Yazının başlığında Putin için kullanılan Yeni Çar unvanının, toplumumuzun eski “solcu” kesiminin bazılarında öfke uyandıracağının elbette farkındayım. Bana kalırsa bu arkadaşlar, muhtemelen eski zihinsel bagajlarındaki ABD ve AB karşıtlıkları yüzünden gerçekleri algılamakta zorluk çekiyorlar. Şimdiler öteden beri pek sevdiklerini bildiğim “türlü çeşitli” komplo teorilerine prim vermekten de bir türlü kurtulamıyorlar.
Artık son gelişmelerden sonra bakış açıları öyle belirgin bir hale geldi ki şu soruyu sormak kaçınılmaz oldu: ABD Askeri Endüstriyel Kompleksinin patronu Pentagon’un, Soğuk Savaş 2.0 için yıllardır kurduğu tuzaklardan birine, şizofrenik kişiliği ile düşüp, aklınca önleyici (pre-emptive) savaş açabilen birini neden desteklesinler?
Kaldı ki, bu kişi, bırakın solcu olmayı, 1990’lardaki siyasi karışıklık döneminde ülkesinin başına geçtiği 2000 yılından bu yana sürdürdüğü iktidarını, türlü manipülasyonlarla 2036’ya kadar uzatma kararını “sözde” parlamentosuna aldırarak diktatörleşmiş, yani Rusçası ile çarlaşmış bir tipolojidir.
Üstelik günümüzde, dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunların başında gelen iklim değişikliği tehdidine aldırmadan, tarihi geçmişi ülkesinin elinde bıraktığı, 27-173 doğu meridyenleri arasında yer alan devasa boyutlarda dünyanın en zengin fosil yakıt rezervlerini, silah olarak kullanmaktan kaçınmayan bir emperyaliste neden sempati duyup, desteklesinler?
Peki ne oldu şimdi?
Dünya televizyonlarında günlerdir izlediğimiz bombalamaların neden olduğu büyük çevre tahribatı bir yana, başta çocuklar olmak üzere yürekleri sızlatan ve insanlık suçu kapsamına giren ölümler, mahzenlerde açlık ve susuzluğa mahkum edilenler ve çevre ülkelere kaçmaya çalışan milyonlarca zavallı Ukraynalı!
Öte yanda işleri, insan ve doğa imhası planlamak olan üniformalı, gözleri dönmüş Rus generaller ve onları yöneten marazi bir kişiliğin insanda nefret uyandıran görüntüleri!
Yeni Çar ve şürekası, eğer “benden sonra tufan” diyerek sadece ülkesini değil, bütün dünyayı ateşe atma deliliğini sergilemezse, büyük prestij kaybı yanında, bir diğer insanlık düşmanı omzu kalabalıkların meşum “şirketi” Pentagon karşısında yenilmekle kalmayıp, birkaç yıl önce Trump zamanında, artık misyonunu tamamladığı sanılan Nato’ya da yeniden can suyu katmış olacak. Bu arada bu felaketin bedeli de güçsüz Ukrayna ve suçsuz Ukraynalılara yüklenmiş olacak.
Gelelim Küresel İklim Değişikliği Sorununa!
Halbuki, daha düne kadar, dünya kamuoyunun dikkati, İklim Değişikliğinin yol açmaya başladığı küresel ısınma sürecine karşı mücadele üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştı. Nitekim, sadece dört ay önce, geçen yılın kasım ayında, 197 ülke delegasyonunun katılımıyla İskoçya’nın Glasgow kentinde, COP26 adı altında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferanslarının yıllık toplantısı yapıldı.
2015 Paris Mutabakatı çerçevesinde, sıcaklık artışını tercihan 1.5 derece santigrad, limit olarak da 2.0 derece santigrad altında tutmak üzere yeni paktlar üzerinde mutabık kalındı.
Burada başta sağlık olmak üzere, Sıfır Emisyonlu Araç Üretim Dönüşümü; İklim Hedefli Uluslararası Havacılık Koalisyonu Kurulması; deniz taşımacılığında Yeşil Taşımacılık Koridorları gibi somut önlemler yanında, kentsel dönüşüm, sanayi emisyonlarından kurtulma, yenilenebilir yakıtlar, kimyasallar ve malzemeler üretimi konularında yeni misyonların harekete geçirilmesine karar verildi.
Alınan diğer kararlar arasında; doğa, insan ve iklim sistemleri için Sürdürülebilir Tarımsal Dönüşüm Destek Politikaları; herkesin enerjiye erişebilmesi için Enerji Geçiş Konseyleri kurulması; İklim Değişikliği ile Uyumlu Araç Gereç Üretimi vb çok sayıda alt başlık altında kararlar alındı.
Alınan bir diğer karar ile de, yukarıdaki mutabakatlar çerçevesinde sürecin izlenmesi görevi de, kısa adı IPCC olan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’ne verildi. Panel’in, Putin’in Ukrayna’ya Saldırısının hemen öncesinde 28 Şubat’ta yayımlanan son raporunda, “küresel ısınma açısından dünyanın geri dönüşü olmayan sürece girmek üzere olduğu, en kötüsünün de, bu sürecin önüne geçmek için zamanın bir hayli daraldığına” vurgu yapıldı. Bir diğer deyişle, insanlık ve doğanın uyum sağlama yeteneklerinin ötesinde, çok zor olacak bir döneme doğru sürüklenmeye devam ettiği bildirildi.
Şimdiden, dünya nüfusunun % 40’ına yakın bölümünün tamamen korunmasız olduğuna değinilen raporda, sıcaklık artışlarının 1.5 derece santigradın altında tutulabilmesi halinde, tahmin edilen kayıpların ancak bir bölümünün kurtarılabileceğine işaret edildi.
Rapora katkıda bulunan İngiltere Kraliyet Koleji’nden Dr.Helen Adams, rapordaki kötümser tablonun geleceğinin iklimden çok, insanlara bağlı olduğunu ifade etti.
Bu aşamada rapordaki çok sayıda ayrıntıyı bir kenara koyup, Ukrayna’ya saldırının boyutları iyice büyürken, tam da şimdi, sorma zamanı değil mi:
Dr.Adams’ın sözünü ettiği insanlar kim acaba?
Sokaktaki insanlardan önce, küresel ısınmanın en önde gelen nedenleri olan ülkelerin liderleri değil mi? En başta gelen sorumlular, Ukrayna’daki felakete giden süreci başlatmak için tuzaklar kuran Pentagon’un omzu kalabalık uğursuz generalleri ve bu tuzağa aptalca düşen Putin ve şürekası değil mi?
Doğaya, toplumlarına, bütün insanlığa ve kendilerine öylesine yabancılaşmışlar ki, dünyanın sonu olabilecek nükleer silah düğmelerine basabilecekleri tehdidini, 21.yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna gelinen şu günlerde bütün dünyanın gözü önünde seslendirebildiler.
Halkları, ülkelerinin tüm sorumluluğunu taşıma düzeyine yükselttiği bu koca koca adamları, “insanlığı yok etmekle tehdit etsin” diye, başlarına getirmiş olamazlar. Çünkü, 2.Dünya Savaşı’nda ABD’li generallerin Japonya’ya attığı atom bombasının etkilerini yaşayanlar artık aramızda değil ama, yaşanmışlıklar her yerde. Hadi onlar unutuldu, diyelim, ya 1979’da ABD’de Three Mile Adası’nda, 1986’da Ukrayna Çernobil’de, 2011’de Japonya’nın Fukushima kentlerindeki Nükleer Enerji Santrallarında yaşanan felaketler de mi unutuldu.
Ya da, toprağı bol olsun Einstein’ın, insanlığı bekleyen en büyük felaket olarak gördüğü “nükleer tehdit” konusunda, yaklaşık bir asır önce insanlığı uyarmak için söylediği, “ya bir olacağız; ya da yok olacağız” sözlerini, bu “koca koca” adamlar duymamış olabilirler mi?
Umarım, kendi kişisel marazi ruh hallerini tatmin etmek için, insanlığı ve doğayı mahvetmekten çekinmeyecek denli çıldırma aşamasına gelebilen bu “lider” kılıklılardan, kısa bir süre içinde kurtuluruz. Tabi unutmamalıyız ki, bu kutlu sonuca ulaşmak, yaşı, cinsiyeti, rengi, dili, ülkesi ne olursa olsun biz sokaktaki insanların elinde!
Kaynak: www.yurtseverlik.com