Bu yılın 26 Eylül Pazar günü Almanya’da seçmenler sandığa gidecek.
Ülkenin 16 eyaletinin nüfuslarına oranla dört yıllığına seçeceği parlamenterlerin oluşturduğu Almanya Federal Parlamentosu “Bundestag”ın en az 598 üyesini belirlemek için oy kullanılacak.
Bilindiği gibi 2005 yılından bu yana ülkesinin ilk kadın başbakanı olan Angela Merkel, üç yıl önce verdiği bir beyanatında 2021 seçimlerinden önce partisinin genel başkanlığını bırakacağını, dolayısıyla artık aday olmayacağını açıklamıştı.
O tarihten bu yana yeni Şansölye’nin kim olacağı konusu, Almanya’da tartışmalara konu olurken, dünya kamuoyunda da yakından izlenmeye başladı. Hem Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat “CDU”, hem Sosyal Demokrat “SPD” partilerden bazı siyasetçilerin isimleri çevresinde birçok tahmin yapıldı. Ancak Yeşiller “The Greens” partisinden güçlü bir adayın çıkıp, iddialı olabileceği pek beklenmiyordu. Çünkü Almanya çok uzun yıllardan bu yana iki büyük partinin koalisyon hükümetleri tarafından yönetilmekteydi.
YEŞİLLER ÖNDE
Nisan ayının son ve mayıs ayının ilk haftalarındaki kamuoyu yoklamalarında CDU, onun Bavyera’daki kardeş partisi CSU ve SPD’den oluşan Büyük Koalisyona (Grand Coalition) destek giderek azaldı. Almanya’nın güvenilen politik araştırma kuruluşlarından Infratest dimap/ARD tarafından her ay yapılan kamuoyu yoklamalarının 6 mayıs tarihindekine göre Yeşiller’e verilen kamuoyu desteği anlamlı bir biçimde öne geçti.
“Bugün seçim yapılsa kime oy verirsiniz ?” sorusuna verilen yanıtlara göre, Yeşiller, nisan ayındakine göre 4 puan daha yükselerek yüzde 26’ya çıktı. CDU/CSU 4 puan azalarak yüzde 23’e, SPD de 2 puan azalarak %14’e düştü.
Önde gelen bazı siyaset yorumcularına göre, Yeşillerin bu çıkışının ardındaki en önemli etken, Alman seçmenlerin Angela Merkel gibi güçlü bir siyasi kişiliğin ardından Yeşillerin adayı olarak ortaya çıkan genç kadın politikacı Annalena Baerbock’ a ilgi duymaları.
YEŞİLLER PARTİSİ VE PROGRAMI
Yeşiller Partisi, birleşme öncesi 1980’de Batı Almanya’da kuruldu. 1989 Berlin Duvarının yıkılmasının ardından iki Almanya’nın birleştiği günlerde Doğu Almanya’da kurulan Birlik 90 “The Alliance 90” adlı parti ile birleşti.
Yeşiller Partisi, adından da anlaşılacağı üzere öncelikle çevreci politikaları benimsemiş, sosyal adalet, katılımcı demokrasi, cinsiyet eşitliği savunucusu bir parti. Bu niteliklerine savaş ve ırkçılık karşıtlığı da eklenince, siyaset spektrumunda hep bir sol parti olarak nitelendirildi.
İktidardaki ilk deneyimlerini, % 6.7 oy aldıkları 1998 ve 2005 yıllarında orta-sol Sosyal Demokrat Parti (SPD) yanında yer alarak edindiler. Son yılların eyalet seçimlerinde, faşist AfD hariç, diğer partilerin her biriyle ortaklığa açık oldular. Başta SPD olmak üzere Merkel’in muhafazakar CDU’su dahil diğer partilerle kurulan koalisyonlarda yer alarak önemli deneyimler kazandılar.
Kuruluş yıllarının parti kongrelerinde ortaya çıkan ve seçmenleri ürküten kaotik görüntüler ve agresif söylemlerden giderek kurtulan Yeşiller, daha önce hiç olmadığı kadar parti disiplini içinde liderlerinin arkasında durmayı öğrendiler. Artık rakiplerine saldırmak yerine, bazılarına tuhaf gelse de, söylemlerinde Alman anayasasına sadakatlarını tekrarlamaktan kaçınmadılar.
