere ayrı ayrı katılmışlar, Refah Partisi Melih Gökçekle oyların % 27,3’ünü alarak Ankara Belediye Başkanlığını kazanmıştır. Oysa, Sol partilerin toplam oyu % 36,3’dü ve Refah Partisinin oyundan yaklaşık 10 puan fazlaydı. Sol görüşün Ankara ve İstanbul seçimlerini kaybedilmesini en iyi açıklayan sözcük “bölünmek” tir.
Gökçek Dönemi, sağ görüşlü belediyeciliğin tipik özelliklerini taşır, raylı sistemler adına Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından hemen hemen hiçbir şey yapılmamıştır. Daha önce başlatılmış metro yapımları Ulaştırma Bakanlığına devredilmiş, Gökçek’in deyimiyle büyük bir yük üzerlerinden kalkmıştır. Ulaşım yatırımlarında ağırlık ve öncelik lastik tekerlekli araçlara, yollara ve çoklu kavşaklara, yer altı geçitlerine verilmiş, özel taşımacılık özendirilmiştir. Ankara böylece kişi başına düşen otomobil sayısında Türkiye 1. olmuştur. Doğukent gibi, kentsel gelişme ve arsa üretim projelerinden tamamen vazgeçilmiştir. Belediyenin öncelik alanları ve yatırımların coğrafyası değişmiştir. Çankaya ve Yenimahalle en az yatırım alan ilçeler olmuş, Gökçek’in ilgi alanı Samsun-Ankara-Eskişehir karayolu ekseninin kuzeyine kaymıştır. Yatırımlar Keçiören, Pursaklar, Etimesut, Sincan, Mamak ilçelerinde yoğunlaşmıştır.
Bununla birlikte, belli grupların, yatırımcıların, cemeatların, derneklerin yatırımları, bu alt coğrafyanın sınırlarını aşmış, özellikle Eskişehir ve Ankara Çevre yolu civarında sürmüştür. Bazı gökdelen sahipleri Fetöcülükten suçlanmış ve yurt dışına kaçmışlardır. AKP li eski bir siyasetçinin deyimi ile “ Ankara parsel parsel satılmıştır”. Bunun sonucu, ihtiyaçtan çok daha fazlası konut stoku oluşmuş, kent her yöne ve tarafa yayılmıştır. Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’in açıklamalarına göre; halen Ankara’da 25 milyon kişiye yetecek kadar konut yapılmış durumdadır. Aslında bu gerçekler bilinerek yeni alanlar planlanmış ve kentsel gelişmeye açılmıştır. Hiç kimsede bu gelişmenin ilk tesisi ve işletme maliyetini sormamış, belediyeye getireceği mali yükü hesap etmemiştir.
Geleneksel merkez yok olmuş, kent ağırlık merkezini yitirmiştir. Kent merkezi kuramı Ankara için artık açıklayıcı olamamaktadır. Yeni Merkez Eskişehir aksında mı oluşmaktadır? Öyle ise yaklaşık 30 km. lik bu aksın ise neresindedir? Yada; yeni merkez nüvesi, Oran-İncek kesimindeki yüksek binalar mıdır? Eski EGO Otobüs Garajının yerinde yükselen “Merkez Ankara” ne olacaktır? Yıllardır gündemde olan Kazıkiçi Bostanları ve yenilenmek istenilen Ulus’la bütünleşebilecek midir?
Ankara’nın yenileme programları ve tek bina bazındaki yapılanmalar da, Gökçek ve ait olduğu siyasal görüşün, Başkent hakkındaki niyet ve düşüncesini yansıtmaktadır. Ulus-Hacıbayram Civarı planları tekrar tekrar ele alınmış, pek çoğu mahkeme kararı ile iptal edilmiştir. Bu kesimde pek çok yeni yapı; geleneksel binalara, özellikle cephelere öykünerek yapılmış, bu binaları bazı dernekler ve cemeatler tarafından kullanmaktadır. Benzer uygulamalar, Hamamönü civarında da yapılmıştır. Özetle, kentsel yenileme Ulus yakınlarında Hacıbayram – Hamamönü kesiminde yapılmış, aynı dönemde muhaliflerin seçim kazandığı Çankaya İlçesinde; Kızılay civarında İzmir, Sakarya ve Tuna Caddeleri diğerleri ile Karanfil, Konur, İnkılap ve benzer diğer sokaklar, eskimeye bırakılmış, buraları için herhangi bir proje üretilmemiş, bakımları dahi ihmal edilmiştir.
Bu dönemin önemli kullanım ve yapılarına, belediye değil merkezi hükümet karar vermiştir. Örneğin, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi en büyük yapılanması ve en büyük yatırımdır. Tamamıyla Cumhurbaşkanlığı tarafından karara bağlanmış, plan değişiklikleri Belediyeye bildirilmiş, inşaatlar Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılmış ve izlenmiştir.
