İddia o ki; Faiz ne kadar düşük olursa enflasyon da o kadar düşük olurmuş.
Faizi aşağı çektiğimiz anda bütün maliyet girdileri aşağı düşecekmiş, diyor…
Baskısı olmayan ama yaşayarak okuduğumuz Ekonomi kitabının yazarı.
Örnek diye gösteriyor ABD, Almanya, İngiltere gibi gelişmiş ekonomileri.
Yokluğu, yoksulluğu yaşayan Halka,
“Dünya kıskanıyor güçlü ekonomimizi” derlerken,
Financial Times yazı verdi “Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşük borçlanma maliyetine olan takıntısının zaten aşırı olan enflasyonu daha da kötüleştireceği endişelerini artırıyor” diye.
*
Bu işin aslını öğrenmek için,
Tek(!) yetkili ve sorumlu olan TCMB’nin resmi sayfasına baktım.
Enflasyonun 4 nedeni var diyor TCMB.
- Talep enflasyonu; mal ve hizmet arzının, toplam talebin artış hızına ayak uyduramaması hâlinde ortaya çıkar. Bu gibi durumlarla, genellikle ekonominin toparlanma sürecine girdiği ve işsizlik oranlarında azalma yaşandığı dönemlerde karşılaşılır.
- Maliyet Enflasyonu; petrol ve gıda gibi emtia fiyatlarının yükselmesi veya doğal afetler gibi nedenlerle üretim maliyetlerinde artış yaşanması sonucunda ortaya çıkar. Bu tür durumlarda, toplam arz azalır ve akabinde fiyatların genel seviyesinde yükselme yaşanır.
- Para arzının artması; Bu durumda, yatırım ve tüketim harcamaları artarak fiyatlar üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluşur.
- Enflasyon Beklentileri;Tüketici ve üreticilerin gelecekte fiyatların yükselmeye devam edeceği yönündeki beklentileri; enflasyonun oluşmasındaki diğer bir etkendir. Bu tür beklentiler, ücret talepleri aracılığıyla mal ve hizmet fiyatlarının artmasına neden olur.
Konuyu iktisat dersine çevirmeye niyetim yok ama nedenler arasında Faiz’i görmeyince,
Açıp sordum Aziz Konukman’a doğru mu diye…
Dedi ki doğrudur.
İlk neden talep enflasyonu diyor ki; işsizlik yoksa, Halkın cebinde para bolsa satın almaya mal bulamıyorsa…
Bu bizim halimize uymuyor.
Diğer nedenlerse nedenden çok sonucu tanımlıyor.
*
Gelelim örnek gösterilen gelişmiş ekonomilere.
Sanayileşmiş, tarımsal üretimde gelişmiş, teknoloji üreten,
Bu ülkelerin ekonomilerinin temelinde her alanda üretim var.
Ekonomi üretime dayalı olunca,
Üretim maliyetleri düşüyor, iş alanları çoğalıyor, istihdam artıyor,
İşsizlik sorun olmuyor, çalışanlar yoksulluk çekmiyor,
Halkın tükettiği mal ve hizmetler ucuzluyor,
İhtiyacı olan mal ve hizmetleri satın alabiliyor, faizle geleceğine borçlanmıyor.
Ülke içinde ekonominin çarkları dönüyor.
Üretimin fazlası ihraç ediliyor, ülkenin geliri artıyor.
Ülke ekonomisi faiz karşılığı borçlanmaya gereksinim duymuyor.
Böylesi ülkelerde faiz de yükselmiyor, enflasyon da olmuyor.
*
Gelelim bize, yaşadıklarımızın gerçek nedenine.
Dönüp bakmak gerekiyor 70 yıl öncesine, 1948’e.
- Dünya Savaşı sonrası Churchill’in kışkırtmasıyla Stalin,
Boğazlardan ve Doğu Anadolu’dan hak iddia ederek nota verdi ülkemize.
İşgal ve komünizm korkusu ile yöneldik ülkemizi işgal ederken kovduğumuz Fransa ile İngiltere’ye.
Onlar da dedi ki, dünyanın yeni ağası ABD.
Ekonomik yardım yapsın ve Sovyet Rusya’ya karşı korusun diye,
Uzattık elimizi müttefik olmak için ABD’ye.
Yer almak istedik ısrarla Marshall Planında,
Sonuçta aldılar Marshall planına ve verdiler askeri yardımı.
Emin Değer’in sözüyle “Oltaya yakalanmış Balık” misali.
*
Yardımı yapacak olan ABD’den onlarca heyet gelir,
Ülkemizi ve ekonomimizi incelerler,
Yazarlar raporları, yardım için koşullarını.
Öne çıkan üç rapordaki (Hilts raporu 1948, Thornburg Raporu 1950, Barker Raporu, 1950) ortak koşullara bakalım, düşünelim ve görelim bugün yaşadıklarımızın nedenlerini.
