06.02.2023 tarihinde yaşanan deprem tüm ülkeyi yasa boğdu. Hemen herkes bu derece bir yıkım ve kayıp beklemiyorduk diyerek feveran etti. Türkiye bir deprem ülkesi, doğal olarak tüm toplumsal katmanların hazırlıklı olması, hem düşünce olarak, hem önlemler bağlamında olanları yaşananları kabullenmesi beklenirdi. Afet ve Acil Yardım Yönetimi Başkanlığı (AFAD) web sitesine göre; Ülkemiz depremlerde insan kaybı açısından dünyada üçüncü, etkilenen insan sayısı açısından sekizinci sırada. Ortalama olarak her yıl büyüklüğü 5 ile 6 arasında değişen en az bir depremin yaşanmakta olduğu belirtiliyor.
Ancak karşılaşılan olay o kadar büyük ve o kadar acılarla doluydu ki, toplum psikolojik olarak dağıldı. Türkiye’nin 2 büyük fay hattından birisi olan Doğu Anadolu Fay hattı (DAF) Malatya’dan Akdeniz’e kadar kırıldı ve kısa zaman aralığında 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde 2 deprem üretti. Konunun uzmanları böyle bir olayın dünyada da çok nadir yaşandığını ve kırılan fayın yaklaşık 500 yıldır sessiz olduğunu açıkladılar. Yöre halkının neredeyse depremin nesnelliğini unuttuğunu söylediler.
Acı ve şaşırtıcı olan deprem sonrasında yaşananlardı. Toplumun pek çok kesimi ve özellikle deprem sonrasında görev almaları gerekenler tabir doğruysa şaşkınlık ve atalet içindeydi. Anlatılanlara göre görevliler ne yapacaklarını da pek bilmiyorlardı. İlgililer çok geç harekete geçebildiler, daha doğrusu harekete geçmelerine belirli bir süre sonra izin verildi. Kısaca geç müdahalede kalındı.
Bu büyük depremden çıkarılacak çok ders var. Bunun ilki; Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunun artık gerçekten ve gerekleriyle kavranılmasıdır. Türkiye’nin bir diğer ana fay hattı olan ve İstanbul’un da üzerinde bulunduğu Kuzey Anadolu Fay Hattında (KAF) benzer bir trajedinin fazlasıyla yaşanabileceği zihinlere kazınmalıdır.
Bir diğer çıkarılacak ders; deprem öncesi yapılması gerekenlerin, deprem sırasında ve sonrasında yapılması gerekenlerden çok daha kolay ve ucuz olduğunun artık gerçekten anlaşılması; gerekli önlemlerin, yıkım, can ve mal kaybı olmadan alınabilmesidir.
Yapılması gereken Afet ve Risk Yönetimi başlıkları altında toplanacak bir dizi planlanmış eylemin bilinçli gerçekleştirilmesidir. Bu kapsamda yapılacaklar afetin oluşmasından önce, afet süresince ve afet sonrası olmak üzere 3 ayrı zaman diliminde farklılaşmaktadır.
Bu üç dönemin faaliyetleri, kurumsal sorumlulukları ve önlemleri ve aktörleri değişmektedir. Bunlar kısaca;
Afet öncesi yönetim ve önlemler, ağırlıklı olarak; Risk Yönetimini içeriyor. Afetin olmaması ve/veya tekrarlamaması için yapılması gerekenlerin başında risk yönetimi gelmektedir. Bu bağlamda; depremsellik için, zemin etütlerinin ve zemini güçlendirme çalışmalarının, uygun temel tipi seçiminin, projelendirmelerin ve yapımının, depremselliği gözeten bina projelendirmelerinin ve yapımının, uygun yapı malzemesi seçiminin, deprem riskini en aza indiren bölgesel ve kentsel planlamanın, arazi kullanım düzenlemesinin ve peyzaj planlamasının, bitkilendirmenin ve benzeri faaliyetlerin deprem olmadan önce yapılması ve sonuçlandırılması gerekmektedir. Görüldüğü gibi, bunların büyük bir kısmı teknik faaliyetlerdir. Ayrıca, bunları gerçekleştirecek organizasyonun tanımlanması, kurumsal yapının eksiksiz çalıştırılması, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve tüm bunların finanse edilmesi vazgeçilemez süreçlerdir. Teknik çalışmalar, kurumsal ve finansal çalışma ve olanaklarla desteklenmelidir. Afet öncesi faaliyetler bağlamında; mekânsal planlamanın da depremselliği gözeten sakınım planlarıyla gerçekleştirilmesi öngörülmektedir.
Afet sırasında yönetimin en belirgin özellikleri, bilinçli, soğukkanlı ve hızlı hareket etmektir. Bu aşamada etkin iş bölümü, eşgüdüm ve eksiksiz haberleşme olmazsa olmazlardır. Sürecin temel amacı ve odağı insan yaşamı ve insan sağlığıdır. Kuramsal olarak; afet öncesi hazırlıklar zaten belirlidir ve yapılmıştır. Tüm görevliler yükümlülüklerini, rollerini bilmektedir. Bunlar yazılı yönerge ve hatta tüze haline getirilmiş, afet bilinci kazandırılmıştır. Yapılacakların listesi hazırdır. Önemli olan bunların eksiksiz yerine getirilmesidir.
Afet sonrası yönetimin belirleyici özelliği büyük harcama ve yatırımların gündeme gelmesi ve bunun yönetilmesi gereğidir. Bu bir anlamda yatırım yönetimi sürecidir. Yapılması gerekenlerin önceliklendirilmesi, programlanması,
etkin proje ve yapım yönetiminin temel özellikleridir ve bu kuşkusuz karmaşık bir süreçtir. Bu aşamada çok sayıda kamu kurum ve kuruluşu, çok sayıda sivil toplum örgütü ve akademik kuruluş yasal görev ve yükümlülükleri gereği görev alacaklardır. Bu karmaşıklığa da neden olabilecektir. Burada yapılması gereken; işlerin olabildiğince tek elden yönetilmesinin sağlanmasıdır.
Türkiye’de kurum temelli performans maksimizasyonu (entity based performance maximization) yaygındır. Her kurum kendi başarını en üst düzeye çıkarmak istemektedirler. Bu süreç karmaşık sistemlerde istenilen sonucu
vermeyebilir. Benzer kuruluşlar aynı şeyi tekrarlayabilirler. Toplam performansın maksimizasyonu çok daha akılcı ve verimli olabilir.
Yukarıdaki açıklamaların ışığı altında; 6 Şubat Depremi sırasında ve öncesinde afet yönetimi olarak nitelendirilebilecek her hangi bir sürecin yaşanmadığı söylenebilir.
Bazı Değerlendirmeler
Merkezde AFAD Başkanlığı ve illerde AFAD Müdürlükleri; Afet Yönetiminden sorumlu kuruluşlardır. Başkanlığın ve AFAD müdürlüklerinin hemen hepsinin, kurumsal web siteleri bulunmaktadır. Ancak, bunların hiç birinde; afet öncesi önlemler yeterince anlaşılabilir biçimde açıklanmamıştır. Örneğin, depremselliğin ön plana çıktığı illerde, deprem zararlarını önleyici ya da minimize edici “önleyici bir yönetim planı ya da önlem paketlerinin varlığından
söz edilmemektedir. Sadece, bazılarında afet önleyici önlemler başlığı altında teorik açıklamalar bulunmakta, yöreye ilişkin ve somut bir hazırlığa değinilmemektedir.
İllerdeki AFAD Müdürlüklerinin web sitelerinde son depreme ilişkin haber dahi yoktur. Anlaşıldığına göre bu sitelerin yönetimi de AFAD Başkanlığınca yapılmaktadır. Bazı illerin sitelerinde yer alan “Haberler” sayfasındaki en yeni haberler 2018 yılından kalmadır.
Kahramanmaraş ve Hatay gibi büyük yıkıma uğrayan illerde sitelerin güncellenmesi beklenemez. Ancak, Adana, Malatya ve Kilis gibi görece az yıkım ve kayba uğrayan illerin sitelerinde de güncel haber ve gelişmeler izlenememektedir.
Afet sırasında tam bir kargaşa yaşandığı bilinmektedir. Bu durum Tv lerden kamuoyunca da izlenmiştir. Türkiye’de pek çok kişi için beklenilmez, düşünülemez ve panik yaratacak büyüklükte bir deprem yaşanmıştır. Bu büyüklük bağlamında; bazı olumsuzluklar anlayış hatta hoşgörü ile karşılanabilir. Ancak, eşgüdüm ve işbölümü eksikliği depremden 10 gün sonra da sürmüştür. Öyle ki, kimin hangi müdahaleyi yapacağı bile bilinememiştir.
Türkiye bir deprem ülkesidir. Son yüz yılda afetlerde yaklaşık 84 bin yurttaşımızın kayıp edildiği ifade edilmektedir. Türkiye, Ateş Çemberi de denilen Pasifik Deprem Kuşağında yer alan ülkelerden sonra en riskli ülkeler grubundadır ve buna göre davranmalıdır.
Afet sonrası, şimdi neler yapılmalıdır? Kanımca, asıl ağır yük şimdi başlamaktadır. Bu satırların yazarı, 1998 Adana – Ceyhan Depreminde ve 1999 Marmara Depreminde Proje Yöneticisi olarak görev almıştır. Bu deneyimlerin
ışığı altında, hemen ve kısaca ifade etmek gerekmektedir ki, yeniden kazanım ve kentleri yeniden inşa atmak konusunda bildiklerimizi unutmak zorundayız. Karşılaşılan sorun çok büyüktür. Yeniden yerleştirilecek, iskan edilecek kişi sayısı on milyonlarla ifade edilmektedir. Böyle bir sorunun altından, bilinen geleneksel planlama yöntemleri, teknikleri ve standartları ile kalkılamaz. Yeni bir iskan ve yerleşme stratejisine ve bölgeye özel bir afet/iskan kurumuna ihtiyaç duyulacaktır.
Bölgenin yeniden inşası; çok boyutlu, teknik, finansal, yasal ve kurumsal çalışmayı zorunlu kılacaktır. Bölgeye uluslararası finans ve yardım kuruluşlarından da mali destek ve yardım ulaşacaktır. Bu durumda uluslararası
saygınlık ve akreditasyona sahip olacak örgütlenmelere gitmek gerekecektir. Türkiye yeniden kazanım sürecinde sadece planlama, projelendirme, yapım işleriyle uğraşmayacak, büyük çaplı organizasyonel ve kurumsal işler için de
çaba sarf edecektir.
6 Şubat Depreminin Düşündürdükleri
- 1. Depremin önümüze koyduğu en önemli sorun, kanımca kurumsallaşamama, yönetsel ve organizasyonel önlemleri alamamaktır. Türkiye’nin bu kronik sorunu depreme de yansımıştır.
- Kurumlar ve paydaşlar arasında eşgüdüm de sağlamamıştır. Nitekim 6 Şubat Depreminde kurtarma sürecinde sorumlu kamu kuruluşu ile gönüllü kurtarma kuruluş ve timleri arasında basına yansıyan çelişmeler ve çekişmeler görülmüştür. Bir yabancı kurtarma timi bu nedenle ülkemizden ayrılmıştır.
- Yetişmiş insan kaynağının azlığı ve var olanların yeterince kullanılamaması bir diğer sorundur. Örneğin, deprem sırsında askeri personel ve askerden yeterince yararlanılamamıştır.
- 4. Buna karşın, bu derece yüksek risklerden ve kayıplardan sonra depreme bu denli hazırlıksız ya da hazırlıklardan ders çıkaramadan yakalanması sorgulanmalıdır. Nitekim, 2019 yılında AFAD tarafından; merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık ilçesi ve şiddeti 7.5 olmak üzere, 6 Şubat Depremine son derece benzer koşullarda yapılan deprem tatbikatından ders çıkarılamaması ilginçtir.
- Yaşanılan sorunların büyüklüğü, Türkiye’nin karşılaştığı riskler ‘‘Bütünleşik Afet Yönetimi Sistemi’’ne geçilmesini ve eksiksiz olarak uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Afet ve risk yönetimi işin uzmanı birim ve kişilerce tam anlamıyla yerine getirilmelidir.
- 6. Kamu kurumlarının ve sorumlu birimlerin inanılır ve güvenilir olması kesinlikle sağlanmalıdır. Resmi kaynakların sözüne ve verilerine, istatistiklerine güven tesis edilmeli, kamuoyunun morali yükseltilmelidir.
- Depremsellik ve afet yönetimi çağdaş ülkelerde bilimsel çalışmalara konu olurken, yaşananları kader olarak nitelemeyi anlamak olanaklı değildir. Bu anlayışın sürmesi Türkiye için bir talihsizlik olacaktır. Bu durumda;
beklenen İstanbul depremi daha da büyük felaketlere yol açacaktır.
Kaynak: www.yurtseverlik.com