Benzer biçimde; Ankara YHT Garı dönemin felsefesine uygun olarak AVM yi de içerecek biçimde inşa edilmiştir. Genelde Ankara’da AVM ler ve çok katlı yapılar, rezidanslar yaygınlaşmış, pek çoğuna dedikodu bulaşmıştır. Çok katlı ve cepheleri cam kaplı yapılar bu dönemin mimari simgeleri olmuştur.
Gökçek döneminin diğer önemli yapıları; bazıları tartışma yaratan ve pek çoğunun cemaati de olmayan camilerdir. Örneğin Kuzey Ankara Merkez Camisinin çevresi otoyol, havaalanı yolu ve açık alanlardır. Camiye erişememektedir. Çukurambar’da Safa Caminin ise 3 tarafı yol ve parktır. Bir diğer cami için Cumhuriyet Dönemi eserlerinden tescilli İller Bankası yıkılmıştır.
Kısaca bu dönemin yapılanmasını özetleyecek olursak; Külliye, AVM ve Cami konuyu en iyi anlatan 3 kelime olmaktadır. Dönemi anlatan bir diğer kelime kuşkusuz Ankapark’tır. Yazımın ilerdeki bölümünde bu savurganlık abidesini ele alacağım. Ancak, yine Gökçek’le anılacak olan açık alan düzenlemelerine değinmeden geçmek istemiyorum. Bu dönemde Ankara’ya kazandırılan; Harikalar Diyarı, Göksu (eski Susuzgöl), Mavigöl (eski Bayındır Baraj Gölü) gibi açık alan düzenlemeleri kayda değerdir. Bildiğim kadarıyla Harikalar Diyarı, Gençlik Parkından sonra Cumhuriyet Döneminin en büyük ikinci park düzenlemesidir.
Önemli bir husus, yukarıda sıraladığım işlerin; sadece ve sadece iktidara yakın teknik elamanlar, plancılar, mühendisler ve yatırımcılar üstlenebilmiş olmasıdır. Gerek teknik hizmetler, gerekse yapım işleri Belediye yönetimine de yakın olan dar bir kadro tarafından yürütülmüştür. Belediye yönetimi ve bu kadro dışardan gelen tüm önerilere ve tüm eleştirilere kulaklarını tıkamışlardır.
Bu yazıyı yazmamın nedeni geçenlerde Platformumuzda yapılan bir özeleştiridir. O yazıda; sol görüşün çok çalışkan olmadığı, özveriyle kadrolaşmaya gidemediği, saha çalışması yapamadığı ve halkla temas kuramadığı yönünde görüşler ve eleştiriler vardı ve pek çok arkadaşımız da buna katılmıştı. Ben de büyük ölçüde bu düşüncedeyim.
Bu ataleti üzerimizden gerçekten atmamız gerekiyor. İşin şakası kalmadı, Cumhuriyetin kurucu değerleri konuşuluyor ve sorgulanıyor. Bu bağlamda; Ankara’nın 1994-2017 Döneminin bize öğrettiklerini yazmaya çalıştım.
Hemen belirtmek gerekir ki, Türkiye deneyiminde; “Bölünmek” sol düşünce ve pratiğe hiçbir şey kazandırmamıştır. Tam tersine çok ciddi kayıplar yaşanmıştır. Başkent Ankara yaklaşık çeyrek asırlık bir dönemini kayıp etmiş, hatta gerilemiştir. En büyük ders bu bölünmüşlükten çıkarılmalıdır.
Yaşanılan olaylara kayıtsız kalmak, bir diğer büyük sorundur. Yaklaşık son çeyrek asırda Ankara’da inanılmaz gelişmeler yaşanmıştır. Bu bağlamda; CHP nin ve Türk Aydının tutumu tartışılmalıdır. Örneğin, Ankara’da tüm bunlar yaşanırken, CHP’de yakın takip için bir başkent komisyonu veya bir benzeri kurulmuş mudur? Kamuoyu yeterince aydınlatılmış mıdır? Eleştiriler açıklanmıştır.
Ankara’da yanlış yatırım kararları alınırken ne sol görüşün tavrı ne olmuştur? Örneğin; Milli Kütüphane karşısında İnönü Bulvarının tam ortasına, egzoz gazalarını içine kafeler yapılırken, nasıl bir tepki konulmuştur? Yada Gölbaşı çıkışında villa türü ve nasıl kullanılacağı belli olmayan yapılar ortaya çıkarken bu yanlışlık halka anlatılmış mıdır? Ama asıl sorun, Ankapark denilen ve inanılmaz paralar sarf edilen lunapark irisi bu fantezide ortaya çıkmıştır. Sol görüş Bu yatırımın olabirliğini soruşturmuş, alternatif maliyet ve yatırım alanları sorgulanmış ve kamuoyunu bilgilendirmiş midir?
