GİRİŞ
Türk-Amerikan ilişkileri dört tarihsel zaman diliminde gözden geçirilebilir. İlk dönem, Osmanlı İmparatorluğu ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında 18. yüzyılda başlayan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla sona eren dönemdir. Bu zaman dilimi, ilk temasları ve diplomatik ilişkilerin kurulmasını içerir. İkinci dönem Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla başlar ve İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle biter. Üçüncü dönem Soğuk Savaş yıllarını,son dönem ise Soğuk Savaş sonrası yılları kapsar ve günümüze kadar devam eder. Yirminci yüzyıl, insanlık tarihinin en ilginç olaylarının yaşandığı bir yüzyıldır.
Yıkıcı sonuçları olan iki dünya savaşı, birçok ülkede iktidara gelen komünist ideoloji, olağanüstü bilimsel ve teknolojik gelişmeler bu yüzyılın bazı özellikleridir. Bütün bu gelişmeler kaçınılmaz olarak uluslararası ilişkileri ve siyaseti etkilemiştir. Zamanla güçlenen AD), İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda süper bir güç olarak ortaya çıktı. Altı yüzyıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti, Orta Doğu, Balkanlar, Avrasya ve Kafkasya’nın kesiştiği noktada yer almaktadır. Bölgenin jeostratejik konumu, zengin yeraltı kaynakları bu coğrafyanın küresel ölçekte önemini arttırmıştır. Buna paralel olarak, bir süper güç ile bir bölgesel güç arasındaki ilişkiler, bölgedeki güç dengesini ve uluslararası siyaseti etkilediği için incelenmeye değer.
Birinci dönem: Osmanlı İmparatorluğu-ABD ilişkileri
- ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Katolik Kilisesi’ne bağlı yabancı okullar vardı. 19. yüzyıldan sonra Protestan okulları gelişmiş ve 19. yüzyılın ikinci yarısında yabancı okul sayısındaki artış hızlanmıştır.19.yüzyılın sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancı okulların dağılımı şöyleydi:465 Amerikan, 83 İngiliz,72 Fransız ,Beyrut’ta 44 Rus,24 İtalyan, yedişer Alman ve Avusturya İzmir’de üç Yunan ve iki İran (Kocabaşoğlu, 1989).
İngiliz bayraklı Amerikan ticaret gemilerinin Osmanlı limanlarına ziyareti 17. yüzyılda başladı.” Büyük Türk”, Osmanlı limanına yanaşan ilk Amerikan bayraklı gemiydi. Grand Türk, 1790’lı yıllarda halı, reçine, kuru üzüm, incir, deri ve afyon gibi ürünleri New England limanlarına taşıdı. Philadelphia’lı David Offley’in önderliğinde Amerikalı işadamları 1811’de İzmir’de ilk Amerikan Ticaret Odası’nı açtılar. 7 Mayıs 1830’da Ticaret anlaşması imzalandı ve Amerikalıların sermaye haklarından yararlanmalarına izin verildi. ABD, “en ayrıcalıklı ülke” olarak belirlendi. Avrupalı misyonerler 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Hıristiyanlığı yaymaya başladılar. Protestan Amerikalı misyonerler 1820’de benzer faaliyetlere başladılar. 1810’da Boston’da misyonerlerin ABD dışında ve Ortadoğu’da faaliyet göstermesini hedefleyen ABCFM (Amerikan Dış Misyon Komiserleri Kurulu) kuruldu (Akgün, 2014). Misyonerlik çalışmaları Osmanlı topraklarında yaşayan Rumları ve Ermenileri yoğun şekilde kapsamaya başlayınca, Osmanlı yönetimi 1860’lardan itibaren misyonerlerlik çalışmalarını denetlemeye başladı. Osmanlı yönetimi, Türk olmayan unsurlar arasında milliyetçi duygular uyandıran misyonerlik faaliyetlerinden korktukları ve misyonerlerin Ermenilere destek verdiğine inandıkları için ABD okullarını kapatmak istedi. Bu girişim Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar iki ülke arasında sürtüşmeye neden olmuştur (Kocabaşoğlu, 2000,Stone,2006).
Osmanlı İmparatorluğu ile ABD arasında “iade ve milliyet” antlaşması 11 Ağustos 1874’te imzalandı. İstanbul’daki ABD konsolosluğu 18 Haziran 1906’da elçilik seviyesine yükseltildi.Büyükelçi olarak John G. A. Leishman atandı. 4 Nisan 1917’de ABD, Almanya’ya savaş ilan etti. Bu olaydan sonra Osmanlı İmparatorluğu 20 Nisan 1917’de ABD ile diplomatik ilişkilerini kesti. Amiral Bristol,1919-1927 yıllarında Yüksek Amerikan Komiseri olarak görev yaptı. Başkan Woodrow Wilson, 8 Ocak 1918’de Kongrede ünlü on dört ilkesinden bahsettiği bir konuşma yaptı. Değinilen konular arasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olmayan halkı için özerklik, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devletinin kurulması vardı. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu çöküşün eşiğindeydi. Wilson’ın önerisi ABD’ye karşı olan kötü duyguları daha pekiştirdi.
İkinci dönem: Türkiye Cumhuriyeti-ABD ilişkileri
Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’te yeni bir egemen ulus olarak kuruldu. O yıllarda Türkiye’nin sloganı “Yurtta barış, dünyada barış” idi.Öncelikli amaç, Türkiye’nin Lozan Barış Antlaşması’nın yarattığı uluslararası siyasi statüsünü korumaktı. Türkiye, toprak bütünlüğünü kollamak ve uluslararası tanınırlık kazanmak için komşuları ve diğer birçok ülkeyle anlaşmalar imzaladı. Bunlar arasında,1934 Balkan Entantı, 1936 Akdeniz Paktı ve 1937 Sadabat Paktı bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM), Lozan Antlaşması Görüşmelerinde ABD’nin desteğini sağlamak amacıyla 10 Nisan 1923’te “Chester” Projesini onayladı. Chester Projesi, ilk olarak 1900 yılında Albay Colby M. Chester tarafından hazırlanan demiryolu inşaatı karşılığında çok sayıda değerli metal madenciliği ayrıcalığı elde etme ilkesine dayanıyordu. Yüklenici, Osmanlı-Amerikan Kalkınma Şirketiydi ve proje Doğu Anadolu’da yapılacaktı. Şirketin sözleşme şartlarını yerine getirmemesi nedeniyle TBMM anlaşmayı 18 Aralık 1923’te feshetti.
Türkiye ile ABD arasında 6 Ağustos 1923’te “Dostluk ve Ticaret Anlaşması” imzalandı. ABD’deki Ermeni ve Yunan lobilerinin geniş çaplı kampanyaları nedeniyle, Amerikan Senatosu bu anlaşmayı 18 Ocak 1927 günü yaptığı toplantıda onaylamadı. Senato’nun “Dostluk ve Ticaret Antlaşması’nı onaylamayı reddetmesi, ABD kamuoyunda, özellikle de ticari çıkarları olan toplulukta huzursuzluk yarattı. Bu huzursuzluğu gidermek için Amiral Bristol, Türkiye Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras ile görüşmek üzere Ankara’ya gönderildi. Üç günlük bir müzakereden sonra, 17 Şubat 1927’de, Türk-Amerikan diplomatik ilişkilerinin yeniden kurulması için on yıllık kesinti bir modus vivendi tarafından sona erdirildi. (Mango, 2002). ABD, Lozan Konferansı’na gözlemci olarak katıldı, ancak dört yıl sonra Lozan Barış Anlaşması’nı tanıdı. ABD, Lozan Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılmasından rahatsız oldu. Bu durum o dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesini engellemiştir. ABD ve Türkiye 17 Şubat’ta yeniden diplomatik ilişkiler kurdu. Joseph C. Grew büyükelçi olarak atandı. İki ülke arasında beş maddeden oluşan ve her iki tarafa da ayrıcalık tanıyan bir denizcilik antlaşması imzalandı.
25 Ekim 1934’te Türkiye ile ABD arasında Birinci Dünya Savaşı sırasında İzmir’de zarar gören ABD vatandaşlarının tazminine yönelik toplam 1.300.000 dolar tutarında bir antlaşma imzalandı. Türkiye ve ABD, 5 Mayıs 1939 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 1 Nisan 1939’da bir ticaret anlaşması imzaladılar.
Üçüncü dönem: Soğuk Savaş dönemi
İkinci Dünya Savaşı’nın üç önemli galibi olan ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği arasındaki iyi ilişkiler uzun sürmedi. Amerikan yönetiminin Sovyet genişleme politikasını gecikmeyle de olsa anlaması üzerine, ABD, Rusya’ya karşı bir caydırıcılık politikası başlattı. Batı’nın ekonomik desteği olmadığı takdirde, Sovyetlerin Türkiye ve Yunanistan üzerinde kontrol sahibi olacağına ve dolayısıyla domino etkisi ile tüm bölgenin komünist etki altında kalacağına inanılıyordu.
Soğuk Savaş, ABD’nin önderliğindeki Batı Bloğu ile Sovyetler Birliği’nin liderliğindeki Doğu Bloğu arasında jeopolitik gerginlik, düşmanlık ve tehdit olarak tanımlanır.İki kutuplu yeni dünya siyasi düzeni, İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra başladı ve Sovyet rejiminin dağılması, 1991’de Doğu Avrupa Komünist hükümetlerinin çökmesiyle sona erdi.
Soğuk Savaş, vekalet savaşları, nükleer denge, propaganda, caydırıcılık, casusluk ve bölgesel siyasi ve ekonomik etki kazanma çabalarını içeren bir dönemdi.
Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında Türkiye ve ABD güçlü bir ittifak kurdu. Türkiye’nin Sovyet tehditlerine karşı güvenlik, ekonomik yardım ve modernizasyon projeleri için Amerikan desteğine ihtiyacı vardı. ABD, Türkiye’nin Rusya’nın yayılmacı politikasına karşı önemli bir rol oynayabileceğini ve işbirliğinin komünist ideolojinin yayılmasını önleme amaçlı mücadeleye katkı sağlayacağını fark etti. 1947’de Truman Doktrini, 1948’de Marshall yardımı ve 1952’de Türkiye’nin NATO üyeliğine kabulü, Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesine büyük katkı sağlayan kilometre taşları olmuştur. Türkiye 1949-1953 döneminde 225 milyon dolar ekonomik, 305 milyon dolar askeri yardım aldı.1954-1962 yıllarında 867 milyon dolarlık ek ekonomik yardım ve 1.550 milyon dolarlık askeri yardım yapıldı. Türkiye ekonomisine ve savunma harcamalarına destek alırken, askeri üslerinin, tesislerinin ve istihbarat toplama istasyonlarının ABD’nin ulusal çıkarları için kullanılmasına izin verdi. Aralık 1954’te İncirlik hava üssü açıldı ve 1961’de Jüpiter füzeleri konuşlandırıldı.
1960’lı yıllarda yaşanan olaylar Türk-Amerikan ilişkilerinde gerilime ve dalgalanmalara neden oldu.Ayrıca 1960’lı ve 1970’li yıllarda bloklar arasındaki yumuşama(detenté)Türk-ABD ilişkilerini etkilemiştir.Bu olayları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.
Kıbrıs Sorunu
Kıbrıs adası 1571’de Osmanlılar tarafından fethedildi. Ada, 19. yüzyıl sonuna kadar Osmanlı egemenliğinde kaldı. İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 4 Haziran 1878’de bir ittifak anlaşması imzalandı. İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya topraklarını koruma garantisi verdi.Ada’nın mülkiyeti Lozan anlaşması ile İngiltere’ye verildi. 1954’te İngiltere’nin Süveyş’ten çekilmesinden sonra Kıbrıs sorunu farklı bir sürece girdi. Adanın Yunanistan ile birleşmesini hedefleyen” Enosis projesi” ivme kazandı.
Yunanistan, Türkiye’nin adayla ilişkilerinin sona erdiğini savunarak 16 Ağustos 1954’te Birleşmiş Milletler’e başvurdu. Başvurunun içeriğinde sorunun uluslararası nitelikte olduğu ifade edilmiş ve halkın iradesiyle çözüm istenmiştir. 1950’li yılların ortalarından itibaren Kıbrıs sorunu Türk dış politikasının en önemli konusu olmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti,1960 yılında Kıbrıs Rum ve Türk toplumlarının ortaklığına dayanan uluslararası anlaşmalar çerçevesinde kurulmuştur.Antlaşmaya göre Türkiye,Yunanistan ve İngiltere garantör devletler olarak belirlendi.
Kıbrıs’taki çatışmaların tırmanması ve Yunanlı fanatiklerinin işlediği cinayetler üzerine Türk Hükümeti 2 Haziran 1964’te Kıbrıs’a askeri müdahale kararı aldı ve durum Ankara’daki Amerikan Büyükelçisine iletildi . ABD yönetimine hızla bilgi verildi. Başkan L.B. Johnson 5 Haziran 1964’te Başbakan İsmet İnönü’ye bir mektup gönderdi. Başkan Johnson, Türk işgalinin Yunanistan ile Türkiye arasında bir savaşa yol açabileceğini belirterek, bu gelişmeyi kabul edilemez olarak tanımladı.Olası bir savaşın sonucu olarak Sovyetlerin Türkiye’yi işgal etme ihtimalinden bahsetti. Böyle bir durumda, ABD’nin Türkiye’yi savunmakta isteksiz davranacağı, ABD’nin bağışladığı silahların bu askeri müdahalede kullanılmasına izin verilmeyeceği belirtildi. Türkiye, Kıbrıs’a askeri harekattan vaz geçti. Başbakan İnönü 21 Haziran 1964’te Washington’u ziyaret ederek başkan Johnson’la görüştü. Mektup iki yıl sonra Türk kamuoyuna duyuruldu ve doğal olarak güçlü bir tepkiye yol açtı (www.ismetinonu.org.tr > tarihte-bugun-16 Ocak).
Başkan Johnson’ın Başbakan İsmet İnönü’ye, Kıbrıs ihtilafında Amerikan silahlarının kullanılmaması yönündeki aşağılayıcı mektubu, ABD’ye tam sadakatin hata olduğunu ortaya koydu. Bu olay Türk dış politikasının kısmen de olsa dönüşümünde belirleyici bir faktör oldu.
Türkiye ve ABD, iki ülke arasındaki mevcut anlaşmaları gözden geçirerek 3 Temmuz 1969’da ” Ortak Savunma ve İşbirliği” anlaşmasını imzaladılar. Anlaşma, Birleşmiş Milletler’in 51. ve NATO Anlaşması’nın 3. maddesine dayanıyordu. Anlaşma, üslerin kullanımını ve statüsünü değiştirdi. Böylece, birçok üs Türk hükümetine devredildi ve geri kalanlarına NATO şemsiyesi altında “ortak savunma tesisi” statüsü verildi.
Adadaki anayasal düzenin Kıbrıslı Rumlar tarafından bozulması üzerine Türkiye 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a askeri müdahalede bulundu. İkinci operasyon 14 Ağustos 1974’te gerçekleştirildi. Bu gelişmeler üzerine ABD yönetimi 5 Şubat 1975’te silah ambargosu başlattı. ABD silah ambargosundan sonra Türk hükümeti 1969 anlaşmasını feshetti. 25 Temmuz 1975’te Türk hükümeti, 1969 anlaşmasının ve diğer tüm ilgili anlaşmaların geçerliliğini yitirdiğini ilan etti. “NATO Ortak Savunma Tesisi” olarak tanımlanan İncirlik hava üssü hariç, ülkedeki tüm ABD askeri tesisleri Türk yetkililerin kontrolü altına alındı. Başkan Jimmy Carter ambargoyu 26 Ağustos 1978’de kaldırdı.
29 Mart 1980’de yeni bir “Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması” imzalandı. Anlaşmanın amaçları Türk ordusunun modernleşmesi, ABD’nin Türkiye ekonomisine katkısı ve ABD’nin Türk silahlı kuvvetleri tesislerini kullanmasını içeriyordu. Anlaşma sadece Türk-Amerikan ikili ilişkilerini gözden geçirmekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye’nin NATO yükümlülükleri açısından yeni bir dönemi belirledi.
Kıbrıs sorununun yanı sıra 1960’lı yıllarda Türk-Amerikan ilişkilerinde gerginlik ve hayal kırıklığı yaratan başka olaylar da yaşandı.
U-2 casus uçağı sorunu
İncirlik Hava Üssü’nden kalkan Lockheed U-2 casus uçağı Rusya’nın Yekaterinburg kentine bağlı Sverdlovsk bölgesinde indirildi. Pilot Gary Powers sağ olarak ele geçirildi. Rus lider Nikita Kruşçef 3 Mayıs 1960 günü olayı dünya kamu oyuna duyurdu. Türkiye’ye bu casusluk uçuşları hakkında bilgi verilmedi. Başlangıçta Amerikalılar uçağın meteorolojik amaçlarla uçtuğunu ve varış yerinin Norveç olduğunu iddia etti. Ruslar bunun bir casus uçağı olduğunu açıkça anladılar. Rus lider Nikita Kruşçev, benzer eylemler için topraklarına izin veren herhangi bir devletin hedef sayılacağı konusunda uyarıda bulundu.
Küba krizi
Ekim 1962’deki “Küba Krizi” dünyayı savaşın eşiğine getirdi. Sorun, Başkan John F. Kennedy ve Sovyet Komünist Partisi Genel Sekreteri Nikita Kruşçev’in anlayışlı yaklaşımıyla çözüldü. Anlaşma, füzelerin karşılıklı olarak geri çekilmesini gerektiriyordu. Anlaşma,Jüpiter füzelerinin Türkiye’den kaldırılmasını gerektiriyordu..
Ermeni sorunu
- yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu ve Ortadoğu’da gözle görülür biçimde artan Amerikan misyonerlik faaliyetleri Ermenilere karşı sempati yarattı. 1915 olayları Ermeniler tarafından soykırım olarak tanımlanmış ve Türkiye’ye yönelik iddialar yıllar içinde yoğunlaşmıştır. Düşmanlık ve intikam için güçlü bir istek nesiller boyu devam etti. Amerikan Kongresi konuyu her yıl Türkiye üzerinde Demoklesin kılıcı gibi kullanıyordu.
Afyon tarımı
ABD hükümeti, Türkiye ve afyon üreten diğer ülkeleri bu maddenin yasadışı ticaretinden sorumlu tutmuştur. Başkan Richard Nixon yönetimi afyon yetiştiriciliğinin yasaklanmasını yeniden onayladı ve tüm yılın ürününün satın alınmasını talep etti. Bu istek 1969’da Türk Hükümeti tarafından red edildi. Sorunun çözümüne yönelik müzakereler sırasında Türkiye’nin ilk adımı ekim alanını sınırlamak olmuştur. Haziran 1971’de haşhaş ekimi kesinlikle yasaklandı. Türk hükümeti Temmuz 1974’te yedi ilde devlet kontrolünde, sadece tıbbi amaçlarla afyon yetiştirilmesine izin veren bir yasayı kabul etti.
Türk Dış politikasında değişiklik
Türkiye’nin aşırı Amerikan yanlısı ve Batı’ya bağımlı dış politikası, özellikle Orta Doğu’da ve egemenliğini yeni kazanan Asya ve Afrika ülkeleritarafından antipati ile karşılandı.Türkiye, 1960’lı
yılların ortalarından itibaren dış politika seçeneklerini yeniden gözden geçirmeye başladı. Arap dünyası dahil olmak üzere çok boyutlu ilişkileri içeren daha esnek bir dış politika izlemeye başladı. Sovyetler Birliği ile ikili ilişkiler geliştirilmiş ve bu süre zarfında Rus teknolojisi ve mali desteği ile birçok önemli sanayi projesi gerçekleştirilmiştir. Türkiye, 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşları sırasında ABD’nin İsrail’i desteklemek için askeri imkanlarını kullanmasına izin vermedi.
1 Şubat 1979’da İran’da gerçekleştirilen devrim, aşırı Batı ve özellikle Amerikan nefreti başlattı. Sovyetler Birliği’nin 27 Aralık 1979’da Afganistan’ı işgali ve ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’ndeki rehine krizi Türkiye’nin bölgedeki en güvenilir müttefik olduğunu kanıtladı.
Üç yıllık askeri yönetimin sonrasında,1983 yılında yapılan seçimleri Anavatan Partisi kazandı.Partinin Genel Başkanı Turgut Özal Başbakan oldu. Özal’ın dış politikada farklı yaklaşımları vardı. Temel fikri ihracatı teşvik etmek, ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirmek ve daha kolay çözülebilir sorunlara öncelik vermekti. Özal, işbirliği ve ekonomik refahın yarattığı olumlu atmosferin zor sorunların çözümüne katkıda bulunacağına inanıyordu. Özal,Türkiye’yi küresel kapitalist ekonomiye entegre etmek için çaba harcadı, ABD Başkanı Ronald Reagan ve İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın ekonomi politikalarını tam olarak destekledi. Turgut Özal, 31 Ekim 1989’da Türkiye Cumhuriyeti’nin sekizinci Cumhurbaşkanı seçildi.
*Yazının devamı Cuma günü yayınlanacaktır.