Her zaman sımsıkı benimsedikleri “çevreci” ilkeler doğrultusunda, “iklim değişikliğine karşı mücadele” bütün seçim bildirgelerinin merkezinde yer aldı.
Bu ilkeye koşut olarak, mevcut hükümetin 2030 yılına kadar sera gazlarının % 55 oranında azaltılmasını yeterli görmeyip, bu oranın % 70’e çıkarılmasını savunmayı sürdürdüler. Bu hedefe ulaşmak için Almanya’da başlatılmış olan “yenilenebilir enerji” dönüşüm programının daha da hızlandırılmasının ilk hedefleri olduğunu her fırsatta ortaya koydular.
Dış politikada AB’nin daha da güçlenmesi’ni desteklediler.
Partideki bazı izole grupların “Nato’dan ayrılma” talebine karşın, partinin çoğunluğu ve liderliğin benimsediği doğrultuda transatlantik ilişkilerin canlandırılmasından yana oldular.
Güçlü devlet eliyle kamu harcamalarına ağırlık vererek daha sürdürülebilir yatırım ortamı oluşturmak ve özellikle sayısallaşmayı (digitalisation) Almanya’nın dört bir yanında etkin hale getirmek, ekonomi programlarının temeli oldu.
Sosyal politikalarında yabancı düşmanlığı, ırkçılıkla savaşmak ve cinsiyet eşitliğini sağlamak ilk hedefleri arasında yer aldı.
1970’lerde ortaya çıkan Yeşillerin kendilerini bir hayli yenilemiş olmalarını göstermesi açısından, kendi partilerinden de olsa, ”eski siyasetçilere” uzak durmaları bir hayli ilginçtir. Bunun en tipik örneği bir zamanlar genç partililerin çoğunun “akıl hocalığı”nı yapmış olan Joschka Fischer’e artık danışma gereksinimi bile duymamalarıdır.
Hatırlanacağı üzere, 68’li olarak bilinen Fischer, 1970’lerden itibaren Yeşil hareketin içinde ve partinin kuruluşunda yer almıştır. 1998-2005 yılları arasında SPD lideri Gerhard Schröder’in kabinesinde dışişleri bakanlığı ve başbakan yardımcılığı yapmıştır.
Seçimler sonunda Yeşiller’in şansölyeliği almaları bir yana, küçük ortak olarak bile hükümette yer alsalar, kuruluşlarının temel ilkesi gereğince ilk icraatlarının, Almanya’daki son nükleer enerji santralını sonsuza kadar kapatmak olacağı kesin görünüyor.
ANNALENA BAERBOCK
Kamuoyu yoklamalarına göre, Covid-19 pandemisinin etkilediği yeni siyasi iklimde, Alman seçmenlerin partiden çok ülkenin yeni liderinin kim olacağına odaklandığı görülüyor.
Bu odaklanma, yukarıda söz edilen kamuoyu yoklamasında; “eğer şansölye, seçmenlerin doğrudan oyları ile seçilebilmiş olsaydı kime oy verirdiniz” sorusuna verilen yanıtlarda açıkça görülüyor. Buna göre, Yeşillerin adayı Annalena Baerbock’a verilen %28 oranındaki destek partisinin oylarının 2 puan önüne geçmiş durumda.
Aynı soruya verilen yanıtlarda, CDU/CSU’nun 60 yaşındaki adayı Armin Laschet ve SPD adayı, mevcut maliye bakanı ve başbakan yardımcısı 62 yaşındaki Olaf Scholz’un % 21’er dolayında destek aldıkları görülüyor.
Genç yaşına karşın seçimlere beş aydan kısa bir süre kala kamuoyunun bu desteğini arkasına alan Annalena Baerbock, 1980 doğumlu, yani henüz 41 yaşında. Tramplen sporcusu olarak Almanya şampiyonluğunu kazanmış. Ülkede lise öğrencilerine tanınan olanakla 16 yaşında bir yıl ABD’de eğitim görmüş. Hannover’de hukuk okumuş. London School of Economics’de uluslararası hukuk üzerinde çalışmış. Çok yetenekli, çalışkan ve hayli hırslı bir siyasetçi olarak nitelendiriliyor. Eşi ve iki çocuğu ile birlikte eski Doğu Almanya kenti Potsdam’da yaşıyor.
Baerbock, 2018 parti konferansında delegelerin dikkatini çekmiş ve partinin eş-başkanlığına seçilmiş. Sonrasında partinin temel ilkesi olan iklim değişikliği ile mücadele konusunda yaptığı çıkışlar yanında, aşırı sağ popülizme, yabancı düşmanlığına ve ırkçılığa karşı keskin tavır ve söylemler ortaya koymuş. Böylece o ana kadar önde olan diğer adayı gölgede bırakıp 2019’daki parti konferansında delegelerin % 97’sinin oyunu almayı başarmış.
Tuhaf ama Gerçek
Önümüzdeki eylül ayında seçimlere doğru yol alan Almanya’da ortaya çıkan bu tablo, başta ABD, Rusya ve Çin gibi süper güçler yanında bizim gibi ülke siyasetçileri için muhtemelen anlaşılması güç bir tuhaflık olsa gerek.
Bilindiği gibi ABD, kaybettiği seçimi bırakmamak için her türlü manipülasyondan çekinmeyen eski başkan Trump’dan çok zor kurtulabildi. Kurtuldu ama, bu defa da 80’ine dayanmış yarım asırlık bir siyasetçi ülkenin başına geçti.
Rusya’da ise 21 yıldır ülkenin tepesinde oturan Putin, “parlamento”dan geçirdiği anayasa değişikliği ile 2036 yılına kadar başkanlığı sürdürme olanağını elde etti.
Yaklaşık on yıldır devlet başkanı olan Xi Jinping de, 2018 yılında Çin Ulusal Halk Kongresi’ne aldırdığı kararla, başkanlar için 10 yıllık görev süresi sınırını kaldırtarak yaşam boyu ülkesinin tepesinde kalmayı garanti etti.
Şimdi, bir bu ülkelere bakın, bir de Almanya’ya!
Birinde, kırklı yaşlarının sonunda ülkesinin başbakanı olmuş, ardından girdiği seçimleri kazanarak 15 yıl boyunca ülkesini başarıyla yönetmiş ve 60’lı yaşlarının ortasında siyaseti bırakmaya karar vermiş, doğa bilimleri akademisyeni bir kadın siyasetçi; diğerlerinde ise nerdeyse ömür boyu ülkelerinin başında kalmaya kararlı yaşlı erkek siyasetçiler!
Sonuç
Bilindiği gibi, Büyük Savaşlar Yüzyılı olarak tarihte yerini alan 20.yüzyılda karşı karşıya kaldığı iki yenilgi, Alman halkına çok pahalıya mal oldu. Özellikle İkinci Savaş’ta çok sayıda insanını kaybeden ülke büyük acılar yaşadı, ikiye bölündü ve bağımsızlığını yitirdi.
Ülkenin batıda kalanı, savaşın hemen ardından ABD’den aldığı destek ve mühendislikteki mükemmeliyetçi üstünlüğü sayesinde küllerinden yeniden doğdu. Çok geçmeden dünyanın önde gelen sanayi ülkeleri arasına girdi. İkinci Savaş’ın galiplerinden SSCB çökünce, bir hayli geri kalmış Doğu Almanya ile 1990’da birleşerek bugünkü Federal Almanya Cumhuriyeti oluştu.
İşte bu yeni Almanya, küreselleşmenin yükseldiği bir dünyada, kendi adına çileli ama eskide kalmış zengin geçmişinden kazanıp içselleştirdiği büyük deneyimle, pasifist denebilecek ölçüde dengeli, ama post-milliyetçi bir tutum ve tavırla yoluna devam ediyor.
Hem de, çağımızın en büyük sorunlarının başında gelen “iklim değişikliği” ile mücadele etmeyi siyasi mücadelesinin en büyük ilkesi haline getirmiş genç bir kadın siyasetçiye destek vererek.
Umalım ki, genç Annalena Baerbock siyasi mücadelesinde göstereceği başarı ile bütün dünyada siyasete ilgi duyan yetenekli gençlere örnek, diğer ülkelerin başındaki ”eski model siyasetçilere” de ibretlik bir ders olsun.
Kaynak: www.yurtseverlik.com