Bu bağlamda; 1994 seçiminde aday olanların veya daha önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış olanların sessizliğini de manidar buluyorum ve yadırgıyorum. Ben hafızalarda kalan bir eleştiri veya açıklama duymadım veya varsa, ben kaçırdım. Eski adayların ve başkanların; hizmetine talip oldukları veya fiilen hizmet ettikleri Başkent gündemini çok daha yakından takip etmeleri ve görüş açıklamaları beklenmez miydi? Onların başı çekmeleri, yönlendirici olmaları beklenirdi.
Dünya Bankası uzmanlarının sık kullandıkları bir söz vardır. “….Eğer bir yüklenici kendini olduğundan daha üstün yada yapacağı işi olduğundan daha kolay görüyorsa; O işin başarılı olmasına olanak yoktur.…” Sanırım, sol görüş kendini gereğinden fazla üstün, yerel politikayı da gereğinden fazla küçük görmektedir. Samimi kanım budur. Ayrıca; Türk aydını biraz seçkinci, biraz ben bilirimcidir. Bu özellikler sol görüşte; kolay bölünme ve hizipleşme eğilimini de nedenlemiştir.
Kültür ve sanatta geriye düşülmüştür. Sanata tükürülmüş, kültür faaliyetleri bilinçli olarak azaltılmıştır. Buna tepki olarak; sanat camiasıyla ortaklaşa bir eyleme gidilmiş midir? Kol kola kaç kez yürünmüştür?
Kanımca temel sorun; sol görüşte olanların ve özellikle CHP nin “çağdaş başkent kavramını” ve böyle bir başkentin Laik Türkiye için ne ifade ettiğini anlayamamaları ve bunu içselleştirmemelerinde yatmaktadır. Eğer bunun tersi olsaydı, muhalif ses çok daha güçlü ve yönlendirici çıkardı.
Devam edecek olursam; toplu taşımacılıkta atılım yapılamamıştır. Planlama faaliyetleri yanlı olarak sürdürülmüştür. Konuya ilişkin mühendis odaları ve Şehir Plancıları Odası tarafından açılan rutin davaların dışında kamuoyuna mal olmuş bir eylem, kayda değer bir tepki gelmemiştir. Gökçek dönemine en katı ve en istikrarlı karşı durma kişiseldir ve Mimarlara Odası Ankara Şube Başkanıyla özdeşlemiş, Onunla anılır olmuştur.
Hizmet üretiminde kanımca önemli hususlardan birisi “takım oluşturmak ve ortaklaşa üretmek”tir. Bunun en güzel örneği 1977-1980 yılları arasında Ankara Belediye Başkanlığını yapan rahmetli Ali Dinçer zamanında yaşanmıştır. Ankara’nın Türkiye’ye örnek olan uygulamaları Dinçer’ın etrafında kenetlenen bir avuç insanın, özverili ve ortak çalışmalarıyla gündeme gelmiştir. EGO, Planlama Dairesi, Fen İşleri Dairesi ve benzerlerinde çalışan idealistler, bir aidiyet duygusu içinde imkansızı başarmışlardır. Kısaca, Ankara deneyiminin öğreteceği iyi şeyler de vardır, ancak bunların hepsi son çeyrek yüzyıl dışında yaşanmıştır.
Özetle, Başkent Ankara bu dönemde, Batılı başkentlerle yarışamamış, hatta bu yarışı, savaş içinde olanlar hariç, komşu başkentlerle bile sürdürememiştir. Bu çok acıdır. Bu bağlamda; özellikle kültürel ve sanatsal faaliyetlerde kazanılanlar kaybedilmiştir. Faaliyetler azalmış, donatılar eksilmiştir. Yapımı süren kültürel donatılara gerekli parasal tahsisler yapılamamış, yapım sürüncemede kalmıştır. Bu durum sportif faaliyetlere de yansımıştır. Bir zamanların basketbol, voleybol, hentbol gibi salon sporlarında veya atletizm gibi dallarda veya binicilik gibi ihtisas sporlarında söz sahibi olan başkent bu özelliklerini yitirmiştir. Finansal faaliyetlerde bile Ankara’nın sönük kalmasına gayret edilmektedir.
Oysa, Ankara Cumhuriyet Türkiye’sinin bir iddiasıdır. Sol görüşün ve CHP nin bu iddianın peşinde olması beklenirdi. Bu üzücü Tablo yeni Ankara Büyükşehir Belediyesi yönetimiyle değişmelidir.