Ortak Akıl Politika Geliştirme

Ukrayna Savaşında Son Durum- A. Bülent Meriç

Ukrayna Savaşı’nda üçüncü haftaya girme aşamasında bulunduğumuz kritik dönemde, Rusya’nın stratejik hedeflerini elde etmekte geciktiği ve artık zamanın bu devletin aleyhinde işlediği görülmektedir. Ukrayna’nın ülkesine yüz binden fazla asker sokan Rusya, bir yanda Kırım’dan güney kuşağından hareket ederek, Ukrayna’nın Karadeniz ile bağlantısını kesmeye; diğer yanda ise Donbas bölgesinden hareketle, Harkiv ve Dinipro gibi, Dinyeper’in doğusundaki sanayi bölgelerini ele geçirerek, şekillendirmeye çalıştığı yeni Ukrayna’yı fakir bir tarım ülkesi haline getirmeyi hedeflemiştir. Rus saldırganlığının nihai hedefi ise başkent Kiev’in düşürülerek, burada Moskova
ile işbirliği yapacak kukla bir rejimin işbaşına getirilmesidir. Buna göre Rusya, son günlerde, hedef aldığı şehirler etrafında kuvvet yığması yapmış ve buralardaki kritik alt yapıyı çökertmeye başlamıştır. Bu noktada Kiev’in kuşatılması ve söz konusu şehrin Batı ile irtibatını sağlayan lojistik hatların kesilmesi savaşın akışını değiştirebilecek kayda değer bir gelişme olacaktır. Rusya’nın, Kiev’in kuşatılmasında Belarus’tan da destek istemiş olduğu, ancak savaşan iki taraf arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapan Minsk’in şimdilik
çatışma alanı dışında kalmayı tercih ettiği anlaşılmaktadır.

Ukrayna’nın savaşmakta azim ve kararlılığı Rus ilerleyişini yavaşlatmaktadır. Şehir savaşına hazırlanan ve kuvvetlerini yabancı savaşçılarla takviye eden Kiev yönetimi Rus ordusu birimlerine ve savaş-karşıtı Rus kamuoyuna verdiği mesajlarla Moskova’nın savaşa devam iradesini kırmaya çalışmaktadır. Öte yanda, Rus kuvvetleri büyük şehirlere yaklaştıkça sivil kayıpları artmaya başlamıştır. Ukrayna tarafı, Rusya’yı, bu alanda da aktif diplomasi ve güçlü propaganda ile sıkıştırmaya başlamıştır. Ukrayna’nın Putin ve yönetiminin soykırım suçu işledikleri iddiasıyla Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmuş olması bu bağlamda önemli bir gelişmedir.

Savaşa doğrudan taraf olmaktan kaçınan Batı ise, Rusya’nın uluslararası alanda tecrid edilmişliğini adım adım inşa etmektedir. Güvenlik Konseyi, Genel Kurul ve İnsan Hakları Konseyi gibi önde gelen BM müzakere platformları yoğun biçimde kullanılmaktadır. Şimdiye kadar Genel Kurul ve İnsan Hakları Konseyi’nde Rusya’yı kınayan; ateş kes, kuvvetlerin geri çekilmesi ve insani yardım çağrısında bulunan ve BM’ni savaşı takip etmekle görevlendiren kararlar kabul edilmiştir. Uluslararası barış ve güvenliğin esas sorumlu organı olan Güvenlik Konseyi’nde ise, savaşın başında, saldırıyı kınayan ve geri çekilmeyi talep eden karar tasarısını vetolamış bulunan Rusya’ya karşı, bu kez Ukrayna’daki insani duruma ilişkin yeni bir karar tasarısı getirilmesi söz konusudur. Böylece, Moskova’nın köşeye sıkıştırılması planlanmaktadır. Zira Rusya bu tasarıyı da vetoladığı takdirde bir haydut devlet durumuna düşecektir. Tasarının geçmesine izin verdiği takdirde ise, Batı, sivil toplum sayesinde çatışma alanına girecektir. Suriye krizinde ,Rusya’nın, insani yardım ile ilgili tasarıları vetolamaktan sarfı nazar ettiği hatırlanacaktır.

Batı’nın ikinci hedefi, Rus ekonomisinin çökertilerek bu devletin savaşı yürütemez hale getirilmesidir. Bunun için Ukrayna tarafına silah ve mühimmat desteğinde bulunularak savaşın, Suriye’de olduğu gibi hibrid paradigmaya büründürülerek, uzun vadeye yayılması amaçlanmaktadır. Böylece, Rusya Kiev’i ele geçirse ve kukla bir rejimi işbaşına getirse bile hibrid bir savaşa taraf olmak zorunda kalacaktır.

Üçüncü hedef ise, Putin ve yakın çevresinin, İkinci Dünya Savaşı sonunda olduğu gibi, bu savaşın sonunda yargılanacakları mesajının verilmesi suretiyle, Moskova’daki karar verici iradenin kırılmasıdır. Bu bağlamda da Uluslararası Ceza Mahkemesi harekete geçirilmiştir.

Yukarıda özetlenen parametreler ışığında, Ukrayna, gayrı nizami yöntemlerle savaşı sürdürebildiği müddetçe, zaman Batı’nın yanındadır. Kiev’in, Rus ilerleyişini yavaşlatabilmek, zaman kazanmak ve bu süre içerisinde Batı’nın lojistik desteğinden yararlanmak için müzakereye taraf olduğu açıktır. Zira, tarafların pozisyonları arasında büyük fark bulunmaktadır ve bu durumda bir uzlaşıya varılması ihtimali çok zayıftır. İkinci tur müzakerelerde Ukrayna’daki büyük şehirlere insani koridorlar açılması kararı çatışma eko sistemine yeni bir boyut getirmiştir. İnsani mülahazayla Rusya’ya empoze edilen bu gelişme Batı’nın savaşı uzatma ve Putin rejimini hırpalayarak düşürme stratejisine de uygundur. Suriye’de, insani yardım konusunun siyasi amaçlarla kullanıldığı ve neticede savaşın uzamasına neden olduğu hatırlanmalıdır.

Türkiye, saldırganı ve saldırı fiilini kuvvetli ifadelerle kınamakla beraber, savaşan iki taraf arasında dengeli bir yaklaşım izleyemeye gayret göstermiştir. Atatürk’ün bize mirası Montrö Boğazlar Sözleşmesi de bu tarz bir pozisyon almamıza yardımcı olmuştur. Hatalı politikalar neticesi enerji, gıda ve turizm alanlarında Rusya’ya aşırı bağımlı kılınmış bulunan Türkiye’nin, Moskova ile bir diyalog kanalını açık tutması elzemdir. Öte yanda hükümet, savaşın erken aşamasında Parlamentoyu devreye sokmaktan kaçınmış ve bir ulusal mutabakat politikası ortaya çıkarılmasında başarısız olmuştur. Uzun vadeye yayılmış savaş durumunda bu denge politikasının ne kadar sürdürülebileceği meçhuldür. Zira, NATO müttefiki olan Türkiye, belli bir aşamaya varıldıktan sonra Batı’nın çizgisine gelmeye mecburdur. Rusya’ya karşı yaptırımlara katılınması ise, zaten hasta olan ekonomimizi ciddi bir dar boğaza sokabilecektir. Bu senaryonun şimdiden dikkate alınarak, tüm siyasi partilerin mutabık oldukları, Rusya’ya bağımlılığı azaltan ve kaynaklarımızı çeşitlendiren politikaların geliştirilmesi şarttır.

Kaynak:www.yurtseverlik.com

A. Bülent Meriç

Sosyal Medya

Bizi takip edin, birlikte daha güçlüyüz...