- Bugüne kadar uygulanan politika ve yapılanlar yanlıştır, terk edilecektir,
- Türkiye tarım ülkesidir, tarım üretimi ile kalkınacaktır,
- Sanayisi, tarımsal üretimde kullanılacak tarım alet ve gereçleri yapacak, ara malı, inşaat malzemeleri ve gıda maddeleri işleyecek şekilde hafif ve küçük ölçekte olacaktır,
- Diğer tüketim maddelerini üretmek pahalıdır, dışarıda ucuzdur. İthal edilmelidir,
- Kurduğunuz fabrikalar, kapatılacak ya da satılacaktır,
- Demiryolu yerine karayollarına ağırlık verilecektir,
- Devlet sanayiden ve ekonomiden çekilecek, yerli ve yabancı özel girişime (sermayeye) ağırlık verilecektir,
- Özel girişimin önündeki yasal engeller kaldırılacak, iç ve dış ticaret hukuku yeniden düzenlenecektir,
- Türkiye’ye yapılacak yatırım ve hizmetler ABD şirketleri tarafından karşılanacaktır,
- Gerekli uzman, yönetici ve teknik personel ile kamu yönetiminde destek ABD’den sağlanacaktır.
*
Kapitalizmin çarkları dönmeye başladı dünyada ve ülkemizde,
Terk edildi Cumhuriyetin ilkeleri, politikaları,
Geçerli kılındı Korkut Boratav’ın söylemiyle sermayenin vesayeti.
Koşullar çalıştı, istekler karşılandı sömürü düzeni çalışmaya başladı.
Sonuçta sermaye kazanmaya, Halk da yoksullaşmaya başladı.
Sömürünün sonunda 70’lerde tıkandı kapitalizmin düzeni.
Başlayınca Halkın isyanı, yaratıldı toplumsal çatışmalar,
Halk için emekçiler için hak isteyen aydınlara, işçilere, gençlere yöneldi, Saldırılar, tutuklamalar, işkenceler ve ölümler…
Halkın tepkisi yansıdı seçimlere,
“Ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen” diyen Ecevit geldi iktidara.
Sermaye mutsuz oldu, istemedi böyle Halkçı politikalar,
Tıkanan ekonomiye kaynak da gelmedi kapitalizmin ağasından.
Huzuru sağlayacağız diye sürüldü tanklar 12 Eylül’de ortaya,
El konuldu yönetime, kapatıldı partiler, sendikalar…
Yaratıldı dikensiz gül bahçesi.
Ve kurtarıcı diye sunuldu Turgut Özal ve 24 Ocak kararları.
Sermaye aktı bir anda ülkeye,
Bolluk bereket yaşatıldı millete,
Yatırım diye yapıldı otoyollar, köprüler…
Suçlu gösterildi devlet, çekildi ekonomiden, destek de kesildi tarımdan,
Yoksulluğa, işsizliğe çare diye gösterildi özelleştirme,
Satılmaya başlandı fabrikalar, üretim tesisleri…
Yaşasın yenidünya düzeni,
Serbest piyasa ekonomisi…
*
Çok değil 20 yılda tıkandı yine sermayenin düzeni.
İktidarda koalisyon ve Başbakan yine Ecevit.
Krize karşı kurtarıcı diye gönderildi cebinde sermayenin reçetesiyle Kemal Derviş,
15 günde 15 yasayla çalışmaya başladı yine, 24 Ocak kararları.
Krizin yükü kaldı Ecevit hükümetine, Sıkıldı yine emekçinin, Halkın kemerleri.
Yine destek gelmedi sermayeden Ecevit’e, büyüdü kriz, tıkandı ekonomi.
Bir anda seçim dedi Bahçeli,
Ve yeni bir kurtarıcı çıkartıldı ortaya; RTE-AKP.
Nedense yine sermaye aktı ülkeye,
Yine bolluk, bereket yaşatıldı millete,
Yatırım diye yapıldı yine duble yollar, köprüler…
Özelleştirmede kırıldı rekorlar,
Satıldı tüm fabrikalar, üretim tesisleri, kurumlar…
Ve geldik bugüne,
Tarlada, sanayide bitince üretim,
Pazarda sebze, meyve oldu ateş pahası,
Raflarda yabancıların malları,
Halka da kaldı yokluk, yoksulluk yarası…
Yine de ödeniyor köprüyü, tüneli, yolu dövizle yapanların parası.
Borç çıktı 500’e,
Tükendi hazine, tıkandı ekonomi, değersizleşti TL…
RTE yine de direniyor inatla,
“Faiz sebep enflasyon sonuç” diye…
İnanmamaya başlayınca vatandaş,
İnadının nedenini bağladı yine dine;
“Bu konuda Nas ortada. Nas orda olduğuna göre sana bana ne oluyor,” demeye.
Ne söylenirse söylensin,
Bu süreçte sebep Kapitalizmdir, sonuç da Halkın yoksulluğu.
*
Hikayenin özeti bu.
Kapitalizmin kısır döngüsü içine sokulan ülkemizde,
Her dönemde kazanan sermayedir, Sermayenin politikalarını uygulayan iktidarlar ve yandaşlarıdır.
Kaybeden ise ülkemiz ve Halktır.
Sözü virgülle keselim ve Orhan Veli ile Timur Selçuk’u selamlayarak soralım:
“Bu düzen böyle mi gidecek?
Pireler filleri yutacak,
Yedi nüfuslu haneye,
Üç buçuk tayın yetecek.”
Yanıtı haftaya konuşalım.
Kaynak: www.bizimtv.